MUHALEFETİN KANAL İSTANBUL TAVRI  


Merhabalar efendim 

Şu sıralar malum kanal yapımı süreci nedeniyle dünyada eşi benzeri olmayan muhalefet direnişiyle karşı karşıyayız. Neymiş efendim Kanal İstanbul yapılırsa ekosistem şöyle çökermiş, böyle yanlışmış falan feşmekanmış diye bir sitem ve restleşme ile karşı karşıyayız. Hemde ağız birliği yapılmışçasına muhalefetin iktidara parmak sallaması, tehditkar davranışları ülkenin ne kadar bir tehdit altına alındığına şahit oluyoruz. Yok bu işi yapacak firmalara para ödenmeyecekmiş, yok “Projeye imza atan bürokratların burnundan fitil fitil getirecekmiş” Kabadayılıkla, hukuksuzlukla, tehditle  önüne geçilmeye çalışılan bir projeden bahsediyorum. 


    Başta Almanya olmak üzere dünyada ticaret yollarının ve üretim alanlarının arttırılması amacıyla kanalların finanse edildiği kaçınılmaz bir gerçektir. 
     Almanya’da Ren Nehri boyunca birçok kanalın yapımıyla, suyolu taşımacılığı sayesinde ülkenin yüzlerce üretim alanlarının tesisi mümkün olmuştur. Örneğin: Duisburg’tan başlayıp Ren Nehri kenarı boyunca yapılan ilave su yolları ile Thysen, Bayer gibi firmalar Almanya’nın en iç kesimlerinden Hollanda’nın Lahey, Midelburg, Amsterdam’a varan yüzlerce kilometre boyunca, kanal ile ticaret yolları korkunç bir bir boyuttadır. Kimse burada bu kanalların lafını dahi ağzına almaz. Çünkü Avrupa’yı Avrupa yapan bu su yollarıdır. Çevresinde Europortlar ve lojistik merkezleriyle dünyanın Ticaret Merkezleri haline gelmiştir. 
    Dünyada en ucuz taşımacılık su yolu taşımacılığıdır. Bir kere yatırım yapar yüzlerce hatta binlerce yıl bundan faydalanırsın. Demiryolu, Havayolu ve Karayolu taşımacılığı yatırımları yüksek pahalı taşımacılık sistemleridir. Su yolu taşımacılığı hem tonaj, hem maliyet açısından en değerlisidir. Konteyner taşımadığı en ucuz taşımacılık biçimidir. Su kanalları sayesinde Büyük limanlara getirilen ürünler, buradan Gemiler ile dünyanın en ücra limanlarına kolayca taşınabilir bu sayede. 
   
Peki muhalefet niye direniyor bu hususta?


Muhalefetin yularını eline geçiren sermaye şirketleri Türkiye’ye karşı büyük bir oyun oynamaktadır. Eğer Türkler Kanal yapmayı öğrenirse, bu başta Avrupa İçin felaket olacaktır. Türkler kanal yapmaya başlarsa sonu gelmeyecektir elbette. Öncelikle Kızılırmak üzerinde Anadolu’yu baştan başa geçecek bir su kanalı yapma planı olduğu  Osmanlı’dan beri bilinmektedir. Kızılırmak deltası üzerinden etrafındaki tüm şehirlere uzanacak büyük üretim alanları meydana gelecektir. 


   Kanal İstanbul ise, İstanbul Havalimanına bağlanarak burada bir ticaret yolu oluşturulması planlanmaktadır. Bu ticaret yolu İstanbul Boğazında yapılması zaten imkansızdır. Zaten dünyanın en büyük gemileri bu su yolunu yeterince tehlikeye sokmaktadır. İstanbul’un kabusu haline gelen Boğaz tehdit altındadır. Ayrıca bedavaya Boğazı kullanıp el sallaya sallaya girip çıkmaktadır. Montrö anlaşmasını  kar görenler cebine beş kuruş girmediğini de görüyor olmalıdırlar heralde. Montrö anlaşması bu haliyle ülkemize giren çıkan gemilerin beleş su yoludur açıkçası. Montrö anlaşması yenilenmediği sürece bu haksızlık devam edecektir. Türkiye açıkçası bu anlaşmaya sadık kalmak İçin Kanal İstanbul’u yapmak zorunda. 
    Kanal İstanbul başlangıçtır. Doğrusu kanal yapım deneyimi için iyi bir güzergahtır. Eğer Türkiye Kanal yapımını öğrenirse Avrupa’nın fişinin çekilip Türkiye, Rusya, Ukrayna ve Romanya gibi ülkelerin ticaretin artacağı kesindir. Ama en kârlısı Türkiye olacaktır. Açıkçası korktukları tek şey aman Türkiye, Almanya olmasındır. 


