BEBEK ARABASI TERÖRÜ

“Bebek” gibi masum bir varlıkla, “terör” denilen acımasız kavram nasıl olur da yan yana gelir, değil mi?

Bilişsel Dönüşüm Koçu BUSE DOĞAN busedogancoaching@gmail.com

BEBEK ARABASI TERÖRÜ

 “Bencil insan olmasalar zaten o çocuğu yapmazlardı. Bir de bu adi bencillere kutsallık atfederler.”

“Sokakta bebek arabaları yasaklanmalıdır. Bir de utanmadan yan yana ikili ile gezenler var.”

“Tek amacı evlilik olan gösteriş meraklısı kadınların ortalığı boş yere işgal etme durumudur. Bari git sahilde ya da insanların az olduğu yerde gez.”

Ve daha niceleri... Internete “Bebek Arabası terörü” yazıp arattığınızda karşınıza çıkacak onlarca yorumdan sadece birkaçı.

“Bebek” gibi masum bir varlıkla, “terör” denilen acımasız kavram nasıl olur da yan yana gelir, değil mi?

Gelir... Ardında önyargı, empati yoksunluğu, bilgisizlik, saygısızlık, ego barındıran her yanlış, bir doğruyu tüketir.

Sadece “anne” değil, bebeğin bakımını üstlenen herhangi biri, dışarıda bebekle dolaşmanın zorluğunu bilir. Arabayla gezdirilme sürecindeki insan yavrusu, öz bakım yeteneğinden yoksundur; beslenmek, temizlenmek, uyutulmak, öğrenmek, keşfetmek vb ihtiyaçlarını, bakımından sorumlu kimseler gidermektedir. Bu kimseler için uyku, yemek, alış veriş, duş gibi en temel şahsi ihtiyaçlarını gidermek, en azından bir süreliğine, raflarda tozlanmaya yüz tutmuş okunacak kitaplarla eş değerdir. Fiziki ve ruhsal yorgunlukları Nirvana boyutuna ramak kaladadır. Sokaklarda, eline koluna sahip çıkamadan merkezkaç kuvvetinin tersine dolanan, toplu taşımalarda yaşlı ve hamileler ayakta dikilirken oturduğu yerde istifini bozmayan, cin olmadan adam çarpmayı marifet sanan kitle için “bebek arabaları” tam bir kaostur.

Benim bu başlık altında değinmek istediğim asıl “terör”, bu kitlenin bu hale nasıl geldiğidir. Bunca önyargıya sahip olabilmek, nasıl bir hayat gerektirir? Peki “önyargı” nedir?

Önyargı, sözcük anlamı olarak, herhangi bir nesne, durum ya da konu hakkında, henüz durum ya da konuyu belirleyen tüm unsurları incelemeden, lehinde ve aleyhinde olabilecek delilleri yeterince araştırmadan, daha konunun hemen başlangıcında verilen doğru veya yanlış hüküm ya da yargıyı ifade eder. Çağdaş sosyal psikologların yaptığı çeşitli önyargı tanımları, Gordon Allport‘un “Ön Yargının Doğası” adlı kitabında bahsettiği tanımdan etkilenmiştir. Allport için “önyargı, hatalı ve esnek olmayan bir genellemeye dayanan antipatidir. Bu, hissedilen ya da ifade edilen bir şeydir”. Hepimizin bildiği üzere “Aile” toplumu oluşturur. Bebekler nasıl ki konuşmayı ailelerinden öğreniyorlarsa, önyargı dahil pek çok kavramı da öğrenmeye burada başlarlar. İnsanın yetişme sürecinde bilincine giren kavramların çoğunu çevresindeki kültürden alması da gayet doğaldır.

 Şimdi, makaleme başlarken örneklediğim cümleleri sarf eden arkadaşlara sormak istiyorum “Tek amacı evlilik olan gösteriş meraklısı ve bencil bir kadının çocuğu musun? Sence bu ne kadar mantıklı ve sağlıklı bir yargı?”. İnsanı diğer canlılardan  ayıran en önemli özellik, düşünebilme yetisinin bulunmasıdır. Beden sağlığımızda olduğu gibi düşünce sağlığımızda da zaman zaman aksamalar olur ve buna sebep; kavramlarımız, yargı ve önyargılarımızdır. Önyargılar empatiyle, bilgiyle, sevgiyle dönüşebilir.

Aristoteles, Metafizik kitabına şu cümleyle başlar  “ İnsan doğal olarak bilmek ister.” Bilme isteği, insanın fıtratında vardır. Çocuklarımıza, gençlerimize soru sormayı değil, fazla konuşmamaları ve sorgulamamaları gerektiğini söylüyoruz. Daha önemli işlere, daha az bilgiye, daha az düşünceye, daha fazla önyargıya sahip olduğumuz için  onlara dönüp doğru düzgün cevaplar vermiyoruz ve onlar bir süre sonra sormaktan vazgeçiyorlar. “Gençlik elden gidiyor” vari yakınmalarımız var ve aslında bunun sebebi bizleriz. Biz kendi değerlerimizi çocuklarımıza aktaramıyoruz.

Aklıma Orson Welles’in şarkısı geldi “I know what it is to be young” (Genç olmanın ne olduğunu biliyorum):

“Ben, genç olmanın ne olduğunu biliyorum ama sen, yaşlanmanın ne olduğunu bilmiyorsun,

Tanıştığım bilge adamlara çok soru sordum; henüz kimsede olmayan cevapları onlar da bulamadıla

Kahkaha ve gözyaşıyla dolu hatırlanması gereken günler olacak,

Yazdan sonra kış gelecek ve yıllar akıp gidecek...”

Henüz vakit varken, dönüşmek ve dönüştürmek gerek, daha barışçıl ve bütüncül bir Dünya için...

Tüm yazılarını göster