Anasayfa /  Politika /  Mhp

Devlet Bahçeli'den İlker Başbuğ'a çok sert cevap!

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 'Zeytin Dalı harekatı siyasete alet edilmemelidir' diyen eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a sert bir dille yanıt verdi.

Abone ol
Abone ol 13 Şubat 2018 13:41

Bahçeli,"Partimizin Afrin üzerinden siyasi plan içinde olduğunu iddia edenler, küstah ve karakter yoksunudur. Sayın İlker Başbuğ'a sormak lazımdır. Afrin'i siyasete malzeme edenler kimdir ya da kimlerdir? İşbirlikçi emellere laf etmeyenler neden gocundular? Siyaset beka mücadelesini konuşmayacak da neyi konuşacaktır? Nesli tükenen balinaları mı anlatalım?" ifadesini kullandı.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM grup toplantısında açıklamalarda bulundu.

Afrin'deki terör hedeflerine yönelik başlatılan Zeytin Dalı Harekatı'nın ilk şehidi Musa Özalkan’ın, şehit olmasından bir gün sonra emekli ikramiyesine ve aracına haciz konulmasının talep edilmesine ilişkin Bahçeli, “Musa Özalkan’ın şehadete yürümesinden bir gün sonra emekli ikramiyesine ve otomobiline haciz koymak için girişimde bulunulmasını derin bir üzüntüyle öğrendim. Bu ayıp ve çirkinliğe ortak olanları şiddetle lanetliyor, buna teşebbüs eden çürümüşlerin adaletin yüz karaları, hukukun utanç kaynakları olduğunu açık seçik ifade ediyorum. Şehide haciz millete hıyanettir. Bu hacir altındaki hayasızların mutlaka cezalandırılmaları da şühedaya vefanın gereğidir” ifadelerini kullandı.

HDP 3. Olağan Büyük Kongresine ilişkin de bir değerlendirmede bulunan Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Zeytin Dalı Harekatı sürerken, geçtiğimiz Pazar günü, Ankara’da PKK’nın ileri karakolu, siyaset şubesi HDP’nin 3’üncü Olağan Kongresi yapılmıştır. Türkiye’nin beka mücadelesi verdiği esnada, Ankara’da teröre destek verilmiş, PKK/PYD ve bebek katili selamlanmıştır. Bunun adı tam anlamıyla vatana ihanet, millete hakarettir. Bölücü terörün siyasi taşeronu HDP’nin bir eşbaşkanı Afrin’deki hainleri kast ederek, ‘halk kendini savunuyor, kendini koruyor’ diyecek kadar gözü ve vicdanı kararmıştır. Suçlular övülmüş, suç alkışlanmıştır. Cezaevinde çürürken mesaj gönderen eski eşbaşkan ise HDP’nin, AK Parti-MHP’nin kurmak istediği faşist Türkiye’nin partisi olmadığını zırvalamıştır. Bunların zaten parti olmadığını biliyorduk ama şunu da çok iyi biliyoruz; asıl faşist, asil ırkçı belli ve meydandadır. Bir yanda millet şehitlerine ağlarken, diğer yanda terör yandaşları, Ankara’nın göbeğinde, sanki kutlama yapar gibi, halaylar çekmiş, oyun havaları çalmışlardır. Zeytin Dalı Harekatı aleyhine açıklamalar yapılmıştır. Üstelik bu harekatta sivillerin katledildiği alçakça iddia edilmiştir. Afrin’i ve Kandil’i, Ankara’ya taşımaya kalkışanları hukuk devletinin ilke ve esaslarıyla tanıştırmak, işledikleri suçları burunlarından getirmek Türk milletine şeref ve namus borcudur. Şehitler toprakta, kan tutkunları, kanlı saldırıların taraftarları ihanet nöbetindedir. Bunlar yaptıklarının bedelini mutlaka ödemelidir. Ankara’da sahnelenen melanet ve rezaletler terör figüranlarının yanına bırakılmamalıdır. Ne ibretliktir ki HDP kurultayında onca provokasyon, onca hıyanet vuku bulurken, katılımcı CHP’liler yerlerinden kımıldamamış, kepazeliklere tepki göstermemişlerdir. CHP ile HDP alenen pişti olmuş, aynı kazanda kaynamışlardır. Boşuna söylemiyorum; ha CHP, ha HDP; ha CHP, ha İP, FETÖ, PKK/PYD; bunlar arasında herhangi bir fark yoktur. Dün bir gazetede mülakatı yayımlanan Sayın Kılıçdaroğlu, ‘HDP ile de beraber olacak mısınız’ sorusuna ‘hayır’ dememiş; demokrasiyi, insan haklarını savunan herkesle beraberlik iradesini göstererek bir kez daha çuvallamıştır. Nitekim malumunun ilanını ve kendisine yakışanı yapmıştır. Afrin’e girilmesin diyen CHP Genel Başkanı, acaba PYD/YPG’li kan ve kader ortaklarıyla ne zaman buluşacaktır? Teröristlere destek açıklaması yapan peşmergeyle nerede kavuşacaktır?”

