Anasayfa /  Yaşam

Kraliçe Elizabeth'in uzun ve sağlıklı yaşamının sırrı ne?

İngiltere’nin en uzun süre tahtta kalan hükümdarı Elizabeth’in hem fiziksel hem zihinsel olarak uzun ve sağlıklı bir yaşantısı oldu. Peki bunu nasıl başardı? İşte detaylar...

Abone ol
Abone ol Editör Mehmet Durna 16 Eylül 2022 23:11

Dönem dönem gazete manşetlerinde 'uzun yaşamın sırrı onda' başlıklı haberlere denk geliriz. 100 yaşını aşkın kişilerle yapılan röportajlarda kimi uzun yaşamın sırrını her gece yatmadan önce mutlaka tükettiği yoğurda, kimi kuyruk yağına kimi de her sabah içtiği tarhana çorbasına bağlıyor. Peki gerçekten uzun yaşamın sırrı sadece yediğimizden içtiğimizden mi geçiyor? Kraliçe, geçirdiği uzun ve sağlıklı yılları için özel bir çaba harcıyor muydu? Mutlaka yaptığı ya da asla yapmadığı şeyler nelerdi?

Kraliçe; onlarca yıl süren muazzam baskı, sorumluluk ve aile içinde yaşanan skandallara rağmen, 96 yaşına kadar hem fiziksel hem de zihinsel olarak zinde kalmayı başardı. Son günlerinde bile görevinin başında kraliyet görevlerini yerine getiriyordu.

Britanya üzerine yaptığı araştırmalarla adından söz ettiren Bryan Kozlowski, geçtiğimiz yılarda "Çok Yaşa Kraliçe! Britanya'yı En Uzun Yöneten Hükümdardan 23 Yaşam Kuralı" isimli kitabında, Kraliçe'nin uzun ve sağlıklı yaşama sırlarını gözler önüne sermişti. Kraliçenin aktif bir yaşam sürmesinin en önemli etken olduğunu belirten Kozlowski, her gün tempolu yürüyüş yapması, basit ve temel gıdalar tüketmesi, sağlıksız alışkanlığının olmaması, anayasal bilgiler, politika gibi konularda belgeler okumak için epey vakit harcamasını diğer etkenler arasında sıralamıştı.
Yaşama bağlılığı hiç şüphesiz ki, geçen yıl kaybettiği eşi Prens Philip ile olan kutsal görev duygusu ve ayrılmaz bağıydı. Edinburgh Dükü'nün Nisan 2021'de vefatından sonra Kraliçe'nin sağlığı hızla bozulmaya başladı.  

Kraliçenin annesi Elizabeth Bowes-Lyon da 101 yaşına kadar yaşadı, bu da uzun ömürlülüğün aile yapısının bir parçası yani genetik olduğunu gösteriyor. Ancak araştırmalar, bunun ömür boyