Kehribar nedir, nerelerde kullanılır? Kehribar taşının özellikleri
Bayburt'ta yıllarca kömür ve çıra sanılarak yakılan maddenin aslında kehribar taşı olduğu ortaya çıktı. Gündemdeki haberler ardından kehribarın anlamı ve kullanım alanları bir kez daha merak konusu oldu. Peki, kehribar nedir, nerelerde kullanılır ve kehribar taşının özellikleri neler?
Abone olKehribar, çamgiller (Pinaceae) familyasından, bir çam türü olan Pinus succinifera ağaçlarının fosilleşmiş reçinesidir. Toplumlarda bazı süs eşya yapımında kullanılan açık sarıdan kızıla kadar çeşitli renklerde yarı saydam, kolay kırılabilen ve bir yere gömüldüğü zaman ufak cisimleri kendine çekme özelliği kazanan bir fosildir. Baltık Denizi'nden (Rusya, Polonya) çıkarılan kehribar, yüzyıllardan beri kadınların süs eşyalarından en gözde sayılan taşlardan biri olarak benimsenmiştir. Parlaklık ve renk açısından onu hiçbir saydam taş ile kıyaslamak mümkün değildir. Kehribara yapışan fosilleşmiş böcekler, yabani bitkilerin fazla oluşu, diğer taşlarda görülmeyen önemli özelliklerdendir.
Dünya kehribar yataklarının %90'ı Rusya'nın Kaliningrad
Bölgesinde bulunmaktadır. Avrupa'da kehribar yatakları en çok
Rusya, Ukrayna, Romanya, İsveç, İngiltere, Hollanda ve Sicilya'da
görülmektedir. Kehribar ortalama 25 ile 40 m arasında değişen bir
derinlikte ve eski devirlerde meydana gelen denizaltı
çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar şeklinde
bulunmaktadır. Buna mavi toprak denilmektedir. Bu kehribarın ikinci
vatanıdır. Birinci vatanı ise bugünkü İskandinav ve Polonya Baltık
Denizi'nin büyük bir kısmını içine alan sahalardır. Buralarda bir
zamanlar büyük ormanların bulunduğu tahmin edilmektedir. Kıtalar
arasındaki büyük değişikliklerin sonucunda bu bölgeler sular
altında kalmış ve uzun seneler sonucu toplanan çam sakızı kütleleri
deniz suyuyla sürüklenip gitmişti. Bunlar üzerine kum ve çakıl
taşlarının kaplanması ile mavi toprak olarak bilinen tabaka hasıl
olmuştur. Yapılan tetkikler sonucunda ilim adamlarının verdikleri
kararlardır.
Çok beğenilen bu süs eşyası yanında, kullanılan taşın içindeki
böcek, yaprak ve çiçek kalıntıları hiçbir zaman bozulmayacak
şekilde mumyalanmıştır. Bunlar eski devirler hakkında aydınlatıcı
bilgilerin edinilmesine yardımcı olmaktadır. Kehribarda deterpenik
reçine asitleri, rezenler ve biraz uçucu yağ bulunur.
Kehribardan çeşitli kadın eşyaları yanında, tespih ve ağızlık da
yapılmaktadır. Eskiden uyarıcı ve antispazmodik olarak da
kullanılırdı. Bugün ilaç olarak da kullanılmaktadır. Türkiye'de
kehribar genellikle gösterişli tespih yapımında
kullanılmaktadır.
KEHRİBAR KULLANIM ALANLARI
Eskiden tıpta şöhrete ve epeyce kullanım alanına sahip olan amber
bugün bu amaçla kullanılmaz. Geçmişte saflaştırılmış amber yağı
isteri ve boğmacada kullanılmıştır. Aynı zamanda ilkçağdan bu yana
güzel koku imalatında da kullanılmıştır. Amber, Anadolu'da da
yaygın olarak kullanılmaktadır. Amber mürekkep imalatında da
kullanılmaktadır. Kehribar olarak da bilinmekte ve takı yapımında
sıklıkla kullanılmaktadır.
Antik Romada çeşitli hastalıklara karşı (akıl hastalıkları)
koruyucu olarak kullanılmıştır. Kehribar tozu ile bal karışımının
boğaz, kulak ve göz rahatsızlıkları için, suyla içilen kehribar
tozunun ise mide hastalıklarına iyi geldiği düşünülmekteydi. Türk
bilim adamı İbni Sina, kehribarı birçok hastalığa ilaç olarak
niteliyordu. Doğu ülkelerindeki inanışa göre, kehribar dumanı ruhu
güçlendiriyor ve cesaret veriyordu.
Çin'de, succinic asit ve haşhaşdan yapılan şurup sakinleştirici ve
ağrı kesici olarak kullanılıyordu. Orta Çağ'da, sarılığın
iyileştirilmesi için kehribar taneleri taşınırdı. Vücut zayıflığına
ve cildin sağlıksız rengine bu sarı taşın sihirli güçlerinin engel
olacağına inanılıyordu. Doğumu çabuklaştırdığı, yılan ısırmalarına,
diş ağrısına, romatizmaya çare olduğu düşünülüyordu. Oleum Succini
(Kehribar yağı), balsamum succini (Kehribar balzamı), extractum
succini (Kehribar ekstresi) o dönemlerde reçetelerde sık sık
kullanılmıştır. Prusyalılarda böbrek taşı rahatsızlıkları için
kehribar reçetelerini kullanmışlardır.
Litvanya'da ölen kişinin ardından kehribar tütsü yakılarak, şeytani
ruhların bedenden uzaklaşmasına ve iyi ruhların çağrılmasına
çalışılırdı. Yeni doğan bebeklerin ise tütsülenerek hızlı büyüyüp
yetişmesine, yeni evlilerin ise mutlu yaşayıp, savaşa giden
erkeklerin zaferle dönmelerinin sağlanmasına çalışılırdı. I. Dünya
Savaşı'na kadar kehribar hala bazı hastalıkların tedavisinde
kullanılmaktaydı. Votka ve kehribar parçalarından yapılan karışımın
erkeklerde cinsel gücü arttırdığına inanılıyordu. II. Dünya
Savaşı'na kadar, özellikle Almanya'da kehribar tesbihler bebeklerin
üzerine konularak, dişlerinin acısız ve güçlü çıkması sağlanmaya
çalışılırdı. Bugün Litvanya'da hala birçok kadın, parlatılmamış
kehribardan yapılmış kolyelerle guatrdan korunmaya
çalışırlar.