Bahçeli, “Baksanıza, Fırat’ın doğusundaki bazı gruplar bile YPG’ye cinayet yardımı için seferber olmuşlardır. ABD Savunma Bakanının bazı grupların Afrin’deki operasyonlar sebebiyle dikkatlerinin dağıldığını söylemesi bir kaygının, bir korkunun, dahası bir işbirliğinin vesikasıdır. Suriye Demokratik Güçleri isimli terör şemsiyesi içinde yer alan bir Hristiyan örgüt, Deyrizor’dan ayrılıp Afrin’e hareket etme kararı almıştır. Elbette gelecekleri varsa görecekleri vardır; nitekim ya bir bombadır ya da alınlarında şak patlayacak bir kurşundur” dedi.

Afrin’de terör örgütlerine karşı başlatılan Zeytin Dalı Harekatı'nı sekteye uğratmak maksadıyla açık veya örtülü faaliyetlerde de bir artış gözlemlendiğini sözlerine ekleyen Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Her gün gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında Afrin konuşulmakta, sözüm ona birbirinden uzman kişiler Zeytin Dalı Harekatı'nı yorumlamaktadır. Eline sazı alan operasyon uzmanı kesilmiş, ağzı olan değerlendirmeler yapmıştır. Cevabı aranan şu soruya bakar mısınız; bu operasyon 3 Kasım 2019’da yapılacak Cumhurbaşkanı Seçimi’ni nasıl etkilermiş? Hangi partilerin oyları artar, hangi partilerin oyları azalırmış? Hangi liderler çıkışta, hangileri inişteymiş? Böylesi arayış içinde olan, sorgulamalar yapan vicdansızlar; Hiç mi utanmanız kalmadı? Hiç mi edepten nasibinizi almadınız? Milletimizin vicdanını sızlatmayı bırakın artık. Size göre toprağa düşen şehitlerimiz kaç oy eder? Size göre milletimizin yüreğine düşen ateşin ederi yüzde kaçtır? Size göre Mehmetlerimiz bu operasyondan sonra seçim pusulasında kaçıncı sırada yer alır? Zilletten vazgeçin, zehirli dilinizi kesin. Enerjinizi Zeytin Dalı Harekatı üzerinden yaptığınız sinsi sandık planlarıyla heba ve israf etmeyin. Partimizin, Afrin üzerinden siyasi plan içinde olduğunu iddia edenler de en hafif tabirle küstah ve karakter yoksunudur. Neymiş, Zeytin Dalı Harekatı siyasete alet edilmemeliymiş. Asker operasyondayken siyaset doğru değilmiş. Bunu söyleyen Genelkurmay eski Başkanı Sayın İlker Başbuğ’a sormak lazımdır, Afrin'i siyasete alet eden kim ya da kimlerdir? Kimi kast ediyorsunuz? PKK/PYD/YPG üzerinden siyaset yaptığını zanneden işbirlikçi emellere laf etmeyenler neyden gocunmuşlardır? Askerimiz operasyondayken, PYD’ye selam gönderip cesaretlendirenlere tek söz etmeyenlerin maksadı nedir? Siyaset, beka mücadelesini konuşmayacak da neyi konuşacaktır? Fok balıklarının nasıl yaşadığını mı, yoksa nesli tükenen balinaları mı anlatalım? Neyi konuşalım? Kuş ve böcek türlerinden mi bahsedelim? Tanzanya’daki Serengeti Parkı’ndaki safarileri mi izleyelim? Leylekler ne zaman gelir, kırlangıçların yuvaları nerededir; bunları mı mesele yapalım? Var oluş-yok oluş mücadelesini siyaset dert etmeyecekse, söyleyiniz bana, neyi dert edecek, neyi dert etmesi beklenecektir? Siyaset onunla ilgilenmesin bununla ilgilenmesin, şuna bakmasın, buna yorum yapmasın değerlendirmesi ucuz, savruk, sakat bir yaklaşımdır. Ülkemizin bugün karşı karşıya kaldığı ağır meseleler sonucunda mum gibi erimiyorsa insan, yanıyorum dememelidir. Yanmaktan korkuyorsa kişi, vatan ve millet aşkıyla kavrulmaya talip olmamalıdır. Ya yürekli davranacağız ya da kor barındıracak bir yüreğe sahip olacağız. Bizim anlayışımız böyledir. Güvendiğiniz dağlara kar yağdığında en güzel çare, dağ ile karı baş başa bırakmaktır. Gün gelip karlar eridiğinde, dağ yolunu gözleyince, en güzel cevap başka dağdan olan biteni ibretle izlemektir. Biz sabrediyoruz, samimiyetle gelişmeleri takip ediyoruz. Nitekim sabretmek öylece durup beklemek değil, öngörü sahibi olmak demektir. Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü, kargaya bakıp bülbülü, ihanete bakıp sadakati tahayyül edebilmektir. Yaptığımız ve yapacağımız budur. Bize göre TSK’nın başında hali hazırda değerli bir komutan vardır ve fiilen de olsa ikincisine gerek yoktur. Kaldı ki ülkemizin bugünkü ateşle çevrili ortamında, Genelkurmay Başkanı’nı 221 sanığın yargılandığı Genelkurmay Çatı Davasının görüldüğü mahkemeye tanık olarak çağırmak düşüncesizce alınmış bir karardır. TSK’nın beka mücadelesi sürecinde meşgul edilmesi, şu günkü ahval ve şerait içinde isabetli ve dengeli bir karar da olmayacaktır.”

