Anasayfa /  Eğitim

İbn Haldun Üniversitesi müfredat çalıştaylarının 7’ncisi gerçekleştirildi

İbn Haldun Üniversitesi, 'fikrÎ Bağımsızlık' Hedefi Doğrultusunda, Sosyal Bilimlerde Mevcut Hakim Paradigmaya Mahkum Olmamak Adına Yürüttüğü Çalişmalarina Bir Yenisini Daha Ekledi

Abone ol
Abone ol 02 Ekim 2019 14:56

İbn Haldun Üniversitesi, ’fikrî bağımsızlık’ hedefi
doğrultusunda, sosyal bilimlerde mevcut hakim paradigmaya mahkum
olmamak adına yürüttüğü çalışmalarına bir yenisini daha ekledi. İbn
Haldun Üniversitesi Müfredat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi, özgün ve evrensel nitelikte yeni bir müfredat ve eğitim
programı geliştirmeye dönük çalışmalarına hız verdi.


İbn Haldun Üniversitesi Müfredat Çalışmaları Uygulama ve
Araştırma Merkezi’nin düzenlediği müfredat çalıştaylarının
7’ncisini gerçekleştirdi. Müfredat Çalışmaları Uygulama ve
Araştırma Merkezi Müdürü, Eğitim Bilimleri Fakültesi Dekanı ve İbn
Haldun Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yüksel Özden’in
başkanlığında düzenlenen Müfredat Çalışmaları Çalıştay ve
Toplantılarının yedincisi, Süleymaniye Yerleşkesinde
gerçekleştirildi.


Prof. Yüksel Özden: "Daha büyük ve güçlü bir Türkiye için
zihinsel dönüşüm mümkün"


Prof. Dr. Yüksel Özden, çalıştay ile ilgili değerlendirmesinde;
eğitimin, insanın, toplumun ve milletin inşasında en etkili süreç
olduğunu kaydederek şunları söyledi: "Doğu’da ve Batı’da her ülke
kendi toplumunu inşa etmek, milli şuuru oluşturmak için okullara
önemli görevler yüklemiştir. Ne var ki, Tanzimat’tan beri ülkemizde
uygulanan eğitim anlayışı bizi köklerimizden koparmak ve başka bir
yörüngeye oturtmak üzere kurgulanmıştır. İlkokuldan üniversiteye
kadar her kademedeki eğitim programı geçmişle irtibatımızı kesmeye,
değerlerimizi yok etmeye ve bu yolla bizi Batı’nın uydusu yapmaya
yönelik kurgulanmıştır. Bu durum, medeniyetimizin bütünlüğünü
bozmuş, sürekliliğini inkıtaa uğratmıştır".


Bugün Türkiye’nin, bölgesinde ve dünyada gündem belirleyen bir
ülke konumuna geldiğini kaydeden Prof. Özden, daha önce
aşılamayacağı varsayılan-okul, yol, hastane gibi- altyapı sorunları
hızla çözülünce, özgüveni artan insanımızın, daha büyük ve güçlü
bir Türkiye için zihinsel dönüşümün de mümkün olabileceğine
inanmaya başladığını belirterek, "Herhangi bir ülke öne çıkmak,
dünyanın en güçlüleri sırasında olmak istiyorsa bu, sadece daha iyi
bir eğitim sistemi sayesinde mümkündür; bunun için Batı’yı taklit
etmek veya geriye (Osmanlı eğitim geleneğine) dönmek değil,
Batı’dan daha üstün ve çağdaş, zamanın taleplerine uygun bir eğitim
sistemi oluşturulması hedeflenmelidir. Geçmiş 1000 yılda insanlığa
parlak dönemler yaşatan medeniyetimizin yeniden ihya ve inşası
doğrultusunda atılan adımlar coğrafyamızda büyük bir heyecan
uyandırmıştır. Bu vizyonun gerçekleşmesi ise ancak kendi medeniyet
kodlarımız üzerine inşa edilecek bir eğitim anlayışıyla mümkün
olacaktır" dedi.


