Anasayfa /  Yerel

Karadağ Başmüftüsü Rifat Feyziç’ten, Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde ilk ders

Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Dönemin İlk Dersiniz, “tarih Boyunca Balkanlar Ve Türkiye” Başlıklı Konuşmasıyla Karadağ Başmüftüsü Rifat Feyziç Verdi. İslamiyet’in Ve Müslümanların Balkanlarda Yüzyıllar Boyunca Yaşadığı Süreçlerden Bahseden Feyziç, Balkan Müslümanlarının Güçlü Kalması Ve Baskılarla Karşılaşmaması İçin Türkiye’nin Güçlü Olması Gerektiğine Dikkat Çekti.

Abone ol
Abone ol 19 Ekim 2019 11:52

Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde dönemin ilk dersiniz,
“Tarih Boyunca Balkanlar ve Türkiye” başlıklı konuşmasıyla Karadağ
Başmüftüsü Rifat Feyziç verdi. İslamiyet’in ve Müslümanların
Balkanlarda yüzyıllar boyunca yaşadığı süreçlerden bahseden Feyziç,
Balkan Müslümanlarının güçlü kalması ve baskılarla karşılaşmaması
için Türkiye’nin güçlü olması gerektiğine dikkat çekti.


Rektör Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu ile İlahiyat Fakültesi
akademisyen ve öğrencilerinin katıldığı etkinlikte bir konuşma
gerçekleştiren Dekan Prof. Dr. Cevdet Kılıç “Hepinizin bildiği gibi
Trakya Üniversitesinin en önemli misyonlarından biri Balkanlarla
gönül bağımızı kuvvetlendirmektedir. Dolayısıyla her türlü
faaliyetlerimizi Balkanlarla birlikte yapmaktayız” dedi.


Rifat Feyziç’in hem Karadağ hem Balkanlar hem de Türkiye için
önemli bir isim olduğunu ifade eden Rektör Prof. Dr. Erhan
Tabakoğlu “Kendisinden kısa zamanda çok önemli şeyler öğrendik.
Şimdi bu konuşmayı merak ve ilgiyle bekliyorum. Balkanlar ve Trakya
Üniversitesi birbirinden ayrılmaz iki bütün. Bu iki bütünü
yakınlaştırmaya vesile olan misafirimize saygı ve sevgilerimizi
sunuyorum” dedi.


Trakya Üniversitesi’ni, Türkiye’de Balkanlar üzerine en çok
çalışma yapan kurum olarak gördüğünü belirterek bu çalışmalardan
ötürü teşekkür eden Karadağ Başmüftüsü Rifat Feyziç, “Balkanlarla
ilişkilerin daha da yoğunlaşmasını istiyorum. Çünkü Edirne demek,
Balkanlar demektir. Balkanlar, buradan başlıyor. Yine Balkanlar
buradan fethediliyor. Osmanlı, 1371 Çirmen Savaşı galibiyetinden
sonra Osmanlı Balkanlara giriyor ve 1389 Kosova Muharebesi ile
Balkanların tamamı fethediliyor. Balkanlar İstanbul’dan önce
fethedildi. Bundan dolayı Edirne, şehir olarak bizim için çok
önemli” dedi.


9 Eylül Üniversitesi’nden 1999 yılında mezun olduğunu, bu
tarihlerin Balkanlar için zor zamanlar olduğunu ve aslında bazı
sıkıntıların hala var olduğunu söyleyen Başmüftü Rifat Feyziç,
Balkanların sadece Osmanlı hakimiyeti altındayken huzur içinde
yaşadığını söyleyerek, “Osmanlı İmparatorluğu yönetimi altında
Balkanlar, 500 yıl hiçbir sıkıntı olmadan barış içinde yaşadı. Ama
Osmanlı çekildikten sonra bize tarihi yanlış anlattılar.
Osmanlı’nın Balkanları öldürerek, keserek, insanları yok ederek
fethettiğini anlattılar. Komünist rejim, devlet politikası olarak
Osmanlı’yı ve bugünkü Türkiye’yi negatif olarak göstermek istedi.
Bugün biliyoruz ki Osmanlı, hiçbir katliam yapmadan Balkanları
fethetti. Balkanlarda hep var olan çatışma ve birbiriyle mücadele
etme, Osmanlı yönetiminde yerini huzura bıraktı. Asırlar boyu da
böyle sürdü.” dedi.


