İZMİR’İN BULVARLARI

Çoğu zaman geçip gideriz adını bile bilmeden. Adını bilmeyince kimdir, kimin nesidir diye düşünmeyiz doğal olarak. İzmirli randevulaştığı kişiye adres yerine belirgin bir mekanın adını verir; Sevinç’te buluşalım der örneğin!. 1957’de kurulan bir pastanedir, Alsancak’ta.

Ama çiçekler açan dağlarından başka bulvarları, sokakları da ünlüdür ; Hugo’nun  ‘ La Captive ‘ isimli şiirinde bir prensese benzettiği İzmir’in. Yağmur da var ama; haydi gezelim biraz!..

Kordon Boyu olarak adlandırdığımız yer Atatürk Caddesi’dir.  Atamızın ismi en güzel caddemize verilmiş. Adını taşıyan müze de bu cadde üzerinde. Ordumuz İzmir’e girdikten sonra karargah olarak kullanılan bina, İzmir İktisat Kongresi boyunca da Gazi’ye tahsis edilmiştir. 1930-34 yılları arasında İzmir’e her gelişinde burada kalmıştır. Restoranlarıyla, kafeleriyle, merhum Başkan Priştina’nın yaptırdığı rekreasyon alanı ve Gündoğdu Meydanı’yla cıvıl cıvıldır. Havana’nın Malecon’unu andırır. Selanik kordonuyla da kardeştir sanki!.

Denizden içeriye doğru yürüyelim biraz. Talatpaşa Bulvarı’na geldik işte!.  Bulvara adını veren Mehmet Talat Paşa, Enver ve Cemal Paşa’yla birlikte İttihad ve Terakki’nin kurucularındandır. Başbakanlık da yapmış olup 1. Dünya Savaşı’nın bitimiyle kaçtığı Berlin’de bir ermeni  tarafından öldürülmüştür.

Yönümüzü fuara verip ilerlediğimizde Şair Eşref Bulvarı’na ulaşırız. Montrö Meydanı’ndan Alsancak Garı’na dek uzanan hareketli bir bulvardır. Sevgili okulum İzmir Atatürk Lisesi de bu cadde üzerinde yer alır. Şair Eşref, uzun yıllar devlet dairelerinde çalışmış ve kaymakamlık da yapmış son derece renkli bir kişilik, bir hiciv ustasıdır. İzmir’de görevli olduğu sırada Vali Kamil Paşa’yı Kıbrıs’a uğurlamak üzere o da rıhtımdadır. Şair’in ikinci eşinin Kıbrıs’lı olduğunu bilen vali bir isteği olup olmadığını sorar. Güzel, genç bir Kıbrıs eşeği getirirse pek memnun olacağını söyler Eşref. Vali tatilini yapıp geri döndüğünde, rıhtımda bekleyenler arasında Şair de vardır. Ne var ki eşeği getirmeyi unutmuştur. Rıhtımdan ayrılacağı sırada, bir kenarda bekleyen şairi gören Kâmil Paşa, arabayı durdurup, el ederek Eşref'i yanına çağırır: ‘’ Yahu Eşref kusura bakma. Senin eşeği getirmeyi unuttum. ‘’. Şair’in yanıtı tarihe geçecek niteliktedir : ‘’ Aman efendim ne kusuru; siz geldiniz ya!!. ‘’

Talatpaşa ve Şair Eşref Bulvarlarını dikine keserek Kahramanlar’a kadar uzanan cadde ise Ali Çetinkaya Bulvarı’dır. Ali Çetinkaya, İzmir’in işgalinden az önce, Ayvalık'taki 172. Alay Komutanlığı'na getirilmiştir. 1919 yılının mayıs ayı sonunda  Ayvalık’ın Yunanlılarca işgaline karşı halkla birlikte kurtuluş cephesini oluşturmuş ve nice kahramanlıklar göstermiştir.. Unutmadan; Cunda olarak bildiğimiz ada resmi yazışmalarda O’nun adıyla isimlendirirlir. Alibey Adası!.