"Modern Türk eğitim felsefesi oluşturulmalı ve bu felsefe yeni
Türk eğitim anlayışının temelini oluşturmalı"


Kendi felsefesi, varlık anlayışı, bilgi, yöntem, ahlak ve bunun
üzerinde kurulmuş milli eğitim sistemi olmadan hiçbir milletin
bağımsız bilim ve eğitim stratejisi oluşturamayacağını, ayrıca
yeniden ilimler tasnifi yapmadan eğitim sistemi reformunun hayata
geçirilemeyeceğini kaydeden Prof. Özden, sözlerine şöyle devam
etti: "Bu temel sorunları görmezden gelerek eğitim üzerine konuşma
imkânsızdır. İslam düşünce geleneğinin yanında farklı düşünce
geleneklerini kendi düşünce geleneklerimizin kodları içinde
temellük ederek günümüzün koşullarına uygun bir eğitim sistemi
oluşturabiliriz. Bu tarihi bir karşılaşmadır. Biz bu karşılaşmayı
yapmak zorundayız. Sahih bir varlık düşüncesi, doğru bir bilgi
anlayışı, geçerli bir yöntem ortaya konulmalıdır. Bu çaba
tarihîdir. Bunun için modern Türk eğitim felsefesi oluşturulmalı ve
bu felsefe yeni Türk eğitim anlayışının temelini
oluşturmalıdır".


Prof. Ömer Türker, çalıştayda ’Yeni Bir Ontoloji Denemesi’
başlıklı bir sunum yaptı


Prof. Dr. Ömer Türker, çalıştayda ’Yeni Bir Ontoloji Denemesi’
başlıklı sunumunda , "Varlığı nasıl kavrayabiliriz sorusuna bugün
nasıl cevap verebiliriz" konusuna değindi. Prof. Türker sunumunda
idrak ve anlam ilişkisi, varlığın bilgiye konu olma şartları,
tasavvur ve tasdik ayrımı gibi önemli hususlar üzerinde durarak,
mevcut hâkim Batı-merkezci bakış açılarının aksine, eğitim
meselesinde nasıl ontolojik bir perspektif oluşturabileceğimize
dair konuştu. Konuya giriş mahiyetindeki bu sunumun ardından
müzakere bölümüne geçildi ve sunumda öne sürülen fikirler,
katılımcılar tarafından kapsamlı bir şekilde tartışıldı.


Prof. Ayhan Çitil: "Batı tipi eğitim sistemi, farklı ülkelerde
kendi kültürüne ve geleneğine yabancılaşmış bir insan tipi ortaya
çıkartıyor"


Prof. Dr. A. Ayhan Çitil, yaptığı değerlendirmesinde; Türkiye’ye
de sirayet eden ve derli toplu uygulayamadığımızı belirttiği Batı
tipi eğitim sisteminin, Batı’da gelişen ontolojik, metafizik
perspektiflerdeki arka planı var saydığını belirterek şunları
söyledi: "Küçük bir örnek vereyim: Kant’ın çok büyük etkisi var
Batı metafiziğinin oluşumuna, eleştirisine vs. O, geleceğe açık bir
varlık anlayışı sunuyor ve diyor ki aslında bilim gelişmeye
açıktır, nihai, kendinde bir varlık alanı yoktur, biz kendi inşa
ettiğimiz ampirik kavramlarla gerçekliğe yakınsamaya çalışırız ki
bu çaba anlamlıdır. İkincisi, ahlaki açıdan da diyor ki mesela,
ahlaken biz insanların içinde amaç olarak gözetildiği bir toplumu
kurmak üzere, ahlaki ahdimiz üzerinden kendimizi var kılarız. Kant
sadece bir örnek, çok daha farklı yaklaşımlar da var. Şimdi bu
perspektifler üzerinden kurgulanan bir dünya görüşü, beraberinde de
bir eğitim anlayışı getiriyor. Örneğin uluslararası bakalorya
sistemleri Bunların arka planlarında hakikaten belli bir medeniyet
perspektifi, düşünüş perspektifi var. Bizim en iyi öğrencilerimizi
o programlara dahil ediyoruz, bu programlardan geçerek bir şekilde
iyi yetişiyorlar ama ‘bu ülke’nin insanı olmaktan çıkıp farklı bir
düzeye geçerek, neticede kapitalizmle vs. entegre olabilen bir tür
‘dünya vatandaşı’ oluyorlar. Siz de çocuklara bunları doğru olarak,
iyi olarak öğretiyorsunuz ve ona göre yolunuza devam ediyorsunuz.
Fakat bu, ilk bakışta güzel gibi duruyor ama tüm insanlığı
kuşatacak bir yaklaşım da değil Mesela biz kendimizi böyle bir
perspektif içinde rahat hissedemiyoruz. Örneğin, son toplantıda
Ömer Hocanın sunumunda bahsettiği perspektif, biraz daha
kendindeliğe, biraz daha sabit anlamlara izin veren ontoloji; bize,
kalbimize daha yakın geliyor".


