Anasayfa /  Politika /  Saadet partisi

Necdet Gökçınar: İstanbul Yeşilçam edebiyatıyla yönetilemez

Saadet Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Necdet Gökçınar’dan Millî Gazete’ye önemli açıklamalarda bulundu. Necdet Gökçına. Cenab-ı Hakk’ın verdiği nimetleri servete dönüştürüp insanların saadeti için hizmete yönelteceğiz.

Abone ol
Abone ol 10 Haziran 2019 14:45

Necdet Gökçınar: İstanbul Yeşilçam edebiyatıyla yönetilemez

Saadet Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Necdet Gökçınar’dan Millî Gazete’ye önemli açıklamalarda bulundu.  Saadet Partisi’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Necdet Gökçınar, yaklaşan İstanbul seçimlerini ve İstanbul’un Milli Görüş belediyeciliğiyle kavuşacağı hizmetleri Millî Gazete’ye değerlendirdi.

16 milyon nüfusuyla Türkiye’nin en büyük metropol kenti olan, coğrafi ve jeopolitik konumuyla da dünyanın başkenti olarak anılan İstanbul’da, 23 Haziran’da yeni büyükşehir belediye başkanını seçmek üzere yeniden sandıklar kurulacak. 31 Mart seçimlerinde büyük tartışmalara yol açan ve muammaya dönen büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinde nasıl bir sonuç çıkacağı merakla beklenirken partilerin adayları da çalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyor. Saadet Partisi’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Necdet Gökçınar’la; İstanbul’u, şehrin sorunlarını ve çözüm yollarını, Milli Görüş belediyeciğini konuştuk. 

Efendim öncelikle sizleri kendi ifadelerinizle tanıyabilir miyiz? Saadet Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Necdet Gökçınar kimdir?

Necdet Gökçınar, 1952 Ankara doğumluyum. Aslen Kırşehirliyim. Elektrik-elektronik yüksek mühendisiyim. 1969 yılında üniversite eğitimi için İstanbul’a geldim. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Fakültesi’nde lisans ve yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Geldiğimden itibaren çok sevdiğim İstanbul’u okul sonrası da bırakamadım. Ankara’ya dönmek istemedim. Fakat rahmetli Erbakan Hocamızın 1976 yılında Ankara’da ağır sanayi yatırımları vardı ve genel başkanımızın ‘burda hizmet var gelin’ daveti üzerine Ankara’ya dönerek Hocamızla birlikte çalışmaya başladım. 4 yıl boyunca Erbakan Hocamızın “Sanayi nasıl yapılır? Nasıl kalkınılır?” diye rahle-i tedrisatından geçtik. Tabii bu işten rahatsız olan çevreler hükümeti bozdular. Hükümet bozulunca şirketler de fonksiyonlarını kaybetti. Ben de tekrar İstanbul’a döndüm. 1981’den beri İstanbul’dayım. 1992 yılında Refah Partisi İl Yönetim Kurulu üyesi, daha sonra il başkan yardımcısı oldum. İstanbul’da uzun yıllar ticaretle uğraştım. 2018 yılından itibaren Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Dr. Abdullah Sevim tarafından il başkan danışmanı olarak görevlendirildim. 31 Mart yerel seçimlerinde de şahsım Saadet Partisi İstanbul büyükşehir belediye başkanı olarak gösterildi. Seçimlerin tekrarlanması kararı üzerine yeniden İstanbulluların karşısına Saadet Partisi’nin adayı olarak çıktım.

31 Mart’ta gerçekleşen yerel seçimin sonuçları İstanbul’da büyük tartışmalara neden oldu. Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim iptali kararını ve İstanbul’da yeniden seçime gidilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İstanbul’da seçimin iptal edilmesi kararı tamamen hukuksuz bir karar. Karar hukuka sığmadığı gibi akla, mantığa ve geleneğe de sığmıyor. Siz böyle bir şeye 250 sayfa değil, 500 sayfa da yazsanız bunu gerekçelendiremezsiniz. Çünkü karar aziz milletimizin vicdanında bu yer bulmadı, tepkiyle karşılandı. Bu karar, bugün YSK’yı böyle bir karar verdiği için tebrik eden Cumhurbaşkanı’nın partisindeki insanların ve AKP’ye oy verenlerin vicdanlarında dahi bir çentik açmıştır. Bizim insanımız feraset sahibidir, böyle haksızlıklara prim vermez. Saadet Partisi olarak bizim bir özelliğimiz var, ortada haksızlık, kanunsuzluk var mı ona bakarız. Biz Milli Görüşçüler, efendim burda adaletsizlik var ama bize ne, mağdur olan bizden değil diyemeyiz. Partinin adını adalet koyarak adaletli olunmaz. Adalet, uygulanabilecek bir şeydir. Sonuç olarak YSK’nın bu kararı haksız bir karardır. Hatta bu kararı, ilerde çocuklarımız yakın tarihimizi okurken acı bir tebessümle simsiyah bir sayfa olarak okuyacağı bir karar olarak değerlendiriyorum.

İSTANBUL YEŞİLÇAM EDEBİYATIYLA YÖNETİLEMEZ

31 Mart seçimlerinde şunu gördük, ‘İstanbul benim aşkım, sevdam’ böyle bir edebiyat peydah oldu. Bazen kendimi Yeşilçam platolarında hissediyorum. İstanbullu hemşehrilerime sesleniyorum. Bunlardan etkilenmeyin, bıçak kemiğe dayandı. Milli Görüş’ün umdeleri var. Cenab-ı Hakk’ın verdiği nimetleri servete dönüştürüp insanların saadeti için hizmete dönüştürüyoruz. Hakikat çıplak gezmeyi sever. İstediğin kadar gizle, ortaya çıkar. Saadet Partisi dışında bütün oy vereceğiniz adaylar belediyeleri borçlandıracak çünkü zihniyet sağlam değil. Sarıyer Belediyesi’ni CHP yönetmiş, 2018 yılında 590 milyon 299 bin 616 TL borç yapmış. Asıl facia ise şu ki, senelerdir AKP tarafından yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 26 milyar 760 milyon 454 bin borcu var, tabii sadece borçları söylüyorum. Yanlarında faizleri de var. Sayıştay raporlarındaki bilgileri söylüyorum. CHP adayının yönettiği Beylikdüzü’ne bakalım; 2018 yılında 482 milyon 290 bin 250 TL borçlanmış. Şimdi ey İstanbullu; mağdurum diyorlar diye bu belediyeleri borca sokanlara mı oy vereceksin, yoksa bana mı oy vereceksin?

BELEDİYELERİ BORCA SOKANLARA OY VERMEYİN

YSK’nın seçim kararı sonrası AKP’nin adayı Binali Yıldırım ve CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu üzerinden her iki tarafın da mağduriyet algısı oluşturma çabası var. Bir açıklamanızda ‘Oy verirken mağduriyete bakılmaz, başkan seçmenin başka kriterleri var’ diye bir ifade kullanmıştınız. Nedir o kriterler? İstanbullular yeni başkanını seçerken hangi kriterleri dikkate almalı?

Bir kere mağduriyet seçim kriterlerinden biri değildir. Öyle olsaydı en çok mağdur edilen benim. Mağduriyet yarıştıracak değilim, sadece zihin açmak için söylüyorum. Ben Saadet Partisi İstanbul büyükşehir belediye başkanı adayı olduğum için benim oğlumun işine son verildi. 3 yıldır Borsa İstanbul’da çalışıyordu, performansı da oldukça iyi olmasına rağmen askerden döndükten sonra işten çıkarıldı. 5 milyon işsiz gencimizin olduğu ülkemizde ben oğlumun işsiz kalmasını gündem yapacak değilim. Yalnız olayın basında farklı şekillerde yer alması dolayısıyla olayın doğru anlaşılması için bazı açıklamalar yapma gereği duyduk. Biz bunu konuşurken İGDAŞ’ın dosyalarını takip eden avukat olan diğer oğlumun kurumla yaptığı sözleşme, hiçbir gerekçe gösterilmeden İGDAŞ tarafından iptal edildi. Bunu ilk defa size söylüyorum. Benim aziz hemşerilerim beni yanlış anlamasın, ben asla mağduriyet yapmıyorum. Kafalarınızdaki boşlukları doldurmak için, sandığa giderken nasıl bir zihniyetle karşı karşıya olduğunuzu bilin diye söylüyorum. Ben sadece böyle bir üslubun İstanbul’da yaşanıyor olmasından üzüntü duyuyorum.