Türkiye’nin, son yılların en meşru ve haklı operasyonunu gerçekleştirdiğini vurgulayan Bahçeli, “Afrin’de, Türkiye’ye yönelen terör tehdidi yüksek güvenlik riskleri doğurmuştur. Bu bölgeden topraklarımıza teröristler sızmakta, güvenlik güçlerimize, masum vatandaşlarımıza saldırmaktadır. Dahası aynı bölgeden Kilis ve Hatay’a teröristlerin attığı roketlerle çok sayıda vatandaşımız yaralanmakta, hayatlarını kaybetmektedir. Afrin bölücülüğün, Kürdistan’ın ve terör koridorunun inşa edilmek istendiği stratejik bir alan olarak karşımızdadır. Terör örgütü PKK/PYD’nin bu bölgedeki varlığı Suriye’nin toprak bütünlüğü için büyük bir sorun haline gelmiştir. Dolayısıyla Afrin bölgesinin teröristlerden temizlenmesi Türkiye’nin ve bölgenin istikrar ve güvenliği için tarihi zorunluluktur. Ne var ki Suriye ile beraber bölgenin huzur iklimini bozmak isteyenler boş durmamış Afrin’in terör yuvası haline gelmesine göz yummuşlardır. Dahası PKK/PYD terör örgütüne verilen silahlar sorunun vahametini artırmıştır. Bölgede bulunan tanklarımıza yönelik düzenlenen füzeli saldırılar tehlikenin boyutunu ortaya koymuştur. Zira bu füze sistemleri ancak gelişmiş orduların sahip olabileceği imkanlardandır. Üstelik sadece var olması yetmez, bu ileri silah sistemlerinin nasıl kullanılacağını bilmek de gereklidir. Bu kapsamda akıllara gelen ilk ülke doğal olarak ABD’dir. Şimdiye kadar teröristlere sayısı beş bini aşan tırlarla silah yardımı ve sevkiyatı yapan ülke ABD olmuştur. Bu silahların içeriğinin Türkiye’den saklanmış olması asıl niyetleri Afrin’de bir kez daha karşımıza çıkarmıştır. Anlaşılmaktadır ki, IŞİD’le mücadele bahanesiyle PKK/PYD’ye verilen desteğin görünen ve gösterilenin yüzünün ötesinde bir amacı vardır. Lafa gelince müttefik ve stratejik ortak olduğunu hatırlayanlar gerçekte ve ne yazık ki Türkiye’yi tehdit eden terör örgütleriyle bir ve aynı kareye girmişlerdir. Şu hazin duruma bakınız ki, Almanya, ülkemize sattığı tankların Afrin’de kullanılmasından rahatsızdır. Ancak aynı Almanya bu tanklara karşı teröristlerce kullanılan bazı füzeleri imal ederek sunan ülkenin kendisi olduğunu da saklamaya ihtiyaç duymamıştır. Türkiye işte böylesine sözde dostlarının olduğu güç şartlarda mücadelesini sürdürmektedir. Bu gelişmeler bir kez daha kimseye muhtaç olmadan kendi milli silah sistemlerimizi geliştirmenin önemine işaret etmektedir. Ve elbette tüm kullanılan silahlar Türk aklının ürünü olmalı, düşman unsurların imkanlarından çok üstün seviyede bulunmalıdır. Bu çerçevede sürdürülen çalışmaların tamamını desteklediğimizi yeri gelmişken ifade etmek isterim. Devamının gelmesi, envanterde bulunan silahların yerlilik oranının mümkün olan en üst seviyeye çıkarılması talep ve beklentilerimiz arasındadır. Elbette Afrin’de sorun ve açmazlar sadece silahlarla sınırlı değildir. Teröristlerin saklandıkları sığınak veya barınakları özellikleri ülkemize kurulan kanlı tuzağın bir başka yönüdür. Hainlerin korunaklı bunkerler, tüneller, beton koruganlar ve hendekler inşa etmeyi müteahhitlik bilgileriyle edinmedikleri aşikardır. Meselenin bu boyutunda da PKK/PYD’li teröristlere bazı ülkelerin danışmanlık hizmeti verdiği ayan beyan ortaya çıkmaktadır. Kalınlıkları 1 metreye varan beton mevzileri PKK/PYD’ye son beş yıl içinde yaptıran kokuşmuş zihniyetin temsilcilerini iyi tanımalıyız. Böylesine güçlü savunma mevzileri oluşturabilmek için ihtiyaç duyulan malzeme ve işçiliğin Suriye’de faaliyet gösteren malum Avrupa ülkelerine ait şirketler tarafından sağlandığı ortadadır” dedi.

