Anasayfa /  Sağlık

’’Güney Marmara’da kadavradan bağış, üst üste 5 yılda milyonda 20’nin üzerinde oldu’’

Türkiye’de Organ Nakli Gereken Hasta Sayısı Giderek Artıyor. Buna Karşın Yeterli Organ Bağışı Yapılmıyor. Acıbadem Organ Nakli Sempozyumu’nda, Organ Bağışı Organizasyonundan Organ Naklinde Yeni Yöntemlere Kadar Bilimin Gündemindeki Birçok Sorun Masaya Yatırıldı.

Abone ol
Abone ol 07 Ekim 2019 10:23

Prof. Dr. Bülent Oktay, ’’Bugün Türkiye’de milyon başına
kadavradan organ bulma 8 dolaylarında iken, Güney Marmara’da üst
üste 5 yılda milyonda 20’nin üzerinde oldu. 2018’de ise bu rakam 23
oldu. Bu da Avrupa ortalaması değerindedir’’ dedi.


Türkiye’de organ nakli gereken hasta sayısı giderek artıyor.
Buna karşın yeterli organ bağışı yapılmıyor. Acıbadem Organ Nakli
Sempozyumu’nda, organ bağışı organizasyonundan organ naklinde yeni
yöntemlere kadar bilimin gündemindeki birçok sorun masaya
yatırıldı. Japonya, Fransa, ABD ve Almanya gibi farklı ülkelerden
çok sayıda uzmanın izlediği sempozyum, Acıbadem Üniversitesi Kerem
Aydınlar Kampüsü’nde gerçekleşti. Sempozyum Başkanı Prof. Dr.
Bülent Oktay’ın yanı sıra Prof. Dr. İbrahim Berber, Prof. Dr. Remzi
Emiroğlu, Heidelberg Üniversitesi Organ Nakli Çalışmaları
Koordinatörü ve İmmünoloji Laboratuvarı Başkanı Prof. Dr. Caner
Süsal ve Prof. Dr. Ülkem Çakır ile alanında önde gelen uzmanlar
yapılan çalışmalar, organ naklinde gelinen noktaları ve organ
bağışı hakkında önemli açıklamalarda bulundu.


Sempozyumun önemine değinen Prof. Dr. Bülent Oktay, ’’Organ
yetmezliğinin en etkili tedavisi organ naklidir. Ancak ülkemiz,
canlı vericide dünyada lider olmasına rağmen kadavra vericide aynı
başarıyı gösterememektedir. Türkiye’de yapılan karaciğer ve
böbrekte canlı vericili nakiller, hem sayısal açısından hem de
sonuçlar açısından dünya ölçeklerinde yarışır durumdadır. Aynı
durumu kadavradan nakilde yapabilme gayretlerimiz var. Bu
sempozyumun amacı, Türkiye’de oluşan bilgi birikimini yurtdışından
gelen misafirlerimize karşılıklı olarak vermektir. Misafirlerimizin
arasında yurtdışındaki büyük merkezlerde araştırma gruplarında
çalışan iki tane Türk bilim insanı var’’ dedi.


’’Güney Marmara’da kadavradan bağış üst üste 5 yılda milyonda
20’nin üzerinde oldu’’


Güney Marmara’da kadavradan organ naklinin artışının nasıl
gerçekleştiği konusunda bilgilendirme yapan Prof. Dr. Oktay,
’’Sağlık Bakanlığı’nın desteği ile Güney Marmara’da bir kadro uzun
süre ve tek iş olarak organ bulma ve koordine etme işi yapıldı.
Kadavranın kaynağı olan yoğun bakımlara sürekli eğitim yapıldı. Tüm
bunlar Sağlık Bakanlığı’nın organizasyonu ile oldu. Beraberinde
kışladan okula kadar her kesime yönelik eğitimlerle başarı geldi.
Bugün Türkiye’de milyon başına kadavradan organ bulma 8
dolaylarında iken, Güney Marmara’da üst üste 5 yılda 20’nin
üzerinde oldu. 2018’de ise bu rakam 23 oldu. Bu da Avrupa
ortalaması değerindedir’’ şeklinde konuştu.


