Anasayfa /  Yaşam

Ferhat Göçer: 'Mutfağı bilen erkek makbul'

Ferhat Göçer: 'Mutfağı bilen erkek makbul'

Abone ol
Abone ol 19 Aralık 2015 06:14

Ferhat Göçer, 9. albümünü çıkardı ama bunun rehavetine kapılmadı, hız kesmedi. Ocak ayından itibaren iki haftada bir Günay sahnesinde Emel Sayın ile aynı sahneyi paylaşacak olan Göçer ile evinde buluştuk. Hem müziğini konuştuk hem mutfağa geçip aşçılık konusundaki hünerlerini...

İKİ HAFTADA BİR AYNI SAHNEDEYİZ

Emel Sayın, çocukluk aşkınızmış... Bunu Günay’da aynı sahneyi paylaştığınız akşam söylediniz. O programın devamı gelecek mi?

- Gelecek. 9 Ocak’ta Günay’da yeniden sahnedeyiz. Sonrasında da iki haftada bir cumartesi geceleri orada olacağız.

* Mutfak işleriyle, yemek yapmakla aranız nasıl?

- Gayet iyi... Et, makarna, balık, tavuk, her şeyi yapıyorum. Mutfakta olmayı seviyorum. Kendi özel soslarım var. Özellikle balık konusunda kendime çok güveniyorum. Bir tek sushi yapmayı beceremedim.

* Neden?

- Tekniği öğrendim ama pilavının kıvamını tutturamadım. Yoksa yosunlarımı serdim, malzemelerimi aldım ama pilav istediğin gibi olmayınca iyi sonuç alamıyorsunuz.

* Restoran açmayı hiç düşündünüz mü?

- Hayır. Benim kanaatim ticaretle uğraştığınızda mutlaka başında durmanız gerekiyor. Bir mekan açıp, isminizi koyup “Bakın ben mekan açtım” denmesine karşıyım. En azından aileden birinin kontrolünde olmalı. Yıllardır çalıştığım yerlerin işletmecilerinden de bu işin zorluklarını dinledim, sıkıntılarını iyi biliyorum. Bulaşıkçısından valesine her birim kontrolünüz altında olmalı.

ÖĞRENCİLİĞİMDEN BERİ BULAŞIKLA DERDİM VAR

* Bütün dünyada mutfaklar daha çok erkek elinde... 

- Öyle. Şefler yüzde 80 oranında erkek. Evde kadın yemek yapar diye bir ayrıma da inanmıyorum. Hatta bence bir erkeğin yemek pişirmesi bayağı havalı. Mutfağı bilen erkek makbul... Yemeği yaparken aldığım keyif kadar yiyenin yüzündeki ifadeyi izlemek de güzel. Yerken “Bunu senden hiç beklemiyorduk” diyorlar ya, bunu duymak büyük keyif. 12’den vuruyorum hedefi o zaman.

* Albüm, özel programlar, konserler... Bu tempoda yemek yapmaya nasıl zaman ayırıyorsunuz?

- Stüdyom, mutfağım hepsi evde, en büyük avantajım bu... Her zaman da mutfakta değilim tabii. Arada sırada... Ben bugün yemek yapacağım diyorsam, eve gelirken alışverişimi de yapıyorum. Allah’tan yardımcılarım var. Çünkü çalışırken darmadağın ediyorum mutfağı... Yemek bittikten sonra bir de ortalığı toplamaya kalksam, çekilmez o iş...

* Bulaşık, dağınıklık sorun yani... 

- Bulaşıkla problemim öğrencilik yıllarımdan beri var. Birkaç kişi birlikte yaşıyorduk. Bulaşıklar üç gün, bir hafta birikirdi. Sonunda eldivenleri takar, bilimkurgu filmlerindeki karantina bölgesine giriş sahneleri gibi burnumuzu tutarak mutfağa girerdik (gülüyor).

PROMOSYON DÖNEMLERİNDE SAVUNMASIZ HİSSEDİYORUM

* Şimdi gelelim müziğin mutfağına... En son müzikseverlere sunduğunuz “Düştüm Ben Yollara” ile albüm sayınız 9’a çıktı. Bu ciddi bir üretim demek...

- Teşekkürler. Şarkıların seçilmesi, prozodi hatalarının düzeltilmesi, stüdyoya girilmesi; sanatçının kendini en üretken hissettiği dönem işte o dönem. Çünkü üretim var ve mesleğinizi yaptığınızı hissediyorsunuz. Albüm kaydı bittikten sonra işin promosyon dönemi başlıyor. Promosyon döneminde daha bir savunmasızım. Bir de bir şarkının tanınması, bilinmesi artık 1.5-2 ay zaman alıyor.

* Yıllar geçti artık, hâlâ neyin savunmasızlığı?

- Bu suya yazı yazmak gibi... Bir futbol takımı nasıl her hafta maça çıkıp puan alıyor, onun gibi bir şey.

* Alper Erinç, İskender Paydaş gibi çok iyi isimlerle çalışmışsınız bu albümde...

- Evet, birlikte çalıştık. Yanlış anlaşılmasın ama bunca güzel insana ilk temas edenlerden birisiyim. Sıla, Kenan Doğulu’yla çalışırken ilk ona dokunan insanız. Arkasından Zeki Güner. Oğuzhan Koç, BKM’de yeni yeni çalışmalarına başladığında “Gül ki Sevgilim” ile ona dokunanlardan biriyiz yine... Buray mesela, “Unutmuş Çoktan” ile 7-8 yıl önce Avustralya’da tanıştık. Ravi İncigöz aynı şekilde... Genç jenerasyondan o kadar da uzak kalmadık. Bu albümde İskender Paydaş, Alper Erinç ve Volga Tamöz’le çalıştık. Önceki üç albümü Ozan Doğulu’ya teslim etmiştim, İskender ve Alper’le çalışmayı çok merak ediyordum. Israrla çalışmak istedim. Bu albüme kısmet oldu.

HÜZÜN KOKAN ŞARKILARLA VAR OLMAK HOŞUMA GİDİYOR

* Peki hit meselesi?

- Albümde güvendiğin parça dinleyiciden aynı şekilde tepki görmeyebiliyor. Nispeten kumar gibi bir şey. Hit olacak deyip çıkarıyorsun ama bir şey olmuyor. Zamanlama hatan vardır, trendler değişmiştir ya da sen yanlış ata oynamışsındır. Yürümüyorsa da şarkı ucuna bir şey takıp zorla haber olsun diye uğraşmamak lazım.

* Yanlış ata oynadığınız oldu mu?

- Oldu tabii. En son bu albümde “Yıllarım Gitti” o ivmeyi yakaladı. “Yastayım”ı da hiç tahmin etmiyordum mesela.

* Niye yıllarımız gidiyor ya da yastayız hep? Sürekli aşk acısı çekiyoruz Ferhat Göçer’le. 

- Herkesin bir tarzı var.

* Sesinizin yakıştığı daha neşeli şarkılar da dinledik ama sizden...

- Belki risk almak istemediğimdendir... Ama yok, ben slow seviyorum. Romantik, birazcık hüzün kokan şarkılarla var olmak hoşuma gidiyor. Gözümü kapattığımda canlanmasını istediğim de böyle bir adam. “Ankara’nın Bağları” gibi bir şarkıyla çıkıp, herkesi oynatıp popüler olmak gibi bir hayal hiç kurmadım. Öyle bir talebim de olmadı, benden bunu isteyen de...

KELLEMİ UÇURAN O GENÇLİK DE BİR GÜN BENİ DİNLEYECEK

* Şarkılarınız neden hep depresyon haline yakın... 

- Ama öyle bir adamım, ne yapayım. İçine kapanık biriyim. Eğlenceli şarkıları olması gerektiği için, hüzünlü aşk şarkılarını ise gerçekten söylemek istediğim için okuyorum.

* Geçen yılların, yaş almanın bunda etkisi var mıdır? 

- İnsan yaş aldıkça detaylarda daha da ağırlaşıyor. Eskiden kendimi daha kolay kandırabilirdim, artık kandıramıyorum. Kendimi daha ağır eleştirebiliyorum. Huzurluyum, çünkü hayal ettiklerimin çoğuna ulaştım. Ama buna rağmen çok da mutlu, şen şakrak bir adam olmadım. Hep bir ağırlık, hep bir tedirginlik hali... Sürekli bir otokontrol var. Çocuk sahibi olmanın, bir ekibe liderlik etmenin sorumluluğu da yüklenince otokontrol artıyor haliyle... Zaten “35 yaş ve üzerine hitap ediyorsun” diyorlar.