Bulunduğu her ortamda hatta Karadağ Devlet Televizyonunda dahi
Osmanlı’nın Balkanlara zulmetmediğini aksine huzur ve barışı
getirdiğini yüksek sesle dile getirdiğini vurgulayan Rifat Feyziç
“Ben Müslüman Boşnak bir ailenin çocuğuyum. Osmanlı bizi de rahat
bıraktı. Mesela bize zorla Türkçe öğretmedi. Herkes kendi dilini
konuştu. Dünyada 50 yıl boyunca sömürge yönetimi altında kalan
ülkelerin dinleri, dilleri ve kültürleri sömürgeci devletlerin
etkisi altında kalıp asimile oldu. 500 yıl Balkanlarda hüküm süren
Osmanlı isteseydi bunu çok rahat bir şekilde Balkanlarda
yapabilirdi. İspanya’dan Müslümanlarla birlikte katledilen, kendi
topraklarından kovulan Yahudiler bile Osmanlı’ya sığındılar. İşte
Osmanlı barış ve huzuru budur.” dedi.


Balkanlardaki insanların zorla Müslüman olduğuna dair yanlış bir
düşünce olduğunu, bu inanışın gerçekler ile uzaktan yakından bir
bağı olmadığının altını çizen Başmüftü Feyziç “Osmanlı, bizi İslam
ile şereflendirdi. Eğer zorla İslam’ı seçmiş olsaydık ilk
karşılaştığımız zorlukta vazgeçerdik. Osmanlı Devleti’nin
Balkanlardaki hakimiyeti sona erdiğinden bu yana bütün savaşlarda
hep Müslümanlar katledildi. Bu baskılara karşı insanlar sinip
dinlerinden vazgeçtiler mi? Canlarını kurtarmak için bile bunu
yapmadılar. Berlin Kongresi’nde Karadağ’a bırakılan Plav ve
Kusunye’deki Müslümanlar bu durumu ölmek ve köle olmak arasında bir
seçim olarak görmüş ve ölmeyi tercih ederek yıllarca kasabalarını
Karadağ’a karşı savunmuştur. Bu durumdan çok mutlu olan Sultan II.
Abdülhamid hediye olarak Sultaniye Camii’ni yaptırıyor. Balkan
Savaşlarından sonra burası kimsesiz kalınca Karadağ ordusu buraya
giriyor ve tabi ki intikam alıyor. Orada en seçkin bin kişiyi
öldürüyor. Biz 2013 yılında yani olaydan tam 100 yıl sonra bu
insanların gıyabında kapalı spor salonunda cenaze namazı kıldık. Bu
namaza 4 bin kişi katıldı. Müslüman ve Müslüman olmayan kişiler
arasındaki fark bu. Biri giriyor katliam yapıyor biri ise hiçbir
şey yapmıyor, sadece huzuru getiriyor” dedi.


Karadağ’da halkın zorla Hristiyanlaştırılmaya çalışıldığını
ifade eden Başmüftü Feyziç “Çin’de Uygur Türklerine yapılan zulmün
aynısını Balkanlarda yaptılar. Hatta ailelere birer Hristiyan
yerleştirerek insanların inançları kontrol altına alınmaya
çalışıldı. Bu süreç içerisinde yaşanmış bir hikaye var; insanlar
köy meydanında toplanıp toplu olarak vaftiz edilirken yaşlı bir
amca güneşe bakar ve ‘Papaz Efendi! İşini biraz hızlı yap, öğle
namazım geçecek.’ der. Bu süreç birkaç ay sürdü. Ortodokslar
tarafından zorlanan Katolikleri korumak için Karadağ’a nota
gönderen Avusturya sayesinde biz Müslümanlar da bazı haklardan
faydalandık. Plav’da bir göl var. Din seçiminde insanlar serbest
bırakıldığında herkes göle inerek vaftiz suyunu vücutlarına kum
sürerek temizlediler” dedi.