Farklı anlayışların oluşturduğu, o ontolojik arka planın yer
aldığı bir eğitim sistemi, çok farklı akaide sahip bir ülke ve
gelenek içinde uygulandığında bunun çok değişik sonuçlarının ortaya
çıktığını belirten Prof. Çitil, "Bu sonuçlardan en hafifi mesela,
kendi kültürüne ve geleneğine yabancılaşmış bir insan tipinin
çıkması" değerlendirmesinde bulundu.


Ayrıca, bu tip bir eğitime muhalefet eden, biraz daha farklı bir
eğitim sistemini kurmaya-uygulamaya çalışan yapıların varlığından
da söz eden Prof. Çitil, onların da bambaşka bir insan tipi
çıkardığını, toplumumuzun neredeyse ortadan yarılmış, şizoid bir
görünüm sergilediğini sözlerine ekledi.


Prof. Ayhan Çitil, arzulanan nitelikli eğitimi gençleri
kaybetmeden, ‘ruhları devşirilmeden’ nasıl verilebileceğini de
açıklayarak, "Hem bugün bilimlerin, siyasi-ahlaki tartışmaların
geldiği nokta ile irtibatlı, dünya ile ilişki içerisinde ama
‘kendisi’ olarak bu tartışmalara katılabilecek, var olabilecek bir
insan tipi, nasıl bir eğitim sisteminden çıkar, nihayetinde biz onu
oluşturmaya çalışıyoruz. Bunun için öncelikle, demin bahsettiğim
ontoloji anlayışlarıyla hesaplaşmamız, yüzleşmemiz gerekiyor. Bunu
yapmamız lazım ki sonunda ‘biz nasıl bir insan tipi istiyoruz’,
‘insanlara nasıl değerler kazandırmak istiyoruz’, ‘insanlar bu
dünyada kendilerini ne şekilde konumlandırsınlar istiyoruz’ ve
benzeri sorulara bir cevap verebilelim. Soruları bu derinlikte ele
almadığımız takdirde, eğitimle ilgili söylenen-uygulanan şeyler çok
sathî kalıyor. Biz, “bu tip nitelikli bir eğitimi, onları
kaybetmeden, bir anlamda ‘ruhları devşirilmeden’, onlara verebilir
miyiz” sorusunun peşindeyiz. Aynı şekilde biz bir bakıma şunu da
demeye çalışıyoruz: Bizim perspektifimiz evrensel bir perspektif.
Biz, bir felsefeci olarak söylüyorum bunu, asıl işimizi zamanında
yapmadığımız için, o evrensel perspektifi bir söyleme dönüştürüp
anlatamadığımız için de hakikaten bütün o tartışmalardan dışlanmış
hissediyoruz kendimizi. Biz yereli korumaya çalışmıyoruz; insan
olarak iyi olacak, evrensel olacak olanın nüvesinin bizde mevcut
olduğuna inanmasak, bu meselelerle zaten uğraşmayız.


Bu toplantılardan öyle bir şey çıkarmaya çalışıyoruz ki
hakikaten evrensel olsun, sadece Müslümanlar da değil, tüm dünyada
insanlar böyle bir eğitim sisteminin daha iyi, daha yararlı
olacağına, bunun içindeki perspektifin insanlığın daha hayrına
olacağını düşünsün. Bu, bizim çok uzun süredir yapmadığımız
birtakım yüzleşmeleri gerçekleştirmemizi ve bazı sorularla muhatap
olmamızı gerektiriyor. Şu an yapmaya çalıştığımız şey de o
Dolayısıyla hemen bugünden yarına olacak, projelendirilecek bir
şeyden bahsetmiyoruz burada. Ayrıca bu herhangi döneme, herhangi
bir hükümete vs. bağlı olan bir şey de değil; biz bunu zaten yapmak
zorundayız" ifadelerini kullandı.


