Onkolog Doktor Yavuz Dizdar: İyi bakteriler neden önemli?
Onkolog Doktor Yavuz Dizdar anlattı. Sağlıklı bir yaşam için bağırsak florasındaki iyi bakterileri zenginleştirmek gerektiğini belirten Dizdar, “Aksi takdirde otizm ve romatizma gibi hastalıklar kapınızı çalabilir” dedi...
Abone olVücudumuzda bizimle birlikte yaşayan mikroorganizmalar
‘mikrobiyota' olarak adlandırılıyor ve bunların çoğu
bakterilerden
oluşuyor… Onkolog Dr. Yavuz Dizdar'ın “Julia ile Akşam Yemeği”
adlı
yeni kitabında, sağlıklı yaşamın temel unsuru olan bu
bakterilerle
ilgili çarpıcı açıklamaları yer alıyor… İşte bu konudaki
sorularım
ve Yavuz Hoca'nın yanıtları…
MİKROORGANİZMALARLA BİRLİKTE
YAŞIYORUZ
– Hocam bağırsaklar gerçekten
ikinci beynimiz mi?
Bu doğru görünüyor… Biz her ne kadar tek bir bedende var
oluyorsak da, aslında bunun iki tarafı var. Biri iradeyi
oluşturan
beyin ve uzantısı kaslar, ama beri yandan iç organlar kısmı
tamamen
farklı. Kendi kendine çalışıyor, eğer bedende bir eksik
olduğunu
hissederse bu durumda “canının çekmesi” biçiminde beyne
aktarıyor.
Üstelik bağırsaklarda vücudumuzdaki hücrelerden çok daha fazla
bakteri yaşıyor, zaten bizim beslenmemizi sağlayan esas bu
bakterilerdir. Bunlar daha çok kalınbağırsakların iç
örtüsündeki
sümüksü şekerli bileşiklerin içinde yaşıyor, yani bağırsağı
yıkasanız da onları uzaklaştıramıyorsunuz, üstelik sağlığımız
için
çok da gerekliler. Örneğin bunların bir işi B vitamini sentezi…
Kokoreç en önemli mikroorganizma kaynaklarından biri. Yediğimiz
hayvanın bağırsak mikrobiyotası bizimkine benzer yapıda…
Dolayısıyla faydalı bakteriler sizde eksikse bunları kokoreç
yiyerek vücudunuza transfer edebiliyorsunuz.
"https://i.sozcu.com.tr/wp-content/uploads/2019/10/17/dizdar-1.jpg"
height="1024" src=
"https://i.sozcu.com.tr/wp-content/uploads/2019/10/17/dizdar-1.jpg"
width="880">
YEDİKLERİMİZ ZEKAYI ETKİLİYOR
Onkolog Dr. Yavuz Dizdar, “Karın doyurmak ayrı
beslenmek ayrı
şeydir. Yediklerimiz zeka parlaklığını bile etkiliyor” dedi.
– Bağırsaklarımızdaki
mikrobiyotanın beyinle iletişimde olduğu doğru mu?
Bu da doğru ama yeni bulgular çok daha ilginç… Biz eskiden
pek
çok organın steril olduğunu düşünürdük. Oysa yeni tekniklerle
anlaşıldı ki değiller. Mesela akciğerler steril mi? Hayır…
Bağırsak
tüpünden gelişiyorlar ve onların da kendi mikrobiyotaları var.
Ama
idrar kesesinin de mikrobiyotası var yani steril değil. Derken
anlaşıldı ki anne karnındaki bebek de, emdiği süt de steril
değil,
olması gereken doğal mikroorganizmaları var. Ve geçtiğimiz
aylarda
anlaşıldı ki, beyinde bağırsaklardan gelen sinirlerin çevresinde
de
mikroorganizmalar var. O halde bakış açısı şöyle değişiyor,
“Biz
mikroorganizmalarla birlikte yaşıyoruz”. Hangisi hangisini
yönetiyor derseniz, daha çok mikroorganizmalar yönetiyor gibi
görünüyor. İşte bu kökten bir algı değişimine işaret ediyor,
zaten
kitabım da bunu irdeliyor.
MAYALANMAMIŞ TAHIL APTALLAŞTIRIYOR
– Bağırsakların psikoloji
üzerine
etkisi var mıdır?
Var görünüyor dersek kesin doğru da, nasıl oluyor derseniz
birden çok açıklama var. Birincisi insanın ruh durumu, tokluk
hissi
de dahil yediklerinden etkileniyor. Bunun en basit örneği
çikolatanın mutluluk vermesi, kokoreç için de benzerini
söylemiştik. Ama daha karmaşık mekanizmalar var. Gözlem için
gittiğim çiftliklerden aktarılan bilgi, “Eğer inekleri tahıl
ağırlıklı besler, fazla ot vermezsek hayvanlar aptallaşmış
görünüyor” şeklinde… Bu aslında “tahıl beyin” denen durum
mudur,
neden olmasın? Burada elbette sözünü ettiğimiz mayalanmamış
tahıl
ki ekmeklerin büyük bölümü böyle üretiliyor, içerik o kadar
fakir
ki beslenme söz konusu olamıyor. Nitekim işkembecilerde
masaların
camlarının altına iliştirilen “çorbanın aklı
keskinleştirmesine”
dair bir dörtlük vardır. Karın doyurmak ayrı, beslenmek ayrı
şeydir. Yediklerimiz zeka parlaklığını bile etkiliyor.
BAĞIRSAK FLORASI BOZULURSA…
– Bazı hastalıklar bağırsak
florasının bozulmasına bağlanıyor… Siz de bu düşüncedesiniz.
Bunlar
hangileridir?
Evet ama benim açıklamam farklı… Bebek doğumdan sonra hızla
çevreyle tanışıyor, bu tanışıklık bir yerde mikroorganizmalarla
karşılaşma demek. Bunun sonucu olarak kendine özgü zengin bir
kayıt
sistemi geliştiriyor, işte biz buna bağışıklık adını veriyoruz.
Hani hep derler ya, çocuk köyde büyürse sağlıklı olur diye,
çünkü
köyde toprakla temasta. Bunun benzeri erken dönemdeki bir diğer
gelişim ise beyin hücrelerinin sayısal artışı, erişkinden çok
daha
fazla bir sayıya ulaşıyor. Ama derken iki buçuk–üç yaş
civarında
bunların bir kısmı kapatılıyor, yani öğrenilenler depolanırken,
kısmen de dizginleniyor. Siz eğer çocuğu bu yaş eşiğine doğru
donanımla getirirseniz, yani bağırsak bakterileri doğru ise
sorun
çıkmıyor. Hatta daha fazlası, ilk üç yaşta mesela yeni bir dil
ya
da müzik gibi yetileri de kolaylıkla kazandırabiliyorsunuz. Tam
tersi olursa, doğru içeriği aktaramazsanız, suni gıdalarla
beslerseniz, yine 2-3 yaş civarında bu kez otizm ortaya
çıkıyor.
"https://i.sozcu.com.tr/wp-content/uploads/2019/10/17/02-kuturesim-1-12cm.jpg"
height="468" src=
"https://i.sozcu.com.tr/wp-content/uploads/2019/10/17/02-kuturesim-1-12cm.jpg"
width="750">
– Peki bunun erişkin karşılığı
var
mı?
Elbette var… Mesela Crohn gibi enflamatuar bağırsak
hastalıkları, bunlarla birlikte sık görülen romatizmal
hastalıklar
bu şekilde zemin buluyor. Bu hastaların çoğunda bağırsak
mikrobiyotası bozuk, ama düzeltmek için sadece probiyotik almak
da
yeterli değil.
ANTİBİYOTİK UYARISI
– Yani probiyotikler faydasız
mı
diyorsunuz?
Hayır, faydalı ama bu faydanın ortaya çıkması için bağırsak
ortamının da düzelmiş olması lazım. Her bakteri her yerde
yaşayamıyor, ortam belirleyici oluyor. Zaten “Julia ile Akşam
Yemeği”nin birkaç bölümü de bunu anlatıyor. O nedenle erişkin
bile
olsanız bir kere gereksiz antibiyotik almayacaksınız ama beri
yandan gıdalara koruyucu antibiyotik konmuşsa bunlardan da uzak
duracaksınız. Ve diyelim ki yaşam biçiminizi değiştirdiniz,
yani
temiz beslenmeye başladınız, bu durumda da etki hemen ortaya
çıkmaz… Vücudun arınmak için zaman ihtiyacı vardır. Siz sanayi
tipi
gıdadan uzak dursanız bile vücudunuzun yapısının yenilenmesi en
az
aylar alır. Zira vücut sadece esas hücrelerden değil, bunları
içinde tutan kollajen örgüden meydana geliyor. Kök hücre bile
olsa,
bunun ileride neye dönüşeceğini ortam belirliyor, bu ortam
kollajen
ve hücrelerin arasını dolduran şeker zincirli proteinler,
işkembe
bu nedenle zor çiğneniyor. Şekerli ara bileşikler çok özel,
protein
kısmı DNA tarafından kodlansa bile esas şeker zincirinin
uzaması
dokuyu kontrollü hale getiriyor, lezzeti veren de bunlar. Şeker
zinciri kısalırsa dokunun kontrolü kayboluyor. Dolayısıyla
yenilenme işlemi çok yavaş, siz detoksa başlasanız bile zaman
gerekiyor. Bu bilgiyi de beyaz et endüstrisinin
uygulamalarından
öğrendim.