Doktorun Aletleri
Abone olDoktorun Aletleri
Doktorun Aletleri..Kadın hastalanınca kocası eve doktor çağırmış,Doktor “ Eşinizi yalnız muayene edeceğim “ diyerek kocasını dışarı çıkartıp kapıyı kapatmış, biraz sonra kapıyı aralayıp ‘çekiç’ istemiş, şaşkın koca garaja gidip çekici uzatmış, kapı tekrar kapanmış, çekiç sesleri bir an kesilmiş doktor kapıyı aralayıp ‘tornavida’ istemiş, “ K… Karıma ne yapıyorsunuz doktor?..” demiş adam dayanamayarak, “ Hiçbir şey yaptığım yok “ demiş doktor sinirlenerek, “ Muayene çantamın kilidi sıkışmış, açılmıyor, deminden beri onunla debeleniyoruz işte..!”
BONUS FIKRA
Minik oglan bahçede oynarken, babasinin arabasiyla sokaktan geçip, ormana dogru gittigini görmüs. Merak bu ya. O da arabayi izleyerek ormana gitmis.Bir de ne görsün. Babasi ile teyzesi arabanin yaninda durmus ö-p-ü- süyorlar. Çocuk bu ya, gördügünden etkilenmis durumda kosarak eve dönmüs, nefes nefese heyecanli bir sekilde annesine, “Anne, anne. Biraz önce babami ormanda” derken annesi sözünü kesmis ve “Dur biraz. Nefes al. Sakinles. Öyle anlat” demis.
Oglan sakinlestikten sonra devam etmis, “Bahçede oynarken babamin arabasiyla ormana dogru gittigini gördüm. Ben de ormana gittim. Orada babami teyzemle ö-p-ü- sürlerken gördüm. Bir süre sonra babam ceketini, teyzemde gömlegini çikardi. Sonra arabanin arka koltuguna geçtiler”.
Anne çocuga dönmüs, “Dur bakalim, ne kadar ilginç bir öykü bu. Devamini anlatma, sakla. Aksam yemeginde babanla beraberken bitirirsin. Sen bu öyküyü bitirirken babanin suratini görmek istiyorum”. Aksam olmus, yemege oturmuslar. Anne çocuga dönmüs; “Bu gün neler yaptigini bize anlatsana” demis.
Oglan baslamis; “Bahçede oynarken babamin arabasiyla ormana dogru gittigini gördüm. Ben de ormana gittim. Orada babami teyzemle ö-p-ü- sürlerken gördüm. Bir süre sonra babam ceketini, teyzemde gömlegini çikardi. Sonra arabanin arka koltuguna geçtiler. Ardindan geçen sene babam seyahatteykenn senin Amcamla yaptigin seyden yaptilar”.
Hayırsız Evlat
İhtiyar adam tapu dairesinden çıkarken sevinçliydi. Kendi kendine
düşünüyordu;
– Oh. be! ferahladım. Ölümlü dünya…
Oturduğu evin tapusunu, çocuğunun üstüne kaydettirmişti. Tapu
dairesinde çıktıktan sonra bir küçük lokantada öğle yemeğini yedi,
vakit geçirmek içinparkları dolaştı. Bir parkta Cem Karaca’nın
şarkısı çalınıyordu; ‘Allah Yar! Allah Yar!’.
Akşama doğru eve gitmek için yola çıktı. Bir yandan düşünceler
içindeydi;-Biz öldükten sonra bir sürü işlemle uğraşması gerek. Ne
diye eziyet çeksin yavrum. Oğlunun kendisini nerdeyse zorla doktora
götürüşü aklına geldi;
– Kerata amma ısrar etmişti. Sağlığıma verdiği önem kadar, ziyarete
gelmeye de önem verse ya! Bir an dalgınlaştı;
– Gerçi, gelin bizle geçinmeye çalışmıyor ama… Derin bir nefes
aldı:
– Boş ver canım, ne de olsa torunlarımın annesi. Eşine, çocuklarına
iyi baksın da…
Biraz da kendini teselli etmek için söylendi; …biz bu gün varız,
yarın yoğuz.
Evine yaklaşınca yine durgunlaştı:
– Bakalım hanım ne diyecek? Gelin gelip-gitmiyor diye biraz kırgın
ama…
Düşünceler içinde zili çalarken, güler yüzlü olmaya çalıştı;
– Yook, iyi oldu canım. Biz ölünce oğlan rahat edecek, kötü mü?
Hanımı kapıyı açtı. Gülümsemesini bozmamaya çalışarak hanımına;
– Hanım bu gün nasılsın bakalım?
Hanımı elindeki çiçek suladığı kabı gösterdi;
– Ne yapayım, bir iki çiçekle uğraşıyorum yeşillik olsun diye.
Eve girerken devam etti;
– İnsan şehirde özlüyor çiçeği, yeşilliği.
– Eee. . köy gibi olmaz buralar tabii.
Kadının durgun yüzünde acı bir tebessüm dolaştı;
– Köy gibi olmaz dimi? Şimdi köyde olsak ne güzel olurdu.
İhtiyar adam bir an yüzüne baktı hanımının;
– Sen köyü pek sevmezdin! Geçen sene bir ay kalalım demiştim de
‘Ben torunları özlerim.’ diye tutturmuştun.