İSTANBULLULARIN ÖNCE HUZURA İHTİYACI VAR

23 Haziran seçim propagandanızı ‘İhtiyacımız var’ sloganı ve ‘Huzur’ konsepti üzerine oluşturdunuz? Efendim İstanbulluların nelere ihtiyacı var? Sizden dinleyebilir miyiz?

Seçim çalışmalarımızda arazide gördüğümüz şeylerden örnek vereceğim. İstanbullulara neye ihtiyacınız var diye sorduğunuzda köprüye, betona diyen çok az çıkar. İnsanlarımız benim huzura, adalete, özgürlüğe ihtiyacım var diyor. 23 Haziran seçimleri için hazırladığımız bu konsept toplumun bu yapısına çok uygun araştırılarak bulunmuş bir konsepttir. Bunun en başına da “huzur”u koyduk. Bu seferki konseptimiz bu.

İŞLERİ EHLİNE TESLİM EDECEĞİZ

Başkan seçildiğiniz takdirde İstanbulluların hayatını kolaylaştıracak hangi adımları atmayı ve hangi projeleri hayata geçirmeyi planlıyorsunuz?

Sorunları çözmeye İstanbulluların en çok sıkıntı yaşadığı meselelerden başlayacağız. Su, doğalgaz tüketimi, trafik sorunu öncelikle çözülecek meseleler. Master trafik planlaması yapacağız. İşinin ehli mühendisleri çalıştıracağız ve biz de başında duracağız. Trafik sorununun kaynaklandığı sebepler olarak şunları tespit ettik. Araç çokluğu, planlama eksikliği ve altyapı inşaatları. Araç çokluğu sorununu düzeltmek için toplu ulaşımı konforlu hale getireceğiz. Bu uygulamayla vatandaş trafiğin keşmekeşinde boğulmayacak. İkincisi planlama; yol birleşimlerini ayarlayıp yığılmalarını önleyeceğiz. Zincirlikuyu’dan birinci köprüye giderken trafikte yığılma oluyor. Neden? Beşiktaş’tan gelen trafik orada birleştiği için. Hem araç sayıları artıyor hem de birleşme açıları uygun ayarlanmadığı için araçlar birbirine vurmamak için trafik yoğunluğu oluşturuyor. Fermuar sistemi dediğimiz uygulamayla bu noktalarla ilgili trafiği önemli ölçüde rahatlatacak çalışmalarımız olacak. Hemen kazmayı küreyi sallamayacağız, inşaat önceliğimiz olmayacak, planlamaya öncelik vereceğiz. 

İSTANBUL’DA HUZUR KENTLERİ İNŞA EDECEĞİZ

Kentsel dönüşüm bir binayı yıkıp yerine başka renklisini yapmak değildir. Adı üstünde ‘kent’ inşa edeceğiz. Kent yaşamında; çocuk oyun alanı ister, evin babası otopark ister, evin annesi suyunun düzgün akmasını ister, binalar sokaklar altyapı ister. İstanbul içinde huzur kentleri oluşturacağız. Bunu nasıl yapacağız, İBB’nin bütçesindeki 26 milyar küsur israfı keserek yapacağız. Gelirimiz giderimiz dengelenecek, bütçede açık olursa borç olur, borç olursa faiz olur. Biz buna müsaade etmeyeceğiz. Belediyenin bütçesini denk bütçe yapacağız. 1996’da Erbakan Hoca başbakanken nasıl yaptıysak yine yaparız. Milli Nizam’dan beri prensiplerimiz var. Milli Görüş işte budur. Bu bir zihin açılmasıdır. Bütün seçmenlerimizi düşünmeye davet ediyorum.