Balkanlarda durumun hala stabil olmadığını bundan birkaç yıl
öncesine kadar insanların sadece Müslüman oldukları için
işkencelere maruz kaldığını ve öldürüldüğünü söyleyen Rifat Feyziç
“Bizim orada var olabilmemiz için bize bir garantörlük lazım. Bizim
için arkamızda olacak birileri lazım. Bu birileri kimler? Bir Arap
ülkesi bizim arkamızda olabilir mi acaba? Olamaz. Onlar Filistin’e
ve halkına sahip çıkmıyorlar. Bizim arkamızda sadece ve sadece
Türkiye olabilir. Eğer Türkiye güçlü olursa biz orada
yaşayabiliriz. Türkiye zayıf ve ilgisiz kalırsa bizim orada
yaşamamız mümkün değil. Türkiye’nin var olabilmesi için de bizim
orada olmamız gerekiyor. Yani böyle birbiri ile bağlı bu iş. Bizim
zayıf kalmamız için Türkiye’de suni problemler yaratmaya
çalışıyorlar. Biz Müslümanlar olarak güçlü olmamız lazım. Türkiye
dışarıdaki sorunlarla uğraşmasın sadece kendi içindeki sorunlarla
uğraşsın istiyorlar. Türkiye’deki insanlar bunun farkında olmalı.
Hangi siyasi görüşten olursa olsun. Bunu Türkiye fark etmeli. Çünkü
biz Balkanlardaki Müslümanlar son 15 yılda ilk defa arkamızda böyle
garantör bir ülke olduğunu hissettik” dedi.


Yugoslavya dağıldıktan sonra yedi ülkenin bağımsızlığını ilan
ettiğini bu bağımsızlık süreçlerinde etnik savaşların çıktığının
yanılgısına düşüldüğünü söyleyen Karadağ Başmüftüsü Rifat Feyziç
“Etnik savaşlar diyorlar. Yalan söylüyorlar! Hep dini savaşlardı.
Ortodokslar Müslümanları katletti, Katolikler de Müslümanları
katletti. Ama hiçbir yerde Katolikler ve Ortodokslar arasında
çatışma olmadı. Her ne kadar aralarında farklı şeyler olduysa da
çatışma olmadı. Slovenya ve Hırvatistan’da birkaç yıl önce
sınırları mahkemelik oldu. Avrupa Mahkemesi tarafından sınırları
belli oldu. İkisi de şu an Avrupa Birliği içerisinde ülkeler. İkisi
de Katolik. Aralarında bir kurşun olmadı. Devletler neden
savaşıyor? Sınırları için. Bunlar Katolik oldukları için aralarında
bir kurşun olmadı. Karadağ’ın çoğunluğu Ortodoks. Sırbistan,
Karadağ’a ve Makedonya’ya girmedi. Çünkü çoğunluk Ortodoks.
Müslümanlar arasında da savaş çıkmadı. Demek ki bütün savaşlar din
temelli” dedi.


Balkanlarda yaşayan Müslümanların toplumların Türk olmasalar da
Türk olarak adlandırıldıklarını söyleyen Karadağ Başmüftüsü Rifat
Feyziç sözlerini şöyle sonlandırdı: “Ben Türk değilim ama eskiden
beri Balkanlarda Türk demek, Müslüman demekti. Türk Dini
diyorlardı. Bu ne demek? İslam anlamına geliyor. Ben geçenlerde
Boşnakça bir ilmihal buldum. ‘Ne zamandan beri Türk’sün?’ diye
ilmihalde yazıyor. Cevap olarak da ‘Kâlû belâ’dan beri Türk’üm.’
diyor. Yani Müslümanım diyor. Bir olun, güçlü olun ve hedefinizi
yüksek koyun. Birkaç yıl önce Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet
Görmez Hoca Karadağ’a geldi. İmam hatip lisemizdeki öğrencilere
yaptığı konuşmasında “Hedefinizi yüksek koyun. Bir kişi pek çok
şeyi değiştirebilir. Türkiye’de İlahiyat Fakültelerinin
kurulmasında büyük katkısı olan Boşnak Prof. Dr. Muhammet Tayyip
Okiç, hadis ve tefsir kürsünü kuran adamdır. Benim hocalarımın
hocasıydı. İşte bir adam birçok şeyi değiştirdi. Şu an Türkiye’nin
başında Cumhurbaşkanı ve bakanlar imam hatipli veya ilahiyat
fakülteli insanlar olabiliyorsa belki onun sayesindedir. Bir adam
birçok şeyi değiştirebilir. Onun için hedefiniz yüksek olsun.
Etrafınızdaki şeyi değiştirmeye çalışın, inanın
değiştirebilirsiniz.”


Yorumlar