(Özel) Çalınan kredi kartından yapılan alışverişten banka sorumlu
Bindiği toplu taşıma aracında kimliği belirsiz yankesici tarafından kredi kartı çalınan tüketici, çalınan kartla alışveriş yapılmasından bankanın sorumlu olduğunu belirterek mahkemenin yolunu tuttu. Tam 14 senedir bitmeyen davaya müdâhil olan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, tüketicilerin sır niteliğindeki bilgilerine sahip bankaların güvenilir kurumlar olduğunu, bu güven duygusunun zedelenmemesi gerektiğine hükmetti. Kurul, çalıntı kartla alışveriş yapılmasında hem bankanın, hem de pos cihazının kullanıldığı işyeri sahibinin sorumlu olduğuna karar verdi.
Abone olBindiği toplu taşıma aracında kimliği belirsiz yankesici
tarafından kredi kartı çalınan tüketici, çalınan kartla
alışveriş
yapılmasından bankanın sorumlu olduğunu belirterek mahkemenin
yolunu tuttu. Tam 14 senedir bitmeyen davaya müdâhil olan
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu, tüketicilerin sır niteliğindeki bilgilerine
sahip bankaların güvenilir kurumlar olduğunu, bu güven
duygusunun
zedelenmemesi gerektiğine hükmetti. Kurul, çalıntı kartla
alışveriş
yapılmasında hem bankanın, hem de pos cihazının kullanıldığı
işyeri
sahibinin sorumlu olduğuna karar verdi.
2005 yılında meydana gelen olayda, bindiği şehiriçi
minibüste
yankesici tarafından kredi kartı çalınan tüketici, durumu fark
eder
etmez banka müşteri hizmetlerine ulaşarak çalınan kartın
kullanıma
kapatılmasını talep etti. Oldukça seri hareket eden yankesici
M.D.’nin işlettiği kuruyemiş dükkânından şifresini bilmediği
kartla
imza karşılığında tam 4 bin liralık işlem yaptı. Kartının
çalınmasıyla şok yaşayan tüketici, kart ekstresini görünce
ikinci
kez sarsıldı.
Hırsızın yaptığı alışverişin de bedelini ödemek zorunda
kalan
mağdur vatandaş, Tüketici Mahkemesi’nin yolunu tuttu. Hem banka
hem
de kartın kullanıldığı işyeri sahibi ve işletmecisi hakkında
maddî
ve manevî tazminat davası açtı. Kredi kartının çalınması ve
kullanılmasında bir kusuru olmadığı halde binlerce lirayı
davalı
bankaya ödemek zorunda kaldığını, diğer davalı M.D.’nin ceza
mahkemesinde yargılandığını ve bu eylem sebebiyle
dolandırıcılık
suçundan cezalandırıldığını, davalıların müşterek ve müteselsil
sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürdü. Bin 920 liralık manevî
tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline
karar
verilmesini istedi.
Davalı banka, dava konusu alışverişin saat 14.39’da,
davacının
bildirmesinden 4 dakika önce gerçekleştiğini, sözleşmenin 19.
maddesine göre, bildirimin bankaya ulaşmasından önceki
harcamalar
sebebiyle bir sorumluluklarının bulunmadığını savunarak davanın
reddini diledi. Davalı esnaf M.D. ise, rutin bir alışveriş
olduğunu, bir kusurlarının bulunmadığını, kredi kartını özenle
saklamadığı için davacının sorumlu olduğunu savunarak davanın
reddini talep etti. Mahkeme, davalı banka hakkında açılan
davanın
reddine, diğer davalı M.D. hakkında açılan davanın kısmen
kabulü
ile 1.645 TL’nin dava tarihinden itibaren reeskont faiziyle
davacıya verilmesine, fazla ve manevî tazminat talebinin
reddine
karar verdi. Hüküm, davacı ve davalılar tarafından temyiz
edildi.
Yargıtay 13. Hukuk Dâiresi, olayda bankanın da sorumluluğunun
olduğuna dikkat çekip kararı bozdu. Mahkeme ilk kararında
direnince
devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi.
