Hak olarak görülen dahası görülmek zorunda olan bu konular hak olmaktan çıkarak ‘ Sorun ‘ olarak karşımızda durmakta.

Gelin son dönemin kanayan yarası olan yüksek kiralardan yola çıkarak konuyu biraz inceleyelim. Selçuk Şirin’in son kitabı ‘ Ya Adalet Ya Sefalet – 7 Mesele 7 Reçete ‘ başvuru kaynağımız olacak. Kitapta yer alan yedi meseleden biri barınma.

Son iki yıla baktığımızda konut kiraları ve konut satış bedellerindeki artışı bendeniz şöyle ifade ediyorum: Bir sıfır ekleyin! Hiç abartı değil!

İki –üç yıl kadar önce 1.500 lira olan bir evin kirası bugün 15.000 lira bazında değil mi? Aynı dönemde beşyüzbin liraya satılan ve belki de alıcı çıkmayan evin satış bedeli de 5 milyon liraya gelmedi mi dostlar? Acı ama gerçek!

‘ Yahu her yerde inşaat hamleleri görüyoruz. İnşaat sektörü ülke ekonomisinin dinamosu değil mi? ‘

E bu da doğru!

Peki niye fiyatlar bu düzeyde, niçin çıldırmış gibi artmaya devam ediyor?

Yanıt ararken rakamlar yol göstericimiz olacak.

Ülkenin yıllık konut gereksinimi ortalama sekizyüzbin! Arz rakamı ise bu sayının üçte ikisini ancak karşılar düzeyde. Yani, her yıl 250 bini aşan talep karşılanamıyor!

Bölgeler düzeyinde olaya bakacak olursak! Arz – Talep dengesinin şirazesinden çıktığı yerler; İstanbul, Antalya, İzmir, Ankara, Bursa, Kocaeli ve Bodrum, Marmaris gibi ilçeler. Başı yine İstanbul çekiyor! Cumhuriyetin ilk yılları ve 1960’larda uygulanan Planlı Kalkınma’dan yetmişli yıllardan başlayarak uzaklaşılması bu tablonun başat nedeni!

Biraz daha ayrıntıya girelim; sorunu daha rahat kavrayabilmek için.

Her yıl çeyrek milyon talep fazlasından bahsettik yukarıdaki satırlarda. Arz edilen konutlara baktığımızda ise; çoğunluğunun daha fazla kazanmak uğruna lüks kategorisinde olduğunu görüyoruz. Oysa; talebi oluşturan demografik yapı orta ve dar gelirli insanlarla bezeli! Lüks konutların alıcıları ise zengin yerli azınlık ve yabancılar!

Konuyu karmaşıklaştıran unsurlardan biri de; konutun yatırım araçları arasında en başta gelmesi. Parası olan yüksek enflasyon ortamında konuta yatırım yapıyor. Suçlayamayız elbette! Ancak; bu satırların yazarı konuyu barınma hakkı olarak görüyor..

Devam edelim.

Kiralık ev arayan kitleler varken kimi evleri görüyoruz ki boş! Boş çünkü; sahipleri daha fazla kazanç için ellerinde tutuyorlar. Suçlamakla sorunu çözmek olası değil! Geldiğimiz nokta ise; serbest piyasa koşullarının kangren haline gelen sorunu çözmede yetersiz kaldığı.

Kıyısından köşesinden demokrasiye bulaşmış ülkelerin anayasalarında hep yazar: Sosyal Devlet! Altını doldurursak; barınma, sağlık ve eğitim  başta olmak üzere devlet vatandaşının refahı için gerekli önlemleri almak zorundadır!

Yani; barınma başta olmak üzere sağlık ve eğitim gereksinimlerini serbest piyasanın dalgalanışına bırakmak sosyal adalet ve barışı sağlamaya yetmiyor! Mutlak surette devletin rasyonel çözümlerle sahnede olması gerekiyor.

Makro düzeyde; İstanbul ve çevresine seçenek olarak sosyoekonomik anlamda yeni çekim merkezleri oluşturmak sorunun her geçen yıl büyümesini durduracaktır. İzlenecek yolda ise; 2011 yılında kapatılan Devlet Planlama Teşkilatı’nın yeniden oluşturularak liyakatli kadrolarla işin içine girmesi kaçınılmaz zorunluluk.

Konut talebinin merkezinde dar ve orta gelirli kitle var. Konut talebinin arzında ise fazla kazanç hedefiyle yoğunluk lüks üretimde. Burada da çözüm devletin konut arzına katılımı. Ortada duran tablo çok vahim! OECD Ülkelerinde ailelerin konuta ayırdıkları pay gelirlerinin yüzde 20’si civarında. Ayrıntılarsak; dört kişilik bir ailede iki çalışan olsun. Toplam gelirleri de yirmi bin lira diyelim. OECD verisine göre dörtbin lira kiralık ev bulmaları gerekiyor ki bu koşullarda imkansız.

Birden fazla konuta yüksek ek vergi, boş tutulan konutlar için maddi yaptırım ise gayrimenkulün birinci sıradaki yatırım aracı olmasının önünü zaman içinde kesecektir.

Eğitim – İş Şube Başkanı’nın açıklamasına göre Bodrum’da görev yapan öğretmenlerin ( kiraların yüksekliği nedeniyle ) yüzde sekseninin tayin isteğinde bulunduğuna bakarsak sorunun çapını anlıyoruz. Öğretmenler sadece bir örnek. Diğer çalışanlarda da durum farklı değil maalesef!

Bitirirken; ev sahipliği oranının yüzde yüze ulaştığı bir Türkiye’de yaşamanın özlemiyle.

Hoşçakalın…             

Yorumlar