PENCERELER KAÇMAK İÇİNDİR

Beş pencere var..

Birinden palmiye el sallıyor. En büyüğünden  yeşil, küçük  narların tatlı salınımlarını izliyorum. Kalan ikisinden de zeytin dalları uzanıyor içeriye. Begonvil hepsiyle hemhal!. Tatlı bir imbat bütünlüyor tabloyu.

Epikür oturuyor karşımda. Kapmış getirmiş Dionysos’u yanında!. Vatansız bir çupradan parçalar tabaklarımızda. Kadehler kırmızıya boyanmış; illaki balıkla beyaz olacak değil ya!. Dionysos’tan icazetliyiz icabında. Olur mu dedik;  ‘ olma mı ‘ dedi..

Beş pencere var.. Dördünden fena halde Ege sızıyor içeriye..

Kadehler dolup boşaldıkça sohbetin uzantılarında uçuyoruz adeta!. Sandima’dan el sallayıp Yalıkavağa ve Karya’ya, doğru Stratonikeia’ya!.  Kral Antiokhos’a afilli merhabalar çakılıyor haliyle ; kral adammış diyor Dionysos.. Onaylıyoruz, kral adamın eşi Stratonikeia’yı saygıyla selamlarken Epikür’le!.

Urla’da, yazıhanesinin kapısını kilitlerken buluyoruz Necati Cumalı’yı..  ‘ Yorgo’yu da alalım ‘ diyor, ‘ iskelededir ‘..  Attila Ağabeyimiz iniyor son minibüsten.  ‘ Balıkçılar adı mavi olan bir yolculuğa hazırlanıyorlar ‘ deyince; gerisin geriye Karya!. Heraklia’da Herodot katılıyor kafileye!.

Üç kişi çıktığımız yolculuktan … Ben sabahları severim oldum bittim, Sabahları, çocukları, bütün başlangıçları…”   Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başıve eşi Stratonikea Yengemizi başbaşa bırakıp ) yedi kişi olarak dönüp atlıyoruz Balıkçı’nın teknesine.. Epikür, Dionysos, Necati ve Attila Ağabeyler, Seferis ,Üstad Herodot ve bendeniz.. Onbir kişiyiz gari!.

Balıkçı, Sabattin Ali, Bedri Rahmi ve kardeşi Sabahattin Abiden oluşan tayfaya karışıyoruz coşkuyla.. Turgut ve Uluç Reislerin nefesleriyle şişiyor yelkenlerimiz!. Rıhtımdan belli belirsiz el sallayan İsmetula’nın resmi kazınıyor belleklerimize.. Demir alıyoruz vira bismillah sesleriyle..

Yemek masasında ilk olarak Epikür atılır :  ‘’ Bilginin amacı; insanı bilgisizlik ve boş inançlardan, Tanrı ve ölüm korkusundan kurtarmaktır. Bu olmadan mutlu olmaya imkan yoktur ‘’

Dionysos ağızını sol elinin üstüyle silip ‘’ Çal’lıyım ben. Şarabın eyisi Bekilliden çıkaa gadeşlik ‘’ diye Epikür ve ortamla alakası olmayan bir cümle ifrazatında bulunur..

Kaplumbağa kabuğundan imal, daire şeklinde gözlüklerinin ardından Sabahattin Ali çakmak çakmak bakar; bakmakla kalmaz haykırır :  ‘’ Ama unutma! Taş duvarlar arasındaki karanlığımın senden başka penceresi yok ‘’.  ‘ Abi öpüceem ‘ deyip atılıyorum yanaklarına!.. ( Yazımın çıkış noktası pencere ya! )

Bedri Rahmi ağır abi. Gözler ve kulakların kendisine çevrildiğinin ayırdında, üzerine basa basa fısıldıyor adeta :  ‘’ Mutluluk resim gibidir. Onun tadına varabilmek için biraz uzaklaşmam gerek. Çok yakınındaysan her şeyi iyi göremezsin ‘’..

Necati Ağabey rakı istediğini belirtir bir dokunuşla Balikçı’ya dürterken  ‘’ Fakiriz. Fakiriz ama iyi insanlarız ‘’ cümlesini hediye ediyor..

Kızıl şarabın üzerine rakının beyazlığı.. Yetmedi gecenin laciverti, denizin bi acayip kokusu!.

Beş pencere vardı!. Dördü yaşamı müjdelerken birinden kapkaranlık bir irin akmaktaydı!. Kalktım, kapattım fitne akan pencereyi..

Cevat Abim, İsmetula!. Begonviller hala açıyor.. Begonviller hala pencerelerden içeriye doğru taşıyor..  Tuhaf bir yarış var zakkumlarla aralarında; açıyorlar da açıyorlar…

Yorumlar