Akkuyu’nun ikizi Ostrovets NGS, yıl sonunda hizmete giriyor
Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin (ngs) Yapımcı Firması Rus Rosatom Tarafından Yapılan Belarus’taki Ostrovets Ngs’nin İlk Ünitesi Bu Yıl Hizmete Giriyor. Akkuyu İle Aynı Özellikleri Taşıyan Nükleer Santralin İkinci Ünitesi De Önümüzdeki Yıl Hizmete Açılacak.
Abone olAkkuyu Nükleer Güç Santrali’nin (NGS) yapımcı firması Rus
Rosatom tarafından yapılan Belarus’taki Ostrovets NGS’nin ilk
ünitesi, bu yıl sonunda hizmete giriyor. Akkuyu ile aynı
özellikleri taşıyan nükleer santralin ikinci ünitesi de
önümüzdeki
yıl hizmete açılacak. Belarus NGS Basın Sekreteri Edvard
Svirild,
"Belarus ve Akkuyu yeni, modern ve güvenli projelerdir.
Fukişima’daki olayın Belarus’da ve Türkiye’de olması mümkün
değil"
dedi.
Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali olacak olan Akkuyu NGS
ile
hemen hemen aynı özellikleri taşıyan Belarus’taki Ostrovets
NGS’nin
ilk ünitesi bu yılın sonunda açılıyor. Akkuyu ile arasındaki
tek
farkın su tanklarıyla soğutulması olan projeyle ilgili basın
turu
düzenlendi. 10 milyar dolarlık bir yatırımın yapıldığı
santralin
güvenlik önlemleri, müdahale ekipleri ve içi basın mensuplarına
gösterildi. Uzmanlar tarafından bütün sorular yanıtlanırken,
santralin özellikle yüksek güvenlikli olması dikkat çekti. Şu
anda
enerjide yüzde 95 dışa bağımlı olan Belarus, nükleer santralin
tam
anlamıyla faaliyete girmesiyle birlikte elektrik ihtiyacının
yaklaşık yüzde 35’ini karşılayabilecek ve yıllık 5 milyar
dolarlık
kar elde etmiş olacak. Santralle ilgili açıklamalarda bulunan
Belarus NGS Basın Sekreteri Edvard Svirild, ülkelerinde çok
büyük
ve geniş nehirlerin olmadığından hidroelektrik santraller
yapamadıklarını söyledi. Bunun dışında ülkelerinde taş
kömürünün
olmadığını ve çok az miktarda petrolün olduğunu kaydeden
Svirild,
"Bunun için bizim için elektrik enerjisi üretimi çok büyük bir
sorundu. Bizim ülkemiz yurt dışından doğal gaz ithal ediyor.
Çoğunlukla o gazı termik santrallerde elektrik enerjisi için
kullanıyoruz. Şu an Belarus’ta üretilen elektriğin yüzde 95’i
termik santrallerden gelmektedir. Buda çok doğru değil. Çünkü
enerji kaynakları farklı ve çeşitli olmalıdır. Bunun için işte
bizim ülkemizde bir nükleer santralinin kurulmasına karar
verildi.
Bu nükleer santral kurulduktan sonra ülkemizin elektrik
ihtiyacının
yaklaşık yüzde 30’unu buradan karşılayacağız" dedi.
"Türkiye’de Ankara ve İstanbul’da yaşayan insanlar daha
fazla
nükleere karşı çıkarlar"
Bu santralin kurulmasına yönelik kararın 2008 yılında
alındığını
vurgulayan Svirild, "Önce santralin yerini belirledik. Ardından
vatandaşlara bunu anlattık. Daha sonra ise inşaat çalışmasına
başladık. Bugünlerde Ostrovets bölgesinde kurduğumuz nükleer
santrale destek oranı o bölgede yüzde 75 seviyesindedir. Beyaz
Rusya’nın genelinde ise yüzde 50’inin üzerinde. Şöyle bir
izlenimde
ortaya çıktı. Bir insan nükleer santralden ne kadar uzak olursa
o
insanın nükleerden korkması daha yüksek oluyor. Sizde buna
şahit
olursunuz ki nükleer santralinin yapılacağı bölgede halk daha
çok
destekleyecek. Türkiye’de de İstanbul ve Ankara’da daha fazla
karşı
çıkan olacaktır. Biz projenin başladığı günden beri nükleer
santral
sahasına sürekli basın turları düzenliyoruz. Buda çok önemli
çünkü
gazeteciler nükleer santraldeki düzeni gördüklerinde bunu halka
aktarıyorlar. Bizim tesisimizde gazetecilere diğer santrallerde
gösterilmeyen bölümleri gösteriyor ve anlatıyoruz. Bunun için
Türkiye’ye özel bir tavsiyem olacak. Türkiye’de yapılmaya
başlanan
santral azami düzeyde açık ve şeffaf olmalı. Halk ve kamuoyu
basın
aracılığıyla da olsa ne kadar bilgi edinmiş olursa o kadar iyi
olacaktır" ifadelerini kullandı.
