Günlük amellerimiz Allah'a ne zaman sunulur?
Yüce Allah yapmış olduğumuz her şeyi görmekte ve bilmektedir. Buna rağmen görevli melekler tarafından her kulun amelleri belirli günlerde Allah'a arz ederler. İşte detaylar...
Abone olYüce Allah yapmış olduğumuz her şeyi görmekte ve bilmektedir. Buna rağmen görevli melekler tarafından her kulun amelleri belirli günlerde Allah'a arz ederler.
Resûlullah (Sallallahû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmustur:
"Ameller, pazartesi ve perşembe günleri Allah´a arz edilir. Cuma günü de peygamberlere, anne ve babalara arzedilir. Onun hasenatiyle sevinirler. Yüzleri aklaşır, parlar. Öyle ise Allah´dan korkunuz, ölülerinize eziyet vermeyiniz." (bk. Nevadiru’l-Usul, 2/260)
Ölen insan, her türlü manevi yardıma muhtaç halde bekleyen insan
demektir. Artık geride yaşayan yakınlarının yapacağı hayır ve
sevaplar, yegane ümit kaynağıdır. Bu sebeple yaşayan yakınlarından
her gün, hatta her saat hediyeler beklemektedir. Ne var ki yaşayan
yakınları, ölmüşlerinin ardından yapacakları bu hayırları, yani
sadaka ve Kur’an hediyelerini hemen değil de vefatın yedinci, yahut
da kırkıncı günü, ya da elli ikinci gecesinde göndermeyi beklerler.
Bu beklemeyi de dini bir mecburiyetmiş gibi görüp, merhumun lehine
bir erteleme zannederler..
Halbuki muhtaç insana yapılacak yardım için belli gün ve geceyi
beklemek, susuzluktan ciğeri yanmışa elindeki suyu hemen değil de
ilerideki bir tarihte vermeyi beklemek gibi bir duyarsızlıktır.
Bu yüzden İmam-ı Şarani Hazretleri, ölen insanın arkasından
gönderilecek manevi hediyeler için ne yedinci, ne de kırkıncı günü
beklemeyi tavsiye etmekte, ne de elli ikinci gece diye bir geceden
söz etmekte; sadece şu düşündürücü misali vererek akla kapı açıp
yaşayanları uyarmaktadır. Diyor ki Hazret-i İmam:
"Denize düşen insana atılacak kurtarıcı can simidi ne
kadar erken atılırsa o kadar makbule geçeceği gibi, ölen insan
adına yapılacak iyilikler, hayır hasenatlar da aynen öyledir. Ne
kadar erkene alınır da acele ile gönderilirse o kadar makbul olur.
Evet manevi hediyeler ne kadar erken gönderilirse o kadar makbule
geçer."
"Çünkü verilen sadaka ve okunan Kur’an hediyeleri ölünün
(varsa) azabını hafifletir, belki de tümüyle kaldırır. Azabı yoksa
makamının yükselmesine sebep olur, huzur ve rahatında ilerleme
sağlar. Bunlar ise ne kadar önce gerçekleşirse o kadar fazla sevinç
duymaya sebep olur."
Öyle ise ölülerimize yapılacak bu yardım önce basite alınmamalı,
sonra da ne kadar erken yapılırsa o kadar makbul olacağı hatırdan
çıkarılmamalıdır. Mutlaka kırkıncı gün, elli ikinci gece gibi
gelecek tarihleri beklemenin dini bir mecburiyet olmadığı
bilinmelidir.
Yalnız şu kadarı da var ki, yedinci, yahut da
kırkıncı günü gibi belli tarihler olmasa, bu hediyeler de unutulup
gidecek, ölmüşlerimizle olan irtibatımız kesilmiş olacaktır.
Nitekim Efendimiz (asm) Hazretleri, ümmetinin hediyelerinin
kendisine takdim edildiği iki günü bildirdiği hadisinde şöyle
buyurmuştur:
“Sizin amelleriniz bana arz olunur. İyi amellerinizi gördüğüm zaman Allah’a hamd ederim. Kötü amellerinizi gördüğüm zaman da Allah’tan bağışlanmanızı isterim.” (Bezzar, 5/308; Macmau’z-zevaid, h. no: 14250)
Bundan hareketle geçmiş büyüklerimiz bu hediyeleri daha yakın
bir tarihe çekerek demişler ki:
– Pazartesi ve perşembe günleri Peygamberimize (asm)
ve tüm ölmüşlerimize hediye günleridir!
Onun için perşembelik denen sadaka verme adeti vardır Anadolu
insanında. Haftanın bu iki günü mutlaka ölmüşler hatırlanır,
bilhassa perşembe günleri Yasin, Tebareke, Amme sûreleri,
fatihalar, ihlaslar yani neler biliniyorsa onlar okunur, yoksullara
sadakalar verilip yardımlar yapılır, güneş batmadan hediyeler
gönderilir, böylece görevini yerine getirme mutluluğu yaşanır. Bu
konuda Peygamberimiz (asm)'in bir tavsiyesi de şöyledir.
“Ölmüşlerinize Yasin okuyun.” (Müsned, 5/26,27; Ebu Davud, Cenaiz,24)
“Ayetleri otuz adet olan bir sure sahibi (onu okuyan kimse) için şefaat etti ve o da affedildi. Bu sure Mülk suresidir.” (bk. Hakim, 1/565)
Ancak okuyabilen bir yoksula hediye nevinden yardım ederek
okutmak da mahzurlu değildir. Yeter ki okuyan pazarlık yaparak
okuyup da manevi hediyeyi dünyevi ticaret vesilesi durumuna
sokmasın. Allah rızası için okumuş olsun. Okutan da Allah rızası
için okuyan bir yoksula yardım etmek zaten görevimiz diye
düşünsün.
Bu bakımdan zengin okuyucuya para ile Kur'an okutmak okuyanın
bereketsiz parasını artırır, ama okuduğunun sevabını artırır mı
şüpheli. Çünkü zengine okuma parası vermek, yoksula yardım etme
gibi sevaba sebep olmaz.
Bu sebeple Ramazan mukabelelerini mümkün oldukça ihtiyaç sahibi
öğrencilere okutmalı, onlara yardımda bulunma görevi de bu vesile
ile yerine getirilmiş olunmalıdır..
Sözün özü: Bilhassa ölenin mirasını
almış olanlar, ölmüşlerinin arkasından sadakalar verip namazlardan
sonra bildiği duaları okuyarak hediye göndermeyi bir vefa borcu
bilmeli, bunları da adet haline getirmeli; hatta bir gün kendisinin
de aynı şekilde yardıma muhtaç duruma düşeceği gerçeğini hatırdan
hiç çıkarmamalıdır.