"Geçmişte bu sorular neden sorulmadı diyoruz ama belki de bunun
zamanı hakikaten bugündür"


Müfredat Çalıştay ve Toplantıları’nın, eğitim alanında hakiki
sorularla yüzleşmenin ve arayış içine girmenin vaktinin belki de
ancak şimdi geldiğini vurgulayan Prof. Çitil, konu hakkında şu
değerlendirmelerde bulundu: "Düzenlediğimiz bu toplantılara katılan
ve bundan sonraki süreçte davet edilecek hocalar, belki de
modernliğin bizi biraz ezmesinden sonra çok uzun bir süre boyunca
göremediğimiz, hem Batı’yı hem Doğu’yu ve İslam dünyasını tanıyan
ilk akademisyenler aslında. Demek istediğim, öyle bir noktadayız ki
biz ilk defa hakikaten kendimiz olarak, kendimizi tanıyarak, o
geliştirilen çağdaş felsefe metinlerini, deyim yerindeyse (İbrahim
Halil Üçer Hoca’nın tabiriyle) bize çarpan kamyonun plakasını tam
olarak okuyabilen insanlarız. Daha iyi ve derinden anlayabiliyoruz.
Bizden öncekiler bunu yapmamış/yapamamış diyoruz ama bunu
yapamamaları da anlaşılır bir şey. Hem derinliğinizi bileceksiniz
hem Batı’yı çok iyi bileceksiniz hem de ‘bu nasıl aşılır’la ilgili
fikir üreteceksiniz; belki de ancak şimdi, bugün, hakikaten bunun
zamanıdır".


Prof. Dr. Tahsin Görgün: "Türkiye’de bugün eğitimle ilgili
yaşadığımız meseleleri kalıcı bir perspektiften halletmek
istiyorsak"


Eğitim meselesinin insanlığın ayırıcı hususiyeti olduğunu
vurgulayan Prof. Dr. Tahsin Görgün ise söz konusu faaliyetin de
esas itibariyle insanların varlıkla irtibatını, hayatlarında ne
varsa onlarla irtibatını makul bir şekilde düzenlemek ve bu konuda
insanların bir yetkinliğe ulaşmasını sağlamak olduğunu hatırlatarak
şunları söyledi: "Bunun için de öncelikle farkında olunması gereken
şey, insanın irtibat halinde olduğu şeylerle, yani varlığın,
mevcudatın ne olduğu sorusunu, tekrar tekrar her dönemde ortaya
koymak Dolayısıyla varlık meselesiyle yüzleşmek bir ontoloji demek.
Ontoloji olmadığı vakit, yani varlıkla alakalı sorularda bir zihin
açıklığı olmazsa, var olan şeylerin bilinmesi anlamında o
epistemoloji, bilgiyle alakalı soruları anlamlı bir şekilde ortaya
koymak mümkün değil. Bilgiyle ilgili meseleleri düzgün bir şekilde
ortaya koymadığınız vakit, yöntem ve bir sistem anlamında ilimle,
ilimlerle irtibat kurma imkanı olmaz. İlimlerle irtibatı kurduğunuz
vakit, o zaman ilimleri tasnif etmek, bu çerçevede de günümüzde
hangi bilgilere, ilimlere ne kadar ihtiyaç var sorusunu cevaplama
imkanı ortaya çıkıyor".


Türkiye’de bugün eğitimle ilgili yaşadığımız meseleleri kalıcı
bir perspektiften halletmek istiyorsak, bunun kademe kademe, adım
adım, önce varlık meselesinden bilgi meselesine, bilim meselesine,
bilim tasnifi meselesine ve bu memlekette yaşayan insanların
hayatlarının hangi aşamasında ne kadar neyle irtibat kuracağını
gerçekçi bir şekilde tespit etme gayretine bağlı olduğunu belirten
Prof. Görgün, "Bütün bunları yapabilirsek şayet, o zaman sadece
Türkiye’de değil, tüm Müslümanların ve tüm insanların hayatında,
onların geleceğiyle alakalı, gelecekteki belki bin yılı
ilgilendirecek şekilde, temel eğitim meselesi konusunda bir
perspektif oluşturma imkanı ortaya çıkacak" diye konuştu.


Yorumlar