YABANCILAŞMANIN İÇ ÇIĞLIĞI

 Çağdaş insan uzun zamandır ve sonu kestirilmeyen bir yabancılaşma içindedir. Hepimiz az yada çok bu sorunu yaşıyoruz. Kelime anlamıyla yabancılaşma ‘’kendini yabancı kılma ‘’ anlamına gelmektedir. Peki neye yabancı kalıyoruz bunun üzerine düşünmemiz gerekiyor.

Materyalist gözle bakıldığında bu yabancılaşma felsefik bağlamda çoğu zaman delilik,çılgınlık,saçmalık anlamda kullanılır olmaya başlanmıştır. Felsefik anlamda yabancılaşma; insnaın zihinsel,maddi ve toplumsal ürünlerin nesnel ve özerk güç haline gelerek ,kendine karşı gelişme süreci olarak tanımlanır. Bu süreç sonunda da insan ,kendi oluştrduğu şeyler karşısında edilgen nesnekonumuna düşmekte ve bir anlamda onların kölesi olamktadır. Bu tanımla yola çıkarsak yabancılaşma köleleşme sürecidir diyebiliriz. Bu şekilde düşünüldüğünde yabancılaşmanın kendi içinde bir süreç izlediğini söyleyebiliriz. Bu süreçleri üç aşama da değerlendirebiliriz; İlk  aşamada insan kendi enerjisini nesnelere aktarır ve yabancılaşır. İkinci aşamada yabancılaşan şeyler ,özerklik kazanır ve kendi başına hareket etmeye başlar ve insan nesneler üzerindeki denetimini kaybeder.Üçüncü aşamada insan denetiminden çıkan şeyler insanı teslim alır. Yani insan bu noktadan itibaren nesne konumuna düşmeye başlar. Hegel der ki; Yabancılaşma ‘’Mutak Ruh ,hareketi içinde kaçınılmaz bir oluşumdur ve diyalektik süreç içinde kendiliğinden aşılmaktadır.Ona göre marazi değil ,doğal bir olgudur. Doğa ,insan ve toplum varoldukça yabancılaşmada varolacaktır.’’ Bu süreç kendine dönme sürecinde aşılabilir.

Yabancılaşan aslında insanın özüdür.İnsan öznel olarak şeyleri kendi düşüncesinde oluşturmakta ve daha sonra bunlara tutsak olmaktadır.İnsan önce kendi üstünde bir varlık tasarlamakta ve sonra onunkarşısında ‘’kul’’durumuna düşmektedir. Bu bağlamda bakılırsa insanın yabancılaşmayı aşması insan özünü irade,akıl ve sevgi ile kavradıkça aşılabilir.

Türsel varlığına yabancılaşan insan, ekonomiyi yaşamının en yüce amacı haline getirirek ,gerçek ahlaki değerlerden de uzaklaşır ve tüm değerleri de yozlaşır. Sonuç olarak kendi bilincinde kendi kendine etkin olan bir metadan farksız hale gelmektedir. Yani Fıtrat olarak çok yönlü olan insan Tek boyutlu insan olarak toplumda yabancılaşma sürecine girerek özüne uzaklaşmaya başlıyor.

İslami düşünce olarak bakacak olarak iki süreç yabancılaşmanın temellerini bize sunmaktadır; birincisi insanın psişik dünyası ve egosunun açmazlarıyla ilgidir.ikincisi ise toplumsal boyuttur ve toplumsal süreçlerin insan üzerindeki etkileridir.

