Anasayfa /  Güncel

Sarraf: Zafer Çağlayan'ın bilgisi haricinde hiçbir şey yapmadık

ABD’nin New York kentinde tutuklu bulunan Halk Bankası eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın yargılandığı davanın görüldüğü duruşmada ikinci gün başladı. Rıza Sarraf mahkemeye getirildi.

Abone ol
Abone ol 30 Kasım 2017 21:53

ABD’nin New York kentinde tutuklu bulunan Halk Bankası eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın yargılandığı davanın görüldüğü duruşmada ikinci gün başladı. Rıza Sarraf mahkemeye getirildi.

Hürriyet'in aktarımına göre duruşmada jüri mahkeme salonundaki yerini aldı.

Hakan Atilla'nın yargılandığı davada tanık olan Rıza Sarraf mahkemeye getirildi.

Davada izleyiciler yerini aldı. Sarraf'ın cezaevi tulumu giymediği görüldü.

​Duruşmayı izleyen ABD'li gazeteci Adam Klasfeld, Sarraf'ın halen FBI gözetiminde olduğunu söylediğini, gerekçe olarak ise hapishanede kendisine yönelik tehditleri gösterdiğini aktardı.

Sarraf ardından, İran'daki bağlantıları konusuna geçti. ABD'li gazeteci Katie Zavadski, Sarraf'ın dün çizdiği şema üzerinden daha fazla açıklama yaptığını aktardı. Zavadski, Sarraf'ın İran'a yönelik yaptırımların Hindistan, Çin, Kore, Japonya ve İtalya tarafından da ihlal edildiğini ima ettiğini söyledi. Sarraf, Zafer Çağlayan'ın özel kalemi Onur Kaya ile aralarında geçen, Çağlayan'ın da bahsedildiği bir telefon görüşmesine ilişkin konuştu.

Sarraf'ın ifadesinden satırbaşları, Zavadski'nin aktarımına göre şöyle:




Zafer Çağlayan ve İranlılar arasında birçok toplantı yapıldı. Bu toplantılara ben de katıldım.







Daha önce söylediğim gibi NICU ve NIOC yetkilileri İran’dan geldiler. Buna karşın İran petrol bakanı bu toplantıya katılmadı.  (Savcının 'Bu toplantılarda Halkbank’tan kim vardı?' sorusuna cevaben,) Aslan ve aynı zamanda Mehmet Atilla vardı.


(Hindistan'a yapılan ham petrol satışına ilişkin) İranlılar baskı yaptı ve Halkbank'tan uluslararası ödemelerini yapmalarına olanak verilmesini istedi.







(Sarraf ve dönemin Istanbul Trafik Müdürü arasında geçen bir konuşmaya ilişkin) Bir toplantıya geç kalıyordum. Arayıp trafik müdüründen emniyet şeridini kullanmak için izin istedim.







Süleyman Aslan, İran'ın ulusalararası ödemelerine aracılık yapamayacaklarını, ancak mevcut mevcut sistemle transferlere devam edebileceklerini söyledi. Mevcut sistem derken beni işaret ediyordu.







Halkbank bu anlaşmayı en tepeden, Süleyman Aslan ile kabul etti. Fakat bir tek şartla Hintliler için Halkbank'ta açılan bu hesap medyada duyulursa anlaşma derhal terk edilecekti.







Para bu bankaya gidecek, oradan sana gelecek, senden de bana gelecek. Hindistan'dan para Halkbank'a, Halkbank'tan Arap Türk Bankası'na gönderiliyor. Buradan da (Sarraf'ın) hesabına aktarılıyor, altına çevriliyor ve ticarette kullanılıyor.​







('Farklı bankaya transfer yapılmasının önemi neydi?' sorusuna cevaben,) Araya başka bir banka sokarak, paranın kaynağını gizlemek için.







​Para Türk lirası cinsinden olduğu ve EFT olarak gönderileceği anlamına geldiği için Halkbank, "Bizi ilgilendirmez, istediğiniz kişiye parayı göndeririz" diyebiliyordu. Çünkü uluslararası bankacılık düzenlemeleri konusunda bir kaygıları yoktu.







​Para dolar olsaydı Arap Türk Bankası'na ABD aracılığıyla aktarılması gerekiyordu, Euro olsa bu defa da Avrupa'dan geçmesi gerekecekti. Türk Lirası olunca Türkiye'de kalabiliyordu. ("Bu Ekim 2012'de yapılan toplantıda görüşüldü mü?" sorusuna cevaben,) Evet, bu bir yöntem olarak tartışıldı.





​Süleyman Aslan 'Büyük risk aldım, rahatsızım' dedi. Bir şekilde geleceğini garanti altına almak istedi. Aslan'a sürekli uyarı geliyordu, Amerika'dan, ABD'nin İran'la ilgili işlemlerden duyduğu kaygılarla ilgili uyarılar.





​(Aslan) Para istiyordu. Fakat Süleyman Aslan'a para verebilmem için Zafer Çağlayan'dan onay almam gerekiyordu.





​Zafer Çağlayan zaman zaman benim şirketimin banka hesaplarını incelerdi. Zafer Çağlayan'ın bilgisi haricinde hiçbir şey yapamazdım, ondan hiçbir şey saklamadık. Onun bilgisi olmadan hiçbir şey yapmadık.





​Ziraat Bankası ve Vakıf Bank da bu yöntemle ilgileniyordu.





(Savcı'nın 'O dönem Türkiye başbakanı kimdi?' sorusuna cevaben,) Recep Tayyip Erdoğan.





​Başbakan Erdoğan ve Babacan İranla işlemlere (altın ticareti) yardım edilmesi için Vakıfbank ve Ziraat Bankasına şahsen talimat verdiler.





​Erdoğan ve Babacan'ın bankalara talimat verdiklerini Zafer Çağlayan'dan öğrendim.





İranlıların ticareti bankalar aracılığı ile direkt transferler yoluyla yürütüp, beni aradan çıkarmak isteyecekleri konusunda endişeliydim, bunun yaşanmaması için de Süleyman Aslan ile çalıştım.





Tıpkı Sermayeh Bank gibi, şemada çizdiğim üzere, birçok İran bankası Halkbank altında hesaplara sahip.





Süleyman Aslan'a verilen rüşvet, Zafer Çağlayan'a verilenden daha önemliydi. Çünkü Aslan, nihai denetleyiciydi.





Zafer Çağlayan'a İran ticaretlerinden %50 ödüyordum. Elde edilen bu karların toplamının hesaplanması gerekiyordu.​





​(Ödemelerden birinin bir saat satın alımına ilişkin olmasına dair) Birçok saat satın aldım. (Bir diğer ödemede de Süleyman Aslan'ın isminin baş harflerinin karşısında 2 milyon Euroluk ödeme görülüyor.)





​Çok fazla rüşvet veriliyordu. Bazen yanlış kişiye ya da yanlış miktarda ödeme yapıldığı da oluyordu. 





​Zaten Ekonomi Bakanı'na rüşvet veriyordum, Halkbank'tan birine daha rüşvet verme gereği duymadım. Hakan Atilla da zaten rüşvet istemedi benden.





Yorumlar