Anasayfa /  Politika

MHP'den İhraç edilen Atila Kaya'dan zehir zemberek sözler! Melih Gökçek yorumu çok konuşulacak...

Nazif Okumuş, Ahmet Malkan, Ali Şanalmış, Ali Baykan, Atila Kaya, Suat Başaran ve Tahsin Eren'in MHP'den ihraç edilmesinin ardından Atila Kaya'dan parti yönetimine çok sert tepki geldi. Zehir zemberek sözlerle ihraç kararını eleştiren Kaya, "Melih Gökçek'in şeref kattığı MHP'de Atila Kaya'ya yer yokmuş" dedi.

Abone ol
Abone ol 24 Eylül 2021 09:03

Nazif Okumuş, Ahmet Malkan, Ali Şanalmış, Ali Baykan, Atila Kaya, Suat Başaran ve Tahsin Eren'in MHP'den ihraç edilmesinin ardından Atila Kaya'dan parti yönetimine çok sert tepki geldi. Zehir zemberek sözlerle ihraç kararını eleştiren Kaya, "Melih Gökçek'in şeref kattığı MHP'de Atila Kaya'ya yer yokmuş" dedi.

Nazif Okumuş, Ahmet Malkan, Ali Şanalmış, Ali Baykan, Atila Kaya, Suat Başaran ve Tahsin Eren'in MHP'den ihraç edilmesinin ardından Atila Kaya'dan parti yönetimine çok sert tepki geldi. Zehir zemberek sözlerle ihraç kararını eleştiren Kaya, "Melih Gökçek'in şeref kattığı MHP'de Atila Kaya'ya yer yokmuş" dedi.

Mhp Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, MHP Merkez Disiplin Kurulu'nca Nazif Okumuş, Ahmet Malkan, Ali Şanalmış, Ali Baykan, Atilla Kaya, Suat Başaran ve Tahsin Eren'in parti üyeliğinden çıkarıldığını açıkladı. Yalçın, partide hiyerarşik yapı bulunduğunu belirterek bazı kötü huylu kişilerin parti ve teşkilatta barınamayacağını dile getirdi.

 KAYA'DAN SAYFA SAYFA AÇIKLAMA

Bu gelişmenin ardından eski MHP Genel Başkan Yardımcısı Atila Kaya, MHP'den ihraç edilmesinin ardından Twitter'dan sayfa sayfa açıklama yayınladı. MHP yönetimine Ankara Büyükşehir Belediye eski başkanı Melih Gökçek üzerinden yüklenen Kaya'nın sözleri siyaset gündemini yerinden oynattı.

MELİH GÖKÇEK'Lİ TEPKİ

Parti yönetimini sert sözlerle eleştiren Kaya, "Ülkücülük ancak MHP'de yapılır" diye haykıranlar, "MHP'de ancak Ülkücülük yapılır" da diyebilsinler istedim. Zira ne zaman ki MHP'de sadece Ülkücülük olur; işte o zaman Ülkücülük de sadece MHP'de olur! Ben ülkümü asla yitirmedim; onu sarayda arayanlar, yitirdiklerinin hal beyanında olanlardır. Bu Kafkaesk ihraç saçmalığı karşısında elbette savunma yapmayacağım; eylemlerini ülkücü akıl vicdan karşısında savunması gerekenler bu ipotekli iradenin sahibi ve onun emirber neferleridir; siyasi ümmetçiliğe karşı Türk milliyetçiliğinin doğal reflekslerini sergileyen birini, milliyetçilik temeli üzerine kurulmuş bir partiden atmak isteyenlerdir. MHP'yi AKP'ye muhtaç hale getirenler de, bu desteğin bedelini ülkücülüğe en uzak ve onur kırıcı şekilde ödeyenler de beni ihraç edenlerdir Bunu yapmaktan kendilerine gurur payı çıkartanlar, ülkücü fidanlara "Biz 'Melih Gökçek partimize şeref kazandırır' dedik, Atila Kaya'yı da ihraç ettik" derken de bakalım aynı hissi duyabilecekler midir? Belli ki; uğruna canların verildiği hareketi şahsi ikballerine basamak yapanlar, ülkücü muhayyilede nasıl muhafaza edileceklerine dair bir endişe taşımamaktadır. İhracın, benim için ödetilen bir bedel, kalanlar için ise gözdağı olarak düşünüldüğü açıktır görüp de sussunlar, bilip de söylemesinler diye" dedi.

İşte Atila Kaya'nın açıklamalarından satır başları:

Ne zamanki MHP'de sadece Ülkücülük olur; işte o zaman Ülkücülük de sadece MHP'de olur! Ben ülkümü asla yitirmedim; onu saraylarda arayanlar, yitirdiklerinin hâl beyanında olanlardır.

İhracın, bana ödetilen bedel, kalanlara gözdağı olarak düşünüldüğü açıktır; görüp de sussunlar, bilip de söylemesinler diye. Gözdağının etkisi kalanların tıynetine bağlıdır; varlığını Türk varlığına armağan edenler için ihraç, dişe dokunur bedel değildir.

