TÜRKÇE

Öyle güzel bir dilimiz var ki!. Akıcı, şiir gibi..

Dünya üzerinde konuşulan dillerin üyeleri açısından baktığımızda ilk onda yer alan pırıl pırıl bir dil Türkçe!. Bakmayın siz vikiliks’e, oraya, buraya!. Hani; Edirne’den Ardahan’a deriz ya! Konu Türkçe olunca bir anda genişleyiverir sınırlar.. Tee Kafkaslar’dan başlayıp gidin gidebildiğiniz yere!.

Dilimizin tarihi ( bence ) gezegenin uygarlık tarihinin yazılı anıtı olan Sümer Tabletlerine kadar gider.. Kaynağı ve yayılma haritasına bakacak olursak; Çin’in içlerinden Moğolistan’dan doğup Sibirya’dan Hindistan’a, Afrika’nın kuzeyine ve hatta Amerika kıtasına kadar uzanır. Yani; neresinden bakarsak bakalım yaklaşık 1.500 yıllık bir geçmişe sahiptir.

Dîvânu Lugâti't-Türk deyince saygı duruşuna geçerim!. Türkçe’nin en eski sözlüğü olan eser 947 koca yıl önce Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılmıştır. Sözlük olmasının ötesinde döneminin toplum yaşamından hazine gibi kayıtlar içerir.. Rahmet ve minnetle anıyorum Kaşgarlı’yı..

Bir başka rahmet ve minnet isteyen tarihsel kişilik ise Karamanoğlu 1.Memed’tir. 1277’de Selçuklu Hanedanı namına bugünkü Konya coğrafyasında Karamanoğlu Beyliği’nin resmi dilini Türkçe olarak ilan etmiştir. Fermanı günümüz Türkçesiyle aynen şağıdaki gibidir:

‘’ Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçe'den başka dil kullanılmayacaktır.’’  Bargâh kavramını açıklamak gerekirse ‘ İzinle girilen yer ‘ anlamı çıkar. 1. Memed bu kavramla kendi yaşadığı sarayı da Türkçe konuşulacak yerler sınıfına sokar..

Selçuklu’dan sonraki dönemde arap harflerinin kullanıldığı ve Osmanlı Alfabesi adı verilen bir alfabe oluşmuştur.Büyük Atatürk, 1928 yılının bir kasımında 1353 sayılı ‘’  Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında Kanun ‘’ doğrultusunda latin harflerinin kullanımını yürürlüğe koymuştur.. Bununla da yetinmeyip çok değil dört yıl sonra, 1932’de Türkçeyi incelemek ve Türkçenin gelişmesi için çalışmak amacıyla Türk Dil Kurumu’nu oluşturmuştur.. Günümüzün yozlaşmış ve az sonra örnekleriyle ( istemeyerek de olsa ) yazıma alacağım ucubeliklerin karşısında kemiklerinin sızladığına maalesef emin olduğum kurumun ilk dil neferlerini de saygı ve minnetle anıyorum:

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ruşen Eşref Ünaydın, Celal Sahir Erozan ve Samih Rifat..

Buraya kadar isimlerini okuduğunuz dil bilimcilerin bugünleri görselerdi eğer ne tepki vereceklerini ben de ( ızdırapla ) merak ediyorum doğrusu!

Doz aşımı tehlikesine karşın adım adım ilerleyip ‘ Sosyal Medya ‘ dilinden başlayalım mı?

‘ slm ‘

‘ nbr ‘ falan gibi!. Tutulacak bir tarafı yok da; büyük harfle bile başlamıyor dostlar!.

Ayrı yazılması gereken ve bağlaç işlevi gören de / da kullanımının yanlışlığı yıllardır kanayan bir yaradır!. Herkes yerine ‘ Herkez ‘ kullanımı dom dom kurşunu etkisi yapıyor, inanın!. Bunları hazmedememenin ağırlığı çökmüşken dilimizin üzerine son birkaç yılda bir de ‘ Plaza Dili ‘ denen ucube boy verdi!.

Çokça örnek vererek canımızı sıkmayacağım. Birkaç saçmalık yeter!.

‘’ Şekerim fena halde overload durumdayım. ‘ Yoğun olduğunu söylüyor!

‘’ Taam cınım. Third party’e assign ettim o işi ben. ‘’ Üzerindeki iş yükünü ona buna dağıtmış.

‘’ Müdürüm bingoo! Best practice buuu! ‘’ Üstünü kutluyor; güzel örnek bulduğu için..

‘’ Sıkıştık. Topla milleti. Brain storming time. ‘’  Doldum! Bunun açıklamasını yazmayayım daha iyi..

Tansiyon değerlerimin üst sınırlarını parçalayan bir ruh durumuna bürünüyorum bu konuyla ilgili yazdığımda ve konuştuğumda..

Öyle güzel bir dilimiz var ki!. Akıcı, şiir gibi.. Sahip çıkalım. N’olur…

 

 

Yorumlar