YILKI ATI

Yılkı sıfatına geleceğim elbet!. Önce atlardan bahsetmek istiyorum ama. At, tarih boyunca insanın evcilleştirdiği en kıymetli hayvanlardan.. Özellikle Türk Tarihi’nde üstlendiği rol yadsınamayacak derecede önemlidir.. ‘ At, Avrat, Silah ‘ üçlemesini yazdığım an her şey anlaşılabilir aslında..

İnsanlık tarihinde mülkiyet kavramının yerleşik tarıma geçilmesiyle birlikte Mezopotamya’da ortaya çıktığı yazılır. Yuval Noah Harari başta olmak üzere yanılıyorlar!. Bu kadar eminim; YANILIYORLAR..

Az sonra yazacaklarımın kadın okurlarımı ( özellikle bu hassas dönemde ) incitmesini asla istemem. Anlayışlarına sığınarak; kendi fikrimden ötelerde Türk Tarihi’nin şanlı sayfalarından okuduklarımı ve öğrendiklerimi aktaracağım.. Mülkiyet kavramına kapsadığı alanlara göre çok da sıcak bakmasam da; Türklerdeki ilk anlamı bu ‘ At, Avrat, Silah ‘ üçlemesidir.. At, Avrat ve Silah insanlık tarihindeki ilk mülkiyet anlayışının öznesidirler..

Konumuz yılkıya gelecek olursak.. Bilgi kaynakları atların ömürlerini 25 – 30 yıl arasında verirler.. El bebek gül bebek bakılıp yarıştırılan; sonrasında damızlık olarak kullanılan atlarda geçerlidir bu süre.. Anadolu’da her işe koşturulan, bir avuç kuru samanla bir kova suya karşılık köylümüze yoldaşlık eden canlarda bu süre çok kısalır maalesef.. Alt yaş  sınırı olan yirmibeşe ulaşan at göremezsiniz Anadolu’nun ahırlarında.. O kadar yıl hizmet ettikten sonra; naldan toynaktan düştüklerinde tükettikleri o bir avuç saman ve bir kova su göze batar.. Yazın bitiminde ‘ Yılkı ‘ olarak damgalanıp salınırlar bozkıra, yabana!.

Doğada evvel ezel yaban olarak dört nal koşan akrabaları var elbette. Onlar doğuştan ‘ Yılkı ‘..

Altay Dağlarının eteklerinde yaşayan  ‘Prezewalski ‘ ve Amerikan Bozkırlarında yüzyıllardır deli gibi koşan ve Ford’un efsane modeline isim anası/babası olan ‘ Mustang ‘ sadece iki türü..

Konumuz yılkıya bir türlü gelemiyorum, farkındayım!. Duygusalım; bunun da farkındayım.. Abbas Sayar Usta’nın ( En azından benim için efsane ) romanı  ‘ Yılkı Atı ‘ hemen önümde, klavyemin yanında duruyor..

Müzik olacak kulağımda yazarken.. Siz inanırsınız; tam Abbas Sayar’ın kitabından bahsederken, tam bu satırlarda  Şebnem Ferah ve Nilüfer’in düetiyle ‘ Erkekler Ağlamaz ‘ parçası başladı.. De; ben ağlıyorum işte!..

Yılkılar, toynaktan ve naldan düşünce bozkıra atılırlar yaz bitiminde.. Yabani doğaya hiç ama hiç alışkın olmayan atlar hemen bulurlar birbirlerini; on kadar bir sürü oluştururlar.. Karın doyurmak en büyük sorun değildir kar doğayı kapladığında!. Kurt başta türlü yırtıcıların da karın doyurma derdinin çözümüdürler. Göçmen kuşların binlerce kilometreyi uçarak aşmalarındaki çeşitli taktikler burada onlar için devreye girer. Bir kurt sürüsüyle karşılaştıklarında yılkı sürüsünün lideri hemen on – oniki yılkıdan oluşan topluluğu organize eder. O anlarda salındıkları ahırların güvenli ortamı o kadar uzaktır ki!. Bir futbol maçının, bir satranç kapışmasının taktikleri bu kez hayatını kazanmak için işler.. Kış boyunca hemen her gün sürer bu ölüm oyunu..

Bahar gelip karlar eridiğinde; yılkıları ölüme salan sahipleri hayatta mı diye aramaya çıkarlar atlarını!. Kimileri aşka da vakit bulmuşlardır ölümle burun buruna, karın tek renk olduğu beyaz cehennemde; gebedirler!. Pek hoşlarına gider sahiplerinin bu durum, peek!. İşte tam bu hoşa giden anda; tüm yılkıların ataları gibi ‘ Prezewalski ‘ ve ‘ Mustang ‘ olmalarını beklerim ben.. Nal vurulamamış ataları gibi isyan etmelerini beklerim!..

Abbas Sayar’ın romanına gelince!. Özellikle paylaşmadım hiçbir satırını; duygusallaşıp ağlayacaktım yoksa..

Bitirirken; dünya kadınları sandık dendiğinde çeyizin hayalini kurarken Türk Kadınları çoktan  ‘ Seçme ve Seçilme ‘ hakkına kavuşmuşlardı.. Elbette BÜYÜK ATATÜRK sayesinde..

Benim bacılarım, analarım, kardaşlarım o sözleşmenin en afillisini seçim sandıklarına yazacaklardır; hiç kuşkum yok..

Sürprizlerle, tatlı sürprizlerle dolu bir hafta yaşayasınız.. Sevgiyle kalın… 

Yorumlar