Bahçeli, açıklamalarına şöyle devam etti:

“Fransa, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin icra ettiği harekattan duyduğu hazımsızlığı her fırsatta ortaya koymaktadır. Bu ülke Dışişleri Bakanı’nın mesnetsiz iddialarına göre Türkiye’nin düzenlediği harekat uluslararası hukuka aykırıymış. Bu yalana sarılan Fransa’nın samimiyeti yoktur. Almanya perişandır. ABD ise teröristlerle nöbet tutmakta, askeri kamplar açmakta, sözde ordu kurdurmak için çabalamakta, sürekli silah ve cephanelik tahkimatıyla uğraşmaktadır. Çok açık bir şekilde ifade etmeliyim ki, Türkiye Afrin’de yedi düvelle adı konmamış bir savaş halindedir. Karşımızda PKK/PYD/YPG’nin yanında ABD ve Avrupalı ortakları vardır. Bu nedenle bazı Avrupa ülkeleri akıllarını başlarına almalıdır.

ABD ise girdiği karanlık ve kahredici ihanet ilişkilerini derhal sorgulamalı, süratle terörle arasına mesafe koymalıdır. İlişkiler düzelip gerginlik azalmazsa, üstelik devamlı körüklenirse, sonuç feci gelişmelere neden olabilecektir. Antalya’da sorduğum gibi; eğer, Türkiye ile ABD arasında görüş menzili sıfıra iner, diyalog kopar, temas kesilir, eller tetiğe gider, siyaset yerine silah konuşursa olacakları hesap eden var mıdır? Beyaz Saray yönetimi açık açık söylesin: Dost muyuz, düşman mı? İttifak mı, ihtilaf mı? Devam mı, tamam mı? Türkiye’ye gelen ABD Ulusal Güvenlik Danışmanından sonra, önümüzdeki günlerde ülkemizi ziyaret edecek ABD Dışişleri Bakanı’nın bu sorulara nasıl cevap vereceği hakikaten de merak konusudur. Bu aşamada, Ankara’da ABD Büyükelçiliği’nin bulunduğu Nevzat Tandoğan Caddesi’nin adını ‘Zeytin Dalı’ olarak değiştirme niyeti de isabetli bir karardır.