31 MART’TA 500 BİN AKP’Lİ PARTİSİNE OY VERMEDİ

Parti tabanımızı etki altına almaya çalışan AKP zihniyetine ben bir şey hatırlatmak istiyorum. Siz Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oluyorsunuz, farkında değilsiniz. 500 bin AKP’li bu seçimde partisine oy vermedi. Neden? 17 yıl boyunca size oy yağdıranların oğlunu kahve köşesine attınız, babaya da üç kuruş emekli maaşı verdiniz, adam aç geziyor. Neden sana oy versin? Biz gelmezsek onlar gelir diyerek millete korku yayıyorsunuz. İstanbul’a sizin yaptığından daha kötü kim ne yapabilir? Allah’ın izniyle öyle bir çalışma yapacağız ki, herkes memnun olacak. Adalet, Adil Düzen öyle bir ihtiyaç olmuş ki su gibi, hava gibi aranır olmuş artık. Coğrafyamıza, Irak’a, Suriye’ye bakalım. Zulüm, adaletsizlik, açlık… Peki ABD’dekiler çok mu mutlu? Homeless diye tabir ettikleri evsizler, kapitalist sistemin getirdiği son nokta. 300 milyon nüfusun 45 milyonu  homeless yani evsiz. Kışın sokaklarda donmasınlar diye de metroda yatırılıyorlar. İşin peşinden koştukları, medeniyet dedikleri bu. Aman ha, biz yüzyıllarca dünyaya medeniyet öğretmiş bir milletiz. 23 Haziran’dan itibaren başımızı kaldırıp zihnimizi temizleyelim ve önümüze bakalım.

İSTANBUL’UN SORUNLARINI SAADET PARTİSİ’NİN ADİL DÜZEN FORMÜLÜ ÇÖZER

Cumhurbaşkanı’nın ‘İstanbul’a ihanet ettik’ sözleri hâlâ hafızalarda tazeliğini koruyor. İstanbul’da dikey yapılaşma, şehrin adeta betona gömülmesi ve yeşil alanların tahrip edilmesi İstanbulluların canına tak etmiş durumda. Belediyecilikteki bu kötü gidişatı düzeltmek için neler yapılabilir?

İstanbul’da ürkütücü olan şey, maalesef kalıcı tahribat oluşturan yapılar. Zeytinburnu sahildeki ürkütücü yapıları nasıl düzelteceğiz? Nesiller kim yapmış bunu diye seyredecek. Yapacağımız şu, İstanbul’da imar planları yeniden düzenlenecek, ehil insanların eliyle hazırlanacak ve hiç delinmeyecek. Benim orda akrabam var, amcamın oğlu var, bir kat fazla attıralım diye asla taviz verilmeyecek. Bizzat işin başında ben duracağım ve halk hesabını benden soracak. Güngören ilçemizde 14 bin 500 binadan 7.300 tanesi riskli bina ve acil yıkılması gerekiyor. Bu binaların içinde insanlar oturuyor. Araba koyacak yer yok, adım atacak yeşil alan yok. Orda çocuk nasıl büyüyecek? Bu sorunları düzeltecek formül Saadet Partisi’nin Adil Düzen formülüdür. İstanbul’umuzu bu risk altında tutamayız. Çünkü şehrimiz bir deprem tehdidi altında. Tabii ki temenni etmeyiz ama ne zaman ne olacağı bilinmez. Bu kangren olmuş yapıyla oradaki insanları kurtarmaya bile gidemeyiz.

Bizim tabanımızı etkilemeye çalışan iktidar, kendi seçmeninden oy alamıyor

Parti tabanımızı etki altına almaya çalışan AKP zihniyetine ben bir şey hatırlatmak istiyorum. Siz Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oluyorsunuz, farkında değilsiniz. 500 bin AKP’li bu seçimde partisine oy vermedi. Neden? 17 yıl boyunca size oy yağdıranların oğlunu kahve köşesine attınız, babaya da üç kuruş emekli maaşı verdiniz, adam aç geziyor. Neden sana oy versin? Biz gelmezsek onlar gelir diyerek millete korku yayıyorsunuz. İstanbul’a sizin yaptığınızdan daha kötü kim ne yapabilir? Allah’ın izniyle öyle bir çalışma yapacağız ki, herkes memnun olacak.

İki oğlumun işiyle oynandı ama mağdur edebiyatı yapmak bize yakışmaz

Bir kere mağduriyet edebiyatı seçim kriterlerinden biri değildir. 5 milyon işsiz gencimizin olduğu ülkemizde ben oğlumun işsiz kalmasını gündem yapacak değilim. Mağduriyet yarıştıracak da değilim, sadece zihin açmak için söylüyorum.

Ben aday olduktan sonra 3 yıldır Borsa İstanbul’da çalışan ve performansı oldukça iyi  olan oğlumun işine son verildi. Diğer taraftan İGDAŞ’ın dosyalarını takip eden avukat olan diğer oğlumun kurumla yaptığı sözleşme, hiçbir gerekçe gösterilmeden İGDAŞ tarafından iptal edildi. Bunu ilk defa size söylüyorum.


Yorumlar