İnsan bir dünyadır ve o binlerce alem içinde yeri ayrıdır çünkü tüm dünya içinde insan merkezi konumdadır. Evren içinde alem olan insan kainatın benzeri ve küçük bir örneğidir yani alemi asgardır. İnsan benzersiz bir merkezi konuma sahiptir. İnsan diğer varlıklardan farklı olarak Kuşatıcı-Camidarlık bir varlıktır. Onun bu özelliği diğer organizmalarda mevcut olmayan imkanlar ve yetenekler vermiştir. Başka varlıklar içgüdüleriyle sınırlı iken insa her türlü sınırlamaları aşan özgür ve aşkın varlıktır.Diğer bir özellik olarakta insan yansıtıcı-aynadarlık vazivesi üstlenmiştir. O bize metafizik dünyadan ve tüm dünyaların sahibinden parıltılar yansıtan eşsiz bir aynadır.  Bu iki özellik incelendiğinde ikisi arasında sıkı ilişki vardır ve İnsanın kuşatıcı olması Mutlak Kuşatıcı olan Allahın bütün sıfatlarının ve İsim tamamını az öleçeklerde yansıtmasını mümkün kılar. Peki bu üstün özeliklere sahip olan neden yabancılaşır ? Özvarlığında çatışma yaşayan insan iki yönlü varlıktır . Kötülüklerin kaynağı olan benlik (ego) yapısı dünyaya yönelik olup insanı arza çeker maddi ihtiyaçlara yöneltirken ruhsal açlığa sürükleyerek öz bilicinden ve varoluş gerçeklğinden uzaklaştırarak kendine yabancılaştırır . Bu içkin boyut insanı dikey boyutundan yatay boyuta taşıyarak bilinç ve yaşantı boyutunda düşüşe geçirir. Bu düşüşte insan tek boyutlaşma denen yabancılaşamayı yaşar. Bu tek boyutluktan insanı ikinci boyut olan aşkın boyutu kurtaracaktır. İnsan bu pencereden ebedi hayata bakar ve eğer insan iyilik güçlerini geliştirir ve dikey anlamda yükselmeyi başarırsa bu yabancılaşamayıda aşacaktır. Ebedi olanla bağ kuran öz bilinç onu saran her türlü kölelelikten ve yabancılaşmadan özgür kılacak ve dünyevi bağımlılıklarında da kurtulacaktır. Bu içsel savaş insanın ontolojik statüsünün altında bir ahlaki ve toplumsal seviyesini de düşürmektedir. Tek boyutlu olan varlık yabancılaşmış varlık demektir . Yabancılaşan varlıkta ne kuşatıcı ne de yansıtıcıdır. Güçsüzleşen bu varlık da sosyolojik ,psikolojik olarak birçok sıkıntılarla başbaşa kalmaya başlamıştır. Bu bağlamda diyebiliriz ki insan bu sorunu yenebilmek için insanın kendi benliğini ,varoluş amaçlarını gözden geçirip aklen ,kalben,nefsen temizlenme arınma sürecine geçmelidir. Yabanılaşan insan bencilleşerek çıkarları doğrultsunda menfi davranmya başlar çünkü yaşamdaki ilkesi Hak değil ,kuvvettir(Güçtür) .

Varoluşsal potansiyellerini dikey gelişime ve yükselme doğrultusunda kullanırsa insan ,aşkınlaşarak özgürleşme imkanını bulacaktır. İçindeki içsel kötü güçlere (benlik) karşı başarılı olan insan ,başkalarıyla olan iletişiminde de dönüşüm geçirecektir.Yabancılaşmadan kurtulan insan gözünde tek merkez Rahman olup her şey onun tecellesi ve aynadır ve kişi Rahmana duyduyu derin sevgi ve saygı ile onun diğer yarattıklarına da benzer şekilde davranacaktır.

Kendi özünden ayrışan insan kuşatıcı yanından kavularak yanlızlaşma yaşar .  Bu yabancılaşma insanın ebedi dönüşe olan arayışını ,özlemini başlatır. Ruhen kopuş boşluk yaşamaya başladıkça da gariplik keşfine çıkar bu keşifte bedenine yabancılaşma ,ilke ve değerlerine yabancılaşma, bilincinin altındaki farkındalığa yabancılaşma , benliğinin kutsallaşrılmasıyla aşkınlığın yerlere düştüğü sancıyla keşfe çıkma , Toplumsal ,dünyevi köleleğin yaşattığı ruhsal daralmayla kalbi keşfe ,değişen ve sınırlı yasa /sisteme başkaldırı yapıp asıl değerli ve önemli olan İlahi yasanın  keşfine , Akli ve kalbi çatışmların yaşattığı psikolojik hasarları sonucu içsel aleme doğru bir keşfe , Dünyanın dili ile Kendi içsel alem olan arzın halifesi olan insan dilinin zıtlaşmaya başladğında ki dilse yabancılaşmayı keşfe, dünyadaki nesne konumundan çıkması gerektiğini idrak edince asıl manaya olan yabancılaşmanın sancısıyla eşyların ve varlıklarının asıl vazifesini keşfe, … çıkar insan. Bu yabancılaşmanın sebep oladuğu bilinçsizlik evrelerinden geçerek bilince yabancılaşmanın keşfine varır ve Yabancılaşmanın bunca olumsuzluğa rağmen aslında Bir’liğe ulaşmada kültürel,sosyolojik,psikolojik,dinsel, … ayrılıkları toparlayacı bir vazife gördüğü mesajlarını kavramaya başlar.

Sonuç olarak derlemeye çalışırsak , yabancılaşma bir bakıma sınırlı gerçekliğin dışına taşma yoluyla kişiyi kendini keşfe taşıyan bir bilinçlenme sürecidir.  Yabancılaşma ,tanışamanın bir ön şartıdır ve şüphesis özbilinç kendini bu ayrımlarda bulur.  Yabancılaşmanın bu iç çığlıklarını duymaya başaladığınınız bir an’ın keşfi ile müjdelenmenizi diliyorum .

Sözümü Yunus Emre’nin kelamı ile bitirmek istiyorum ve sizleri Bir’liğe  davet ediyorum ;

‘’Gelin Tanış olalım ,yad isek birleşelim.

Sevelim sevilelim, Dünya kimseye kalmaz ‘’ ( Yunus Emre )

 

Yorumlar