* Biraz yüksek değil mi?

- Yüksek ama ben de kabullendim, ona göre iş yapıyorum.

* Türkiye’de çok büyük bir genç nüfusun olduğunun farkındayız değil mi?

- Hem de nasıl farkındayım. Ağır eleştiriyorlar beni. Sosyal medyadan çok yumruk yedim.

* Sıkıntıları ne?

- Daha çok anne babaya hitap eden bir sanatçı olmamdan dolayı bir kuşak kavgasına kurban gidiyorum (gülüyor). Anne babanın sevdiği müzisyense “uçur kellesini” diyorlar. “Takım elbiseli, 40 yaşlarında bir adam... Annem babam seviyor, uzak durmalı” diye düşünüyorlar. Ama şu da var ki, bugünün genç kitlesi elbet 35-40 yaşına gelecek, bir gün hepsi beni dinleyecek. Acelem yok (gülüyor). Sosyal medyaya yeni girdiğimde ağır eleştirilerden çok etkileniyordum. Şimdi eleştiri gelmediğinde bu işte bir iş var demeye başladım.

FERHAT GÖÇER KİMDİR?

Ferhat Göçer (d. 23 Haziran 1967; Birecik, Şanlıurfa) Türk şarkıcı. Aynı zamanda doktorluk mesleğini de sürdürmektedir. 985 yılında İzmit Lisesi'nden mezun oldu. Aynı yıl kazandığı İstanbul Tıp Fakültesi'ni ve 1988'de girdiği İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Şan Bölümü'nü bitirmesinin ardından Devlet Opera ve Balesi'nde iki yıl sözleşmeli olarak çalıştı. Doktor olarak tayininin çıktığı Şanlıurfa'da, mecburi hizmetini yerine getirmek üzere ayrılır. İstanbul’a döndüğünde Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde Genel Cerrah olarak göreve başlayan Göçer, kendine müzikte yeni bir hedef belirlemiştir: Modern müziğini aldığı klasik eğitim ile birleştirip, dünyaya tanıtmak. Bu hedefi doğrultusunda çalışmalarına ve genel cerrahlığa bugün de devam etmektedir. Ferhat Göçer, dünya opera repertuarından günümüz şarkılarına, napolitanlardan şansonlara, rembetikolara; Sanat Müziği’nin seçkin eserlerinden, halk müziğimizin örneklerine, Hafif Batı Müziği’nin nostaljik parçalarından günümüz müziğine kadar farklı müzik türlerini seyircisiyle buluşturmaktadır. Ferhat Göçer’in kurduğu ve Türkiye’nin tek şahsa özel senfoni orkestrası olan Metropol Senfoni Orkestrası ile konserler veren sanatçının kendi adını taşıyan ilk albümü 2005 yılının Eylül ayında yayınlandı. 2007 senesinde ikinci albümü olan 'Yolun Açık Olsun' ile ödül kazandı. Ferhat Göçer, ‘Anadolu Aryaları’ adlı projesi ile İstanbul'dan Diyarbakır'a, Gaziantep’ten İzmir’e uzanan konserler gerçekleştirdi.Yaptığı müziğinin dünyaya açılmasında öncü role sahip olmak isteyen Ferhat Göçer; Gino Castelli, Alessandro Safina, Al Bano, Patrizio Buene, Emma Shaplin ve Michael Bolton ile verdiği konserler ile farklı ülkelerin müziklerine uzanan köprüler kurdu. Ferhat Göçer, son yıllarda çıkardığı albümlerindeki şarkılarla birçok televizyon kanalında ve internet sitesinde listelerde 1.sırayı zorlamayı başarmıştır. Albümler Ferhat Göçer (27 Eylül 2005) Yolun Açık Olsun (26 Aralık 2007)[5] Çok Sevdim İkimizi (25 Mart 2008)[6] Biz Aşkımıza Bakalım (1 Nisan 2010)[7] Seni Sevmeye Aşığım (20 Ekim 2011)[8] Kalbe Kiralık Aşklar (7 Ekim 2013) Sığmıyorsun Geceye ve Zamana (27 Nisan 2015) Düştüm Ben Yollara (11 Kasım 2015) ;

Etiketler Ferhat Göçer
Yorumlar