Hukuk Genel Kurulu, olayda bankanın da kusurlu olduğuna
karar
verdi. Bankaların, devletin yoğun denetimi ve müdahalesi
altında
bulunan, ruhsata tâbi şekilde ve kendileri için belirlenmiş
özel
ilkelere uymak şartıyla faaliyet gösterebilen kuruluşlar olduğu
hatırlatıldı. Kararda şöyle denildi:
’’Bankacılık sektörüne özgü bu durum, bankalarla muhatap
olan
geniş halk kitlelerinin bankalara karşı özel bir güven duygusu
beslemelerine yol açmaktadır. Hukuken korunmaya değer olduğu
sürece
bu güven, bankaların diğer ticarî işletmelerden ve klasik
şirket
türlerinden farklı hukukî sorumluluk kurallarına tâbi
tutulmalarını
mecburi kılar. Kamu nezdindeki bu güven sebebiyle bankalar,
gerçekleştirdikleri işlemlerde sıradan bir tacirin basiretli
davranma yükümlülüğünden daha nitelikli bir özen borcu
altındadırlar. Banka ile kart sahibi arasında sürekli borç
ilişkisi
doğuran çerçeve sözleşme mahiyetindeki hukukî ilişki kapsamında
kart sahibine, bankaya ve kredi kartının işlem gördüğü pos
cihazının sahibi iş yerine birtakım yükümlülükler düşer.
Sadakat,
özen ve sır saklama borcu, BK’nın 390/2 maddesinde düzenlenmiş;
maddede ’vekil, müvekkile karşı vekâleti iyi bir sûrette îfâ
ile
mükelleftir.’ denilmiştir. Sadakat borcu, vekilin kendisine
değil
başkasına ait bir işi görmesinden ve işini gördüğü kimsenin
menfaat
ve iradesine uygun hareket etmesinin vekâletin zorunlu bir
unsuru
olmasından çıkarılabilir. Başka bir deyimle, vekil sadakat
borcu
gereği olarak, müvekkilinin yararına olacak davranışlarda
bulunmak
ve ona zarar verecek davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.’’
Kararda; kredi kartının üçüncü kişi tarafından hukuka aykırı
kullanımının engellenmesi için kart veren kuruluşa ve üye iş
yerlerine düşen özen yükümlülüklerinin yanı sıra, kart hâmiline
de
kartın korunması ve muhafaza edilmesi, kartın kötüye
kullanılmasından haberdar olduğu andan itibaren en kısa sürede
bankayı durumdan haberdar etmek gibi birtakım yükümlülükler
düşeceği hatırlatıldı.
Kararda, ’’Açıklanan kanunî düzenlemeler ve somut olayın
oluş
şekline göre, kartın muhafaza ve saklanmasında davacı
tüketicinin
kusurlu bir eylemi olduğuna dair dosya kapsamına yansıyan
herhangi
bir delil bulunmamıştır. Davacı durumu fark eder etmez derhal
bankaya bildirerek bu yönden de sorumluluğunu yerine
getirmiştir.
Bu durumda, gerçekleşen zararda davacıya atfedilebilecek kusur
bulunmamaktadır. Yalnızca imzayla ve davacı tüketicinin kart
kullanım alışkanlıklarına göre oldukça yüksek miktarda
alışveriş
yapıldığı anlaşılan olayda, bankanın o günün şartlarına göre
yeterli olmayan, güvenlik zafiyeti taşıyan bir sistem kullanıp
kullanmadığının gerekirse konusunda uzman bilirkişiler marifeti
ile
araştırılması ve neticesine göre karar verilmesi gerekirken
davacı
ağır kusurlu kabul edilip davalı bankanın sorumluluğunun
bulunmadığı gerekçesi ilebBanka yönünden maddî tazminat
talebinin
reddine karar verilmesi de hukuka aykırıdır. Sonuç itibariyle
direnme hükmünün bu değişik gerekçe ile bozulması gerekir.
Kararın
bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir.’’