İktidarın kanalı savunduğu sözler;
İstanbul Boğazı’nın mevcut dokusunu korumak ve güvenliğini sağlamak,
Boğazdaki deniz trafiğinde mevcut yükün azaltılmasını sağlamak,
Uluslararası kullanıma sunulacak yeni bir su yolu oluşturmak,
İstanbul depremine karşı depreme dayanıklı yatay yerleşim alanı yaratmak…


Diye açıklansa da, asıl amacı bu işi öğrenip ülkeyi boydan boya kanallarla ticaret merkezi haline getirmektir. Erdoğan’ın Abdülhamit sevdasından bunları anlayabiliyoruz zaten. Türkiye dünyanın en önemli geçiş noktasıdır. Bu gücü artık elinde tutmanın vakti gelip geçmiştir. Kanal İstanbul zamanı çoktan gelip geçmiş bir projedir. 


Muhalefetin direnişi bir FETÖ projesidir. Ülkeye çivi çaktırmamak FETÖ’nün ipini elinde tutan ülkelerin direnişidir aslında. Türkiye’nin Mısır ile yakınlaşmasının bir nedenide (Süveyş Kanalı) bu işi yapabilecek tecrübede bir ülkedir. Mutlaka Mısır ile bunun istişaresi yapılacaktır. 


Atatürk’ün söylemiyle “muasır medeniyetler seviyesine” gelmek zorundayız. Atatürkçü bilinen partinin küçük ortağıyla bu direnişini hayretle izliyoruz.  Fetullah Gülen'in "kainat imamı" olduğu, cemaat zümre egemenliğine dayalı teokratik totaliter rejim kurmak İçin muhalefetimizi baskı altına aldığını açıkça görmekteyiz. Önceleri iktidarı da aynı şekilde etkisine alan bu hareket boş durmuyor ne yazık ki. Şu an tüm baskılarını muhalefet üzerinde yoğunlaştıran Gülen, korumasında olduğu ülkenin emirlerini harfiyle uyguladığını söyleyebiliriz. Muhalefetin söylemlerini kendi düşünceleri olduğunu asla kabul etmiyorum. Mutlaka baskı neticesinde oluştuğunu tahmin ediyorum. 


Ülkenin gündemini sürekli olumsuz etkilemeye çalışan, sürekli ne yapılırsa yapılsın “karşısındayız” anlayışı ile sürdürmek asla bu ülkeye fayda sağlamaz. Asla kabul edilemez. DW ve BBC gibi birçok TV kanalının karşı yayınlar yapmasınında, arkasında hangi ülkelerin olduğunu açıkça görüyoruz. 


Türkiye’yi yola getirmek, belli formlara sokmak, dizayn etmeye çalışmanın kendi çıkarlarına uygun davranış olduğunu görüyoruz. Ancak ülke çıkarlarına ters düşen bu davranışları muhalefeti kullanmak suretiyle yapmaları büyük bir tehlikenin içimizde olduğumuzun göstergesidir. 


Küresel ticareti düzenleyen tek uluslararası organ konumundaki Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), özellikle ABD’nin attığı adımlar nedeniyle tarihinin en büyük krizlerinden biriyle Türkiye’yi karşı karşıya bırakmaya çalıştığı kesindir. Daha tehlikelisi aklı başında olmayan muhalefetimizin buna uymasıdır.  Küresel ticaret sisteminin dünya savaşları arasında pek çok soruna yol açan bölgesel ticaret “bloklarına” geri dönme eğilimine gireceği dönemi yaşıyoruz. 


Bu nedenle muhalefetin görüşlerine destek verenlerin ülkeye zarar verdiğini bilmelerini istiyorum. Muhalefetimizin anlayışının  temel itaat anlayışı olduğunu söyleyerek yazıma nihayet veriyorum. 


Hoşçakalınız efendim. 

 

Yorumlar