SİZCE NEDEN TARİKAT..? 

Son zamanlarda tarikat kurumlarına, içten ve dıştan şeytani ve sinsi entrikalarla yapılan akıl üstü saldırılar olmakta. Tarikat topluluklarını yok etmeyi kendilerine görev edinen birtakım sefiller, umarım hedeflerine ulaşamazlar. Peki sizce neden tarikat? Hiç düşündük mü? O kadar sıkıntılar varken, Filistin de, doğu Türkistan da,  Gazze de ve birçok islam beldelerinde müslüman kimliği üzerinde bu kadar kan oyunları  oynanırken ve birçok müslüman kardeşlerimiz, nenelerimiz, dedelerimiz, annelerimiz, babalarımız, ablalarımız,  abilerimiz ve küçük kundaktaki yavrularımıza varıncaya kadar şehit edilirken, Neden..!!  birde tarikat.? Müslüman kanına ve canına doyamayan din düşmanları şimdi tarikata da el uzatmakta. ?  Sizce neden? görüşlerinizi almak isterim.

Doğru soruyu sorarsanız, doğru cevabı alırsınız.’ bu söze benzer çok sözler duymuştum. Ama bu şekilde yeni duydum. Gerçekten de ufku açıcı bir cümle. Bütün mesele doğru soruyu sorabilmekte. Tarikat sahalarına baktığımda, kendime şu soruyu sormadan edemedim. ‘Neden tarikatlar’. Ve bir kez daha karşımızdaki düşmanın, bizim dinimize ne kadar da vakıf olduğunu üzülerek anladım. Neden üzüldüm biliyor musunuz? Çünkü din düşmanları, İslam dinimizin inceliklerine o kadar vakıf bir ifritler ki, nereden vuracaklarını? Ne soracaklarını? Nasıl kandıracaklarını? Neyle kafalarımızı karıştıracaklarını çok iyi biliyorlar.  Aslandan kaçar gibi din ilimlerinden kaçmamız, bizleri bu soyu bozuk olan ifritlerin, oyuncağı haline getirdi maalesef. 

Çünkü şimdi bazılarınız, ‘Ne geldiyse başımıza tarikatlardan geldi’ sözüyle başlayan, ve bu topluluklara karşı içinizde çoğalttığınız o kadar çok sözler var ki, sanki duyar gibiyim. Ters swot yapın. Neden böyle düşündüğünüzü sorgulayın?  İzlenilen filmlerden, islam düşmanı düşünürlerden, yalan, yanlış haber ve bilgilerden, bu iş için özel kullanılan tüm teknoloji ağlarından ola bilir mi?  

Şimdi gelelim meseleye, neden tarikat? 

Müslümanlık temelinin 3 ayağı vardır. İlim, amel, ihlas. Yani İslam dini öyle anadan, babadan, dededen örf ve adet ile süre gelen bir din değil. Delilli ilim, delilli amel ve ihlas ile bildirilen ve bize gönderilen bir dindir. Her amelin (yani, farzların, vaciplerin, sünnetlerin, müstehapların, mendupların, helallerin, mekruhların, haramların v.s) ayet ve sünnet ışığındaki bilgileriyle bize gelir. Önce bilgiler öğrenilir ilim alınır. Sonra alınan ilimle amel edilir. Yani hayata geçirilerek uygulanır. İşte bu amelin özel bir hassasiyeti vardır. O da ihlastır. Nitekim rabbimiz.  Ayette buyurduğu üzere

فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّهٖ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهٖٓ اَحَداً 

‘‘Onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse iyi amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak etmesin.’’ (Kehf süresi 110. Ayet.) 

İşte buradaki, ibadette Rabbine kimseyi ortak etmesin’ ayetiyle bizlere, kılınan namazda, tutulan oruçta, yapılan hacda, verilen zekatta ve tüm amel ve ibadetlerde nefis bile dahil edilmesin buyrulmaktadır. Bu ihlası kazanmak ise zordur. Bu zor ameli kazanmamızı sağlayan yol ise sadece tarikattır.  İlim kitaptan okunur, ameli kişi kendi yapar. Ama ihlas ancak hakiki bir kamil mürşit tarafından, hakiki tarikat yoluyla kazanılmaktadır. İhlas imanın ve amelin ruhudur. Bir şeyin ruhunu öldürürseniz geriye ne kalır? İşte şimdi saldırı iman ve amelin ruhu olan ihlasadır. Bir ibadet Allah için olmazsa, o ibadetin ne manası, ne sevabı ne de maneviyatı kalır. İçi boşaltılmış başak sapları gibi olur. Tarikat bizlere işlediğimiz amellerde, bırakın insanların beğenisini, taktirini, göze girmesini. Nefsimizin bile ortak bir çıkarı(hazzı) olmayan sırf halis muhlis bir ihlasa kavuşmamızı sağlar. Buna saldırı varsa, öze saldırı var demektir.  

İkincisi Allah dostlarının varlığına saldırıdır. Halbuki Allah’ın dostları Rabbimizin seçkin kullarıdır ki, ayette;           

                                                                                        قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ وَسَلَامٌ عَلٰى عِبَادِهِ الَّذٖينَ اصْطَفٰىؕ

‘De ki: “Hamdolsun Allah’a, selâm olsun seçkin kıldığı kullarına.’ (Neml süresi 59. 62. Ayet.) buyurmaktadır. Bunların yok edilmesi, unutturulması, kitapları ve öğretilerinin silinmesi ne kadar büyük bir beladır. Çünkü gerçek ve hakiki dini bizlere bu zatlar ayet ve hadis delilleri ile anlatırlar. Asla kendi fikir, düşünce ve anlayışlarıyla değil, gerçeği olduğu gibi bildirirler. Dini mantığa değil, mantığı dine uydururlar. Böyle zatların yok edilmesi dinin gerçekliğinin kaldırılması demektir. Çünkü bu zatlar, can verirler hakkı söylemekten geri durmazlar. 

Peki hedef nedir?  Hakiki tarikat ve şeyhleri ortadan kaldırarak, ihlassız yani ruhsuz, maneviyatı olmayan amel, çarpık, karıştırılmış, her dinden karma bir din anlayışı ile hakiki, maneviyatlı, müslümanları ortadan kaldırmaktır. Başara bilecekler mi? Tabii ki hayır. Çünkü dinimiz Allah tarafından muhafaza altındadır. 

                                                                                       اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

    ‘Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.’ (Hicr suresi 9. ayet)  buyurduğu üzere; Elbette Rabbimiz, Kur’an-ı yani İslam dinini kıyamete kadar koruyacaktır. Onun için yapılan tüm planlar, saldırılar, hileler maksuduna ulaşmayacaktır. Fakat tabii ki imtihan gereği kafir, münafık, din düşmanı bizimle uğraşacaklar, bazen kazanır gibi görünseler de aslında her daim kayıptadırlar. Müslüman olarak bizim onların tuzak ve oyunlarına kanıp da, maksattarına destek ve hizmet konusunda saflarında bulunup, bugün dünya da yarın da ahirette mahcup olmamamız gerekir. Bu konu da uyanık bir müslüman modeline girip, Tüm İslam düşmanlarının hile ve tuzaklarını bozmalıyız. Bu yolda safımızı belli etmek, ölümlü ömrümüzü iman selameti ile bitirmek, hayat yolculuğunda en büyük hedefimiz olmalıdır. Sevgi, saygı, huzurda müslümanca kalın. 

Yorumlar