9 Eylül Üniversitesi Rektörlüğü’nün önünde soluklandıktan sonra Lozan Meydanı’na çıkmak istersek Vasıf Çınar Bulvarı’nı kullanmak durumundayız. Vasıf Çınar gazeteci ve eğitimcidir. İzmir’in yunanlılar tarafından işgaline karşı  ilk direniş ateşi sayılan ‘’ Maşatlık Mitingi ‘’nin  Mustafa Necati Bey’le birlikte ateşli hatiplerindendir. Altay Spor Kulübü’nün de kurucularından olup kurtuluştan sonra getirildiği İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü sırasında İzmir Sultani’sinin kadrosuyla İzmir Atatürk Lisesi’ni yeniden eski parlak günlerine döndürmüştür. İAL’de görevlendirdiği öğretmenler arasında Hasan Ali Yücel de vardır.

Yorulduk mu? Cumhuriyet Meydanı’nda az dinlenelim o halde!. Nasıl ulaşacağız meydana? Beş cadde var buraya çıkan. Montrö’den meydana bağlananın adı Şehit Nevres Bulvarı. Kimdir Şehit Nevres? Elbette işgalci yunana ilk kurşunu atan Gazeteci Hasan Tahsin!. Selanik doğumlu Nevres de Atatürk gibi Şemsi Efendi Okulu'na gitmiştir. İttihad ve Terakki  bursuyla  Paris  Sorbonne Üniversitesi'nde siyasal bilimler öğrenimi görmüştür. 1918 yılında İzmir’e yerleşerek gazete kurar ve Hasan Tahsin müstear ismiyle yazılar kaleme alır. Ta ki ilk kurşunu sıktığı 15 mayıs 1919 tarihinde, sadece 30 yaşındayken katledilene dek. Saygı ve rahmetle anıyoruz hepsini..

Gezimizi bitireceğimiz sokakta, korona kısıtlamaları olmayaydı bir çay ya da kahve ısmarlayabilirdim size!. Alacağınız olsun gari!. Nereye geldik? Hani, gavur derler ya kimileri İzmir’e!. Sözüm onlara, bir gavurun!!! evine gidiyoruz; deniz ve mehtapla anacağız Dario Moreno’yu.

Seferat bir ailenin Musevi asıllı oğludur Dario. 1921’de doğduğu  Aydın’dan babasının ölümü üzerine İzmir’e yerleşmişlerdir. Geçim sıkıntısının sonucu olarak annesinin bıraktığı yetimhanede büyümüştür. Çeşitli  işlerde karnını doyurmaya çalışırken edindiği bir gitarla Bahribaba Parkı’nda müzikle tanışır. Cemaatinin  Bar-Mitsvah törenlerinde şarkılar söyler. İlk konserini ise Konak Vapur İskelesi’nin üzerindeki gazinoda vermiştir. Şansını aramak üzere İstanbul ve Ankara’da kalır bir süre. Ankara’da kaldığı oteldeki oda arkadaşı Orhan Veli’dir’!.   Atina üzerinden gittiği Paris’te “Jezabel” şarkısı ile olağanüstü bir başarıya imza atar. İzmir yolculuklarında mahallesinin tüm yoksullarına yaptıkları yardımlardan söz edilir. Krantina’da, Asansör’ün olduğu sokağa girince soldaki evde yaşamıştır. Islandık biraz! Kusura bakmayın.

Dario’nun o canım İzmir özlemi içeren  sözleriyle  ‘’ Hoşçakalın ‘’ diyorum. Karşılaşırız belki bir gün anlattığım yerlerin birinde…   

‘’ İzmir, tatlı ve sevgili şehrim.. Bir gün şayet senden uzakta ölürsem.. Beni sana getirsinler.. Fakat mezarıma götürürlerken, "Öldü" demesinler. "Uyuyor" desinler koynunda.. Tatlı İzmir'im.."

Yorumlar