Ben ülkücülüğümü parti üyeliği ile kazanmadım; idam aldığımda da hapis yattığımda da üye değildim. Bu halde 12 Eylül cuntasına boyun eğmedim. Şimdi, o cuntanın asmayıp beslediklerine boyun eğmedim diye üyeliğimi elimden alacaksanız; sizin olsun!

Milliyetçilik ve demokrasinin ikizliğine inanan biri, bu inancı; TBMM ve yargının devre dışı bırakıldığı, hak ve hürriyetlerin tek adamın insafına teslim edildiği bir düzenle uyuşturabiliyorsa, ona söylenecek söz yoktur! Darbeye direncimiz de böyle bir düzene isyan değil miydi?!

Bir de Erdoğan'ın ülkücülerin bulunduğu çizgiye geldiğini savunanlar var; neymiş o çizgi? Millî davanın Doğu Türkistan yerine Kudüs olması mı? İslamcıların bile gündemine Hamas'tan sonra giren Filistin hangi ara Türk illerinin yerine ikame edilir oldu?

Bekaya yönelik tehdidi dışarıdan bekleyenler bilmelidir ki; "dış güçler", "üst akıl" gibi kavramlarla örülü bir siyasi söylemle perdelenmeye çalışılsa da, AK Parti uygulamaları, beka meselesinin Türkiye'nin dışında olanlardan çok içinde olanlarla ilgili olduğunu göstermiştir.

Yandaşların toplamından 'Millet' olmayacağını en iyi milliyetçilerin bilmesi gerek. 'Millet' düşüncesine yabancı, mümin-kafir dikotomisiyle topluma yaklaşan bir zihniyetin ötekileştirmesi anlaşılır; milliyetçilerin toplumu bölmesi izah edilemez.

 Eğer Türkçü iseniz, "Türk Tipi Başkan" adayınız; Tonyukuk gibi devlet aklının timsali bir bilge, Bilge Kağan gibi "Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye" ömrünü Türklüğe adayan bir lider, Tuğrul Bey gibi kılıcını din alanı ile siyaset alanının arasına koymuş bir Bey midir?

Siyasetinin temeli Türk milliyetçiliği olan ve bunu adında da taşıyan bir parti; siyasi ümmetçiliğin otoriter yönetimini savunan iktidarı desteklemeyi ve buna itiraz ettiğim için beni ihraç etmeyi ne tür bir milliyetçilik yorumuyla tevil edebileceğini düşünmektedir?!

İnanacak yaştadırlar diye, gencecik çocuklara "hain" olduğumu mu söyleyecekler, söyletecekler? Makamla söyletilen veya parayla yazdırılan biri -sanki "günaydın" dermiş rahatlığında- ömrünü ülkücülüğe adamış birine "hain" derken ülkücü vicdanlar rahatsız olmayacak mı?

Ülkücülük de -milliyetçilik gibi- bir tercihtir ve her tercih gibi akıl, vicdan ve kişilik ile yapılır; bir tercih yapmakla da bunlar vestiyere asılmaz. Akıl, vicdan ve kişiliğinden vazgeçen ülkücü olamaz; ideallerin çıkarlara feda edildiği yerde de Ülkücülük olmaz!

Ülkücülük, Türk milliyetçiliğinin olduğu kadar idealizmin de temsilidir. Bugün hem Türk milliyetçiliği hem de idealizm tehdit altındadır. Bugünkü ülkücülük pratiği ve teşkilatları bir arada tutan yegane motivasyon -ne yazık ki- idealizmi söyleyip materyalizmi yaşamaktır.

Ülkücünün görevi; birilerinin koltuğunun değil, milletin hak ve özgürlüklerinin bekçiliğini yapmaktır. Her ülkücünün üzerinde olan ve hiç kimsenin iki dudağının arasında olmayan, ülkücülerin kaderi siyasi islamcıların ellerine teslim edilemez!

Ülkücülere biçilen rol; "liderin bir bildiği vardır" sınırlarında koşulsuz itaat midir? "Ben bilmem lider bilir" demek, davayı bilmemenin ikrarıdır. İnsan ne olduğunu bilmediği şeye inanıyor da değildir; sadece ona bağlı ortak bir maddî yaşam sürüyordur.

Belli değerleri yaşatmak için oluşturulan teşkilat, o değerleri savunanları ezen ve o değerleri ortadan kaldırmayı varlığını devam ettirmenin gereği gören bir güce dönüştürülmüştür. Bu, 'lidere sadakat' anlayışının, 'doktrine ters düşse bile' şartıyla uygulanmasının sonucudur.

Ülkücü Hareket'in kurucusu Başbuğ Türkeş, "Bu Mücadelede ben düşersem bayrağı kapın, daha ileriye gidin; dönersem vurun!" demiştir; "dönersem siz de benimle birlikte dönün" dememiştir! 9 Işık'la aydınlanamayanların bir ampülün ışığından aydınlık ummaları ne hazin!

"Bozkurtların Ölümü" Atsız'ın ölümsüz eserinin ilk cildiydi; neyse ki, okuru teskin için cildin sonuna not düşülmüştü: "okuyucular üzülmesin çünkü Bozkurtlar dirilecektir!" diye... 

Yorumlar