ÖĞRETMENLERİN SESSİZ ÇIĞLIĞINI DUYMALISINIZ!

Krizin derinlemesine çığlığını duyanlardan hatta ne yazık ki hissedenlerden biri olarak özel eğitim ve rehabilitasyon sektörünün kötü durumunu sizlere aktarmak istiyorum. Yıllarca işçinin hakkının peşinde koşan bu konuda sayısız fedakarlık gösteren öncüleri, dernekleri ve sendikaları saygıyla selamlıyorum. Çünkü bu süreçte sivil toplum organizasyonlarının önemini şahsım adına çok daha iyi kavramaya başladım. Çünkü hiçbir kazanca ortak olmayan asgari ücretle sürünmecede ilerleyen ve elindekine minnet ettirilen kamu işçileriyiz biz! Bizler özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi öğretmenleriyiz. Artık sözü Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Öğretmenleri Derneği Temsilcisi Sayın Ercan Demir’e bırakıyorum;

“Aynı işi yapan iki öğretmen düşünün biri 4-6 bin TL arasında üçret alırken diğeri asgari üçret alıyor. Nasıl mı? Ülkemizde 2669 özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde 450 bine yakın engelli birey eğitim görmektedir. Bu merkezlerde eğitim veren 33 Bin öğretmen, psikolog, fizyoterapist ve diğer meslek grupları var. Özel rehabilitasyon merkezleri özel girişimler olmasına karşı öğrencilerin eğitim faaliyetleri Milli Eğitim Bakanlığınca aylık olarak düzenli olarak ödenmektedir. Bu merkezde çalışan bir öğretmen günde 8, haftada 40 saate kadar derse giriyor ve maalesef ülke genelinde bu öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu asgari ücret alıyor, ya da biraz üstünde maaş aldığı halde asgari ücret üstünden sgk prim yatırılıyor. Tüm bu eşitsizliğe rağmen ülkemizde özel ihtiyacı olan bireylerin eğitimi ile ilgili çok önemli kazanımlar elde ediliyor rehabilitasyon merkezlerinde. Peki bu gelir eşitsizliğine nasıl çözümler üretilebilir de bu değerli işi yapan eğitimciler hak ettiği değeri görebilir? Aslında çözüm basit. Milli eğitimde aynı işi yapan bir eğitimcinin maaşı esas alınarak bir taban maaş belirlenip, eğitimcilerin faaliyetleri bakanlık tarafından ödenebilir, böylece kalan diğer ödenek bu merkezlerin hesaplarına aktarılabilir. Hatta uzun vadede bu eğitim devlet eliyle verilip, tüm bu eğitimciler devlet kadrosuna maliyetsiz bir şekilde dahil edilebilir. Eğitimci bile  olmayan birinin böyle önemli bir merkezi açabilmesinin önünde hiçbir engel yok ve maalesef bazı kurumlar sadece ticarethane olarak görülmektedir. Toplum olarak engellilerin eğitimi gibi hayatı bir konuyu şahısların insafına terk etmek gibi bir lüksümüzün olmadığına inanıyorum. Tüm eğitim merkezleri gibi bu merkezlerin de eğitimciler tarafından yönetilmesi gerekmektedir. Şu an Türkiye genelinde birçok rehabilitasyon merkezinin Pandemi süresince personeline ücret ödemediğini ve Bakanlığımızın hiçbir öğretmenini mağdur etmediğini biliyoruz. Tüm bunlar göz önüne alındığında görüyoruz ki kendini üvey evlat gibi gören rehabilitasyon merkezi eğitimcileri hiç de haksız değil”  …

Yorumlar