TARİHTE GÜZELLİK

‘’Fedakarlık olmadan güzellik olmaz’’ demişler kadınlar için.

Güzellik insanların özellikle de kadınların hayatlarının merkezi olmuş hep. Geçmişe şöyle bir yolculuk yapsak güzelleşmek için neler yapmamış ki kadınlar. Beğenilmek ve sevilmek her yaratılmışın içinde olan bir dürtü olmasına rağmen, eskiden güzel olma zorunluluğu kadının omuzuna  yüklenmişken. Günümüzde artık erkekler de dış görünüşlerine özen gösteriyor hatta bir çok uygulamada kadınlarla yarışıyorlar adeta. Doksanlı yıllarda ortaya çıkan metroseksüel erkek kavramı günümüze geldiğinde anlamını yitirmiş ve tüm erkekler için de bakımlı ifadesi kullanılmakta. Metroseksüel sözcüğündeki  o ince ve altta yatan hafif alay ve vurgu artık önemini yetirdi. Sağlık ve güzellik sektörünün günümüz şartlarındaki konforlu olan uygulamalardan rahatlıkla ve keyifle onlar da faydalanabilmektedirler.

Ben bugün kadınların geçmişte güzellik uğruna nelere katlandıklarına dair bir şeyler yazmak istiyorum. Kadın olmak, her zaman zor ve meşakkatli olsa da inanın biraz sonra yazacaklarımı okuyunca, iyi ki o zamanda kadın olmamışım diye sevineceksiniz. Hadi biraz geriye gidelim ve tarihin tozlu yapraklarının arasından güzellik sırlarını öğrenelim. Ama sakın uygulamayın. Benden söylemesi.

15. VE 17. YY. Arasında Chopine ayakkabılar modaymış. Punto yükseklikleri neredeyse 50 cm civarında olan bu ayakkabıları özellikle soylu kadınlar kullanırmış. Eteklerini tozdan korumak ve daha heybetli durmak için. Ancak bu ayakkabılarla yürümek o kadar da kolay olmadığından yürürken yanlarında tutunacakları hizmetçileri ile dolaşırlarmış. Günümüz koşullarında hayal bile edemeyiz.

20.yy.başlarında gamze moda olmuş, ve 1923 yılında gamze makinası yapılmış, hatta patenti alınmış. Oldukça acılı ve ağrılı olan bu makinayı uzun süre kullanarak, yanaklarda gamze oluşturulmaya çalışırmış kadınlar. Kulaklara takılan cihazın uçları yanağa baskı uygulayarak çökmesini sağlıyormuş. Enteresan.

Rönesans devrinde bana çok garip gelen bir şey moda olmuş, kirpiksiz gözler ve çok açık alınlar, bu uğurda kadınlar, alın çizgilerindeki saçları biraz içeriden traşlayıp, kirpiklerini cımbızla tek tek koparıyorlarmış.Ne büyük acı!

Sıra geldi damarlara, 17.yy ortalarında dekolte ve boyunda mavi damarlar moda olmuş ve kadınlar kalemle kendilerine damarlar çizmişler. Bundan sonra yazacaklarımın yanında bu hiçbir şey.

Bir dönem Avrupa’da kadınların kozmetik kullanımı yasaklanmış. Kadınlar, ruj için dudaklarını ısırıyor. Allık için yanaklarını sıkıyorlarmış.

Sıkı durun Güzellik için arsenik içiyorlarmış, cilde canlılık ve kırmızılık veriyormuş. Elbette zehirlenmiş  ve troid hastası olmuşlar.  Sonra beyaz ten modası çıkmış, bu sefer arsenik ve kurşunu karıştırarak bir  ürün elde etmişler ve gerçekten cildi bembeyaz yapmış ancak sonradan ten rengini sarıya döndürmüş ve geri dönüşü olmamış ayrıca kurşundan zehirlenenler hatta ölenler olmuş.

Gelelim Victoria dönemine,  arsenik ve bakırı karıştırarak yeşil bir renk bulmuşlar, bu yeşilin adı scheele yeşili. Soylular arasında çok tutulan bu renk, elbiselerde yoğunlukla kullanılmış, ancak boyadaki zehir deriden nüfus ederek bir çok kadının zehirlenmesine neden olmuş. Hatta evlerini bu boya ile boyayanlar olmuş, çoluk çocuk zehirlenmişler.

 18.yy gelindiğinde benler çok moda olmuş. Makyaj yaparken kadınlar yüzlerine ben kondurmayı ihmal etmiyormuş. Hatta bu benlerin anlamları bile varmış. Yarımay şeklinde gece randevusu, ok şeklinde ki aşk anlamına gelirken dudak üstündeki, yalnız ve evliliğe açığım anlamına geliyormuş.

İncelersek beklide başka garip ama uygulanmış sırlara ulaşabiliriz. Bunları öğrendikten sonra, günümüze bakınca, cildimize uygun ve zararsız ürünlerle yapılan kremler ve hyalüronik asitli dolgular, botolinum toksin yani botoks ve kendi kanımızdan yapılan trombosit serumlar yani prp , ne kadar da masum ve çekici geliyor.

Sağlıklı ve güzelliklerle dolu bir hafta dilerim.

 

 

 

Yorumlar