’’2 böbreği 1 kişiye takma eğilimini gerçekleştirdik’’


Gerçekleştirdikleri ’Dual Böbrek’ naklini anlatan Prof. Dr.
Oktay, ’’Her sunulan organ kabul edilemiyor, belli değerde ve
canlılıkta olması gerekiyor. Güney Marmara özelinde; bağışlanan
kadavranın çoğu ileri yaştaydı. İleri yaştaki kadavradan alınan
böbrek; böbrekler alındığında 2 böbrek olduğu için birer kişiye
takılır. Tek takıldığında yeteri kadar görev yapamayacağı düşünülen
böbrekler genelde dünyanın her yerinde reddedilir. Bağışlanan organ
zaten az, onların da yüzde13-15’i bu gerekçe ile reddediliyor. Bu
nedenle tek başına kaldığında 1 kişinin yükünü taşıyamayacak
durumda olan böbrek yerine, 2 böbreği 1 kişiye takma eğilimini
gerçekleştirdik. İkili yani ’Dual Böbrek’ durumu budur. Erişkin
dönemlerinde diyalize bağlı kalmak zorunda kalan hastalara bu
böbrekleri takarak onları yeniden daha farklı bir hayat kazanmasını
sağladık’’ diye konuştu.


’’Bizim tek sorunumuz var; kadavradan organ bağışı
yetersizliği’’


Türkiye’deki nakil durumunu değerlendiren Genel Cerrahi Uzmanı
Prof. Dr. İbrahim Berber, ’’Organ nakli ve onun alt başlığında
böbrek nakli alanında Türkiye, şu anda teknik ve yetişmiş insan
gücü olarak dünyanın en ileri ülkelerinden bir tanesi konumundadır.
Bizim tek sorunumuz var; kadavradan organ bağışı yetersizliği. Bu
nedenle Türkiye’de, gelişmiş ülkelerin tam tersine olacak şekilde
kadavradan organ bağışıyla yapılan nakiller yüzde 20 civarında,
canlıdan yapılan nakiller yüzde 80 civarında. Bizim çabamız
kadavradan organ bağışını arttırmak’’ açıklamasında bulundu.


’’Doğum yolundan böbreğin çıkartınca hastanın karnında herhangi
bir kesi yapmak zorunda kalmıyoruz’’


Doğum yolundan böbrek çıkarımının sağladığı faydaları aktaran
Prof. Dr. Berber, ’’Böbreği karın dışına sağlam çıkartmak
zorundayız, parçalayarak çıkartırsak bir işe yaramaz. Ameliyatı
kapalı yöntemle de yapsak hastanın karnında böbreğin büyüklüğünde
5-6 santim kesi yapmak zorundayız böbreği bütün olarak
çıkartabilmek için. İşte bu durumda doğal açıklık cerrahisi
dediğimiz doğum yolundan böbreğin çıkarılması devreye giriyor. Yani
böbreği karın duvarından değil, vajinal yoldan karın dışına
çıkarttığımız zaman hastanın karnında herhangi bir kesi yapmak
zorunda kalmıyoruz. Bunun faydaları şöyle: Verici ameliyat sonrası
daha az ağrı çekiyor. Daha çabuk ayağa kalkıyor. Çalışıyorsa daha
çabuk işe dönebiliyor. Daha az yara izi kalıyor. Daha iyi kozmetik
sonuç elde ediyoruz. Ameliyat sonrası ağrı kesici ihtiyacı daha az
oluyor’’ ifadelerini kullandı.


’’Türkiye organ naklinde basamakları çok hızlı bir şekilde
çıktı’’


Türkiye’nin karaciğer naklinde geldiği noktaya vurgu yapan Genel
Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Remzi Emiroğlu,’’Eskiden Türkiye’de
insanlar karaciğer nakli olmak için ellerinde dosyalar ile Numune
Hastanesi’nin kapısında beklerlerdi. Orada bir heyet değerlendirir
ve uygun görülürse hastalar yurtdışına nakil için giderlerdi. O
günlerden bu günlere çok şey değişti. Türkiye organ naklinde
hakikaten basamakları çok hızlı bir şekilde çıktı. Şu anda dünyada
canlıdan nakil yapan en iyi merkezler Türkiye’de yer alıyor. Güney
Kore’yle karşılaştırdığımız zaman aslında milyon nüfus oranı belki
Güney Kore’den az gibi duruyor ama yapılan nakil sayısı onlardan az
değil. Eskisi gibi değil, çok başarılı sonuçlar ortaya çıkıyor. Ama
hala halledemediğimiz ve yıllardır kanayan yaramız olan organ
bağışında çok zayıfız. İran, Irak gibi ülkelerde organ bağışı
sorunlarını çözdüler. Artık onlar bile nakillerinin yüzde 95’ini
kadavradan yapıyorlar’’ dedi.