ABD, Afrin’deki varlığımızı, şu garabete bakınız ki hala anlayamamış. Zeytin Dalı Harekatı’na neden başladığımızı henüz kavrayamamış. Türkiye, Meksika veya Kanada’yla sınırdaş değildir. Binlerce kilometre uzağa askeri harekat yapmış değildir. Sınır güvenliğini, egemenlik haklarını meşru ve hukuki ölçülerde muhafaza ve müdafaa etmektedir. Peki, ABD’nin ne işi vardır Afrin’de? Sınırımızın dibinde ne gezmektedir? ABD kapımızın önüne gelecek, burnumuzun dibinde her türlü operasyonu yapacak, her türlü oyunu oynayacak, sonra da Türkiye müdahale ettiğinde tuhaf bulup anlayamadığını söyleyecek. Bu kadar yüzsüzlüğün tanımı lügatimizde yoktur. Bu denli seviyesizliğin tanım ve tarifi aransa bile bulunamayacaktır. ABD Suriye’ye gelince iyi, biz bekamız için girince kötü olacaksa, varsın olsun, onların kötüsü bizim şanımızdır, şeref anıtımızdır.

Mehmetçik Afrin’e ülkemize yönelen terör tehdidini yok etmek, asli sahiplerine iade etmek için girmiştir. Bizim sancağımızın dalgalandığı yerde emperyalizmin kirli hesabı değil, adalet ve huzurun hâkim olduğu onurlu ve aydınlık bir gelecek vardır. İnanıyor ve iman ediyoruz ki şehit nurlanmış, gazi onurlanmış askerdir. Menbiç’te görüntü verip medya aracılığıyla verdikleri mesajlarla Türkiye’yi tehdit ettiğini zanneden ABD’li generaller ve terörist hısımları belli ki bizi tanımamışlardır. Ancak biz varlığımızı tanıtmayı kanımızla da olsa, canımızla da olsa biliriz. ABD’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı ile başlayıp Dışişleri Bakanı ile devam edecek temas trafiği önümüzdeki süreçte çok şeye gebedir. İlaveten 14-15 Şubat 2018 tarihlerinde Brüksel’de yapılacak NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda da Türkiye-ABD Savunma Bakanlarının görüşeceği ifade edilmektedir. Bizim beklentimiz nettir, Suriye’de verilen sözler eksiksiz tutulmalıdır.

PKK/PYD terör örgütüne verilen destek derhal kesilmelidir. Teröristlerin elindeki kanlı silahlar bir an evvel toplanmalıdır. Menbiç’ten teröristler çıkarılmalı, Menbiçliler kendi topraklarına yerleşmelidir. Aksi halde Türkiye gereğini yapacak, bir şafak vakti terör yuvalarına yıldırım gibi saplanacaktır. Hiçbir ülke bu coğrafyadaki varlığımızı hafife almasın. Bin yıldır bu toprakları kanımızla sulamış bir milletiz.

Biz Türk milletiyiz. Bizden öncekiler medeniyetler müzesinde yerini almışken, biz hala buradayız, ebediyete kadar da burada olacağız, burada yaşayacağız. Hiçbir çılgın varlığımıza zincir vuramayacak, önümüze geçemeyecektir. Türkiye sivil kayıp hassasiyetini gözetmeseydi emin olun Zeytin Dalı Harekatı şimdiye kadar çoktan tamamlanmıştı. Afrin konusu bizim için istiklal meselesidir, bir adım geri duranın, geri adım atanın, alttan alanın, kaçmayı düşünenin, diyor ve haykırıyorum ki, kanı kurusun. İstikametimiz açıktır, parolamız bellidir. Ya İstiklal ya ölüm diyerek dün nasıl esaret prangalarını paramparça ettiysek, bugün de aynısını yapacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Herkes ayağını denk alsın, kimse Türk milletine Menbiç’ten parmak sallamaya kalkışmasın.''


Yorumlar