"Doğal gaza yıllık yaklaşık 5 milyar dolar daha az harcamış
olacağız"
Ekonomik anlamda da santralin büyük getirisi olacağını
belirten
Svirild, "Biz doğal gaz ithalatı için her yıl yaklaşık 5 milyar
dolar daha az harcamış olacağız. İkincisi nükleer santralimiz
çevreye de katkıda bulunacak. Çünkü nükleer santral oksijeni
yakmıyor ve karbonmonoksit gazını da havaya salmıyor. Bu
Türkiye
için çok güncel bir konu. Türkiye dünyada çok bilinen bir
turistik
bölge. Eğer nükleer santralin radyo aktif salınımları vermeyen
bir
tesis olduğunu bilirsek çok önemli bir fabrika olduğunu
anlarız.
Bunun dışında hem Belarus hem Akkuyu nükleer santrallerinde bir
otomatik sistem kurulmuş olacaktır. Bu sistem sayesinde
radyasyon
ölçümleri yapılacaktır. Onlarda gerçek zamanda radyasyon ölçümü
yapıyor olacak. Bu veriler de kamuya açık şekilde
yayınlanacaktır"
diye konuştu.
"Hem Belarus hem Akkuyu nükleer güç santrali projeleri
güvenli
projelerdir"
Ülkelerinde tarımın yaygın olduğunun altını çizen Svirild,
"Belarus’da her bir toprak kısmı işletilmektedir. Her yerde bir
şeyler ekiyoruz, temizliğini yapıyoruz, toprağımıza sahip
çıkmaya
çalışıyoruz. Hem Belarus hemde Akkuyu nükleer güç santrali
projeleri güvenli projelerdir. Gördüğünüz gibi santral sahası
etrafından telli çit var. Çit içinde sadece elektrik enerjisi
üretiyoruz, başka bir şey değil. O çitin dışında bütün tarım
çalışmaları yapılıyor. Yani santralin dışarıya bir sağlık
sıkıntısı
yok. Eskiden biraz farklıydı. Eskiden nükleer santralinin
bulunduğu
kapalı bölge 5 veya 10 kilometre yarı çapındaydı. Fakat artık
bu
değişti. Yani bir nükleer santral tarımın değişmesine herhangi
bir
olumsuz durum yaratmayacak. Bugünlerde bu sahada neredeyse bin
700
kişi çalışmaktadır. Santralin her 2 ünitesi devreye alındıktan
sonra neredeyse 2 bin 300 kişi çalışıyor olacak. Bu insanların
çoğu
Ostrovets şehrinde ikamet etmektedir" şeklinde konuştu.
"Fukişima’daki olayın Belarus’da ve Türkiye’de olması mümkün
değil"
Fukişima’da meydana gelen olayla ilgile de bilgi veren
Svirild,
"Fukişima nükleer santralinde reaktörün yapısı tamamen
farklıydı.
Fukişima nükleer santralinde reaktörün yönetim çubukları
aşağıdan
veriliyordu. Hem Belarus hemde Akkuyu’da ise o yönetim
çubukları
yukarıdan aşağı indirilmektedir ki bu daha güvenli bir
yöntemdir.
Ayrıca Fukişima’da sızdırmaz kap diye bir şey yoktu. Bunun
dışında
da Fukurişima projesi geçen yüzyılın 50’li yıllarında
geliştirilmiştir. Belarus ve Akkuyu ise yeni, modern ve güvenli
projelerdir. Bu vesileyle Fukişima’daki olayın Belarus’da ve
Türkiye’de olması mümkün değil” dedi