’’Türkiye’de 2 bin 200 civarında karaciğer nakli bekleyen hasta
var’’


Karaciğer nakli bekleyen hastalara dair bilgiler paylaşan Prof.
Dr. Emiroğlu, ’’Türkiye’de bekleme listesine baktığımız zaman, 2
bin 200 civarında hasta var. Yıllık ortalama bin 600 civarında
nakil yapılıyor. Bin 600 nakilin 400 tanesi kadavradan, diğerleri
de canlıdan oluyor. Gönül isterdi ki bu oran tersi olsun. Fakat
karaciğerdeki sorun bizim hastalarımızın bekleyememesidir. Bu
hastaların, böbrek hastalarında olduğu gibi diyaliz gibi bir
alternatifi yok. Bu yüzden bekleme listeleri çok yükselmiyor. Çok
fazla hasta hayatını kaybediyor. Çünkü Türkiye’de hala hepatit B
çok sık görülüyor. Birçok hasta hala doktora ulaşamadan hayatını
kaybediyor’’ şeklinde konuştu.


’’Nakilden sonra hastanın ilaçlarını düzenli bir şekilde
kullanmalı’’


Böbrek nakli sonrası böbreğin vücutta uzun süre kalması
konusunda yaptıkları araştırma konusunda bilgilendiren Heidelberg
Üniversitesi Organ Nakli Çalışmaları Koordinatörü ve İmmünoloji
Laboratuvarı Başkanı Prof. Dr. Caner Süsal şöyle konuştu: ’’Bizim
ünitenin önemli bir çalışması var; dünya çapında 471 merkezin
katıldığı ve tıp alanındaki en büyük çalışmalardan bir tanesi.
Senede aşağı yukarı 20-25 bin organ naklinin sonuçları bizim
üniteye geliyor. Biz bunları bilgisayara giriyoruz. Bunu 1984
yılından beri yapıyoruz. Şuan itibariyle aşağı-yukarı 500 binden
fazla böbrek nakli ve 100 binden fazla da karaciğer nakli sonuçları
bulunmaktadır. Bunları geriye doğru analiz ediyoruz. Hangi
faktörler neyi ve hangi durumu etkilemiş diye analiz ediyoruz. En
son yaptığımız bir çalışmada; 21 ülkeden 6 bin 600 hasta üzerinde
yapılan çalışma. Diyelim ki, 3 sene boyunca bir böbrek hastada
çalışmış. Hastanın kullandığı bağışıklığı düşüren ilaçların her
sene olan etkisi gözlemleniyor. Bunları analiz ettiğimiz zaman
ortaya çok ilginç bir şey çıktı. Eğer hastanın değerleri bir aşağı
bir de yukarı hareket ediyorsa ileride sağ kalım oranları oldukça
düşük çıkıyor. Niye iniş çıkışlar oluyor? Ya hasta ilacını düzenli
kullanmıyor ya da genetik, bazı nedenler yüzünden oluyor. Bazı
zamanlarda belli meyve suyu tüketiminde özellikle greyfurt suyu
kullanımı da bu durumu etkiliyor. Fakat en önemli etken hastanın
ilaçlarını düzenli bir şekilde kullanmamasıdır. Araştırmadaki
seviye ölçümleri bize bilgi veriyor. Genelde böbrek nakil sonuçları
çok iyi oluyor. Çok nadir organ kaybediliyor, sonuçlar çok iyi.
Önemli olan kalan kayıplarını da önlemektir’’.


Nakil sonrası takip çok önemli


Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Ülkem Çakır da, organ nakli öncesi
hem alıcı hem de vericinin çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini
belirterek şöyle konuştu: “Vericinin sağlıklı olması, her iki
böbreğinin de ayrı ayrı çok iyi çalışıyor olması lazım. Vericiye
hiçbir zarar gelmeyecekse donör olarak kabul ediyoruz ve alacağımız
böbrek, genel sağlık durumlarının yanında birbiriyle doku
uyumlarının, reaksiyon verip vermeyeceğini, reddetme riskini
bunları çok detaylı araştırıyoruz. Eğer bunlarda bir problem
çıkarsa o kişi alıcı veya verici olamıyor. Bu nedenle her vericiyi
ya da alıcıyı kabul edemeyebiliyoruz’’.


Transplantasyon merkezinde detaylı değerlendirme sürecinden
sonra hastanın alıcı olup olamayacağına karar verilmesi
gerektiğini, olamayacaksa diğer tedavi yöntemlerine yönlendirilmesi
gerektiğini belirten Prof. Dr. Çakır ’’Genelde en büyük özveriyi
vericiler yapıyor. Genel cerrahlar çok güzel ameliyatlar
gerçekleştiriyorlar, nakil sonrası hastaların takipleri çok düzenli
olarak nefrologlar tarafından yapılmalı. İlaçlar kontrol edilmeli,
genel sağlık durumları kontrol edilmeli. Nakil olmakla bitmiyor,
çok düzenli takibinin yapılması gerekiyor’’ diye konuştu.


Yorumlar