Kadın, yüzünü çiçeklere doğru döndü;
– Ne bileyim ben, düşündükçe bunalır oldum buralarda. İnsan
çocukluğunun geçtiği yerleri özlüyor. Ağaçların altında, bahçelerde
yürümeyi özlüyor.
– Allah Allah ! Tamam, hanım gideriz. Sen iste yeter ki. Hele
havalar ısınsın biraz gideriz
– Havalar kim bilir ne zaman ısınır. Beklemek şart mı?
– Yahu hanım, bunca yıllık eşimsin hala seni tam anladım
diyemiyorum. Bir gün köye gitmem diye tutturuyorsun, bir gün de
hemen gidelim diye. Dur da bu gün ne oldu anlatayım.
Kadın endişeyle baktı kocasına;
– Noldu, oğlanı mı gördün?
– Yok, canım nerden göreyim!Koltuğuna oturdu, koynundaki tapu
kâğıdını çıkardı.
– Bu nedir biliyor musun?
– Hayırdır?
– Hanım, yarın ne olacağı belli olmaz, vademiz gelir de ölürsek,
oğlumuz kapı kapı uğraşmasın, diye evin tapusunu onun üstüne
yaptım. Hanımının tepkisini beklerken, onun yüzündeki acı gülüşü
gülümseme sandı.
Hanımı fısıldar gibi söylendi;
– Oğlumuz da bu gün buraya gelmişti, öğleden önce.
– Öylemi, vay hayırsız!. Demedin mi, ‘uzun zamandır niye gelmiyon’
diye. Seni üzülmesin diye söylemiyordum ama ‘bizi unuttu’, diye
kızmaya başlamıştım. Torunları da getirdi mi?
– Murat’ı getirmiş. O da ‘-Sıkıldım, gidelim. ‘ deyip durdu.
-Vay kerata vay! Akşam gelse de ben de görseydim. Neyse, hayırdır,
gündüz vakti niye gelmiş?
Hanımı elindeki kapta suyu bitmiş olduğu halde, çiçekleri sular
gibi durarak masadaki kâğıdı gösterdi;
– Şu kâğıdı getirmiş.
İhtiyar adam, hanımının sesinde bir titreme hissetti ama emin
olamadı. İçindeki sevinci kaybetmemeye çalışarak masadaki kâğıda
uzandı. Bir mahkeme kararı olduğunu gördü.
Yaşlı kadın kızaran gözlerini kocasının görmemesine dikkat ederek,
eşinin kolundan tuttu koltuğa oturmasını sağladı, tekrar çiçeklere
doğru uzaklaştı.İhtiyar adam, yakın gözlüğünü çıkardı ve içinden
yavaş yavaş okudu. ‘ Yaşı ilerlediği ve aklı muhakemesi yerinde
olmadığına ve ekonomik varlığını idare ve idame edemeyeceği, ekteki
doktor raporuyla da tespit edildiğinden, taşınır ve taşınmaz
varlıklarının, resmi varisi oğlu Süleyman tarafından idaresine
karar verilmiştir. ‘
Resmi kâğıt, yaşlı adamın elinden yavaşça yere kaydı. Başını yere
eğdi, kâğıda boş boş bakmaya başladı. Hanımı, gözlerini sildikten
sonra çiçeklerin başından ayrılıp yanına geldi. Eşinin titreyen
ellerini tuttu. İhtiyar adam, oğlunun neden kendini doktora
götürdüğünü anlamıştı. Yüreğindeki sızıyı bastırmaya çalışarak;
– Üç senedir uğramadık, köydeki ev ne haldedir?
– Canım ne olacak, bir gün de temizlerim ben.
– O evde, dizlerin üşürdü senin.
İhtiyar kadın, daralan göğsünü hafifçe bastırdı, ‘Yüreğimin üşümesi
daha kötü diye düşündü’.
– Merak etme, üşümem… üşümem…
– Yarın mı gidelim diyordun?
– Sen bilirsin bey.
– Eşyaları bir taksiye atarsak, Son otobüse yetişiriz.
– Olur. . Köyde zaten iyi kötü eşya var, ben hemen
hazırlanırım.
-Hazırlan. Şu kağıdı da tapuyla beraber masaya koyuver, oğlan
gelince aramasın.
İhtiyar adam, içinden düşünüyordu, ‘Dünya fani, Allah Yar’.
İhtiyar kadın, birileri gelmeden gitmek ister gibi telaşla
hazırlanıyordu. Giysileri bir çantaya tıkıştırdı. Fotoğrafları
duvardan toplarken oğlununkine bir an baktı, aldı, bir an düşünüp
çantaya koymaktan vazgeçti. Masadaki kâğıtların üstüne ters olarak
bıraktı.
En son duvardaki bir küçük patiği aldı, öptü. Bu büyük torununa
ördüğü ama küçük gelmeye başlayınca hatıra olarak sakladığı mavi
patiklerdi. Çantaya, fotoğrafların üstüne yerleştirirken, mavi
patiklerin üstüne düşen gözyaşlarını yavaşça sildi!
Allah’ım Sen Kimseye Hayırsız Evlat Nasip Etme…