Meme kanseri vakaları artsa da ölümleri azaltmak mümkün
Çağimizda Meme Kanseri Nerdeyse Astım Veya Romatizma Gibi Öldürmeyen Fakat Bir Ömür Boyu Varlığıyla Yaşamak Zorunda Kalınan Kronik, Dahası Önlenebilir Bir Hastalık Halini Aldığı Belirtildi.
Abone olMedline Adana Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı ve Cerrahi
Onkolog
Prof. Dr. Tamer Çolakoğlu, bilim insanlarının günümüzde her 8
kadından birinde görüldüğü bilinen meme kanserine yakalanma
sıklığının yakın bir gelecekte daha da artacağını
bildirdiklerini
söyledi.
Prof. Dr. Tamer Çolakoğlu yaptığı açıklamada, her yüz meme
kanseri vakasından sadece bir ya da ikisinin erkeklerde
görüldüğünü
belirterek, "Meme kanserinde en önemli risk faktörleri ise
kadın
olmak ve yaşlanmak olarak biliniyor. Bunları aile öyküsü, yoğun
meme yapısı, yoğun kadınlık hormonu maruziyeti ve daha önce
meme
biyopsisi hikayesi takip ediyor. Sigara ve alkol tüketimi,
fazla
kilo, erken adet ya da geç menopoz yaşı ve radyasyona maruziyet
de
meme kanserinin diğer olası nedenlerinden olarak gösteriliyor.
Bunun yanı sıra yirmi beş yaş altı doğum yapmış olmak, emzirmek
ve
düzenli yapılan sporun ise koruyucu etkisi olduğu biliniyor"
dedi.
Memede ele gelen kitleye dikkat
Erken tanı konmasında en önemli yöntemleri kendi kendini
muayene, hekim muayenesi, mamografi, ultrason ve gerekirse MR
(Manyetik rezonans görüntüleme) olarak sıralayan Prof. Dr.
Tamer
Çolakoğlu, “Memede kitle, meme başında çökme, kanlı akıntı,
kaşıntı
yada pullanma, meme derisinde ortaya çıkan kızarıklık veya
portakal
kabuğuna benzeyen görünüm hastalığın erken fark edilmesini
sağlayan
önemli işaretlerdendir. Bunların içerisinde meme kanserinin en
sık
görülen belirtisi ise memede ele gelen kitledir. Fakat birçok
hastada meme kanseri belirti vermez ve görüntüleme esnasında
tesadüfi olarak saptanır" diye konuştu.
Düzenli kontrol önemli
Ekstra bir risk yok ise her kadına 25 ila 40 yaş arası 2
yılda
bir uzman hekim muayenesi ve ultrason, 40 ila 70 yaş arası ise
yıllık muayene, mamografi ve ultrason önerildiğini anlatan
Prof.
Dr. Tamer Çolakoğlu, şöyle devam etti:
“Ancak meme kanserine yönelik kişiye özel risk analizlerinin
yapılması ve genetik alanındaki gelişmeler bu formülasyonu
herkese
genellemenin yetersiz olacağını ortaya koymuştur. Bir örnek
vermek
gerekirse; ailesinde yaygın olarak meme kanseri görülen, yoğun
meme
yapısına sahip, mükerrer kere meme biyopsisi yapılan bir
kadının
takibi ile aile öyküsü olmayan, görüntülemelerde hiçbir soruna
rastlanmayan bir kadına yaklaşımın aynı olması beklenemez. Bu
nedenle günümüzde artık ‘kişiye yönelik bireyselleştirilmiş
yaklaşımlar’ önem kazanmış durumdadır.”
Onkoplastik cerrahi mümkün
Meme kanseri olan her on hastanın yedi ya da sekizinde meme
koruyucu ameliyatlar yapılabildiğini söyleyen Prof. Dr. Tamer
Çolakoğlu, “Onkoplastik cerrahi teknikleriyle memesinin tümünün
boşaltılması gereken birçok hastada eşzamanlı olarak protez ya
da
kas flep ameliyatlarıyla meme rekonstrüksiyonu
yapılabilmektedir.
Ayrıca bekçi lenf nodu örneklemesi ile bir çok hastada
koltukaltı
lenf bezlerinin temizlenmesine gerek duyulmamaktadır" şeklinde
konuştu.
Psikolojik destek şart
Tedavi sürecinde psikolojik desteğin önemine de değinen
Prof.
Dr. Tamer Çolakoğlu, “Meme kanserli kadınlar artık yüksek
olasılıkla tedavi edilebilir bir hastalığa yakalandıklarını
bilmelidirler. Esas sorun şu ki, hastaların birçoğu bu durumdan
maalesef haberdar değil. Burada hastalığı tam olarak tedavi
edilebilen ve hayatında fiziki, fonksiyonel, sosyal ve cinsel
anlamda bir eksikliği olmayan kadınlardan bahsediyoruz. Bu
süreçte
bize düşen görev, tanı aşamasından itibaren tüm meme kanserli
kadınlara rehberlik etmektir. Bu da hastalığın ilk aşamasından
itibaren kendisini, ailesini, hatta yakın çevresini bir bütün
olarak görüp onlara yaşanacak tüm süreçleri anlatmak,
sonrasında
ise normalleşme sürecini hızlıca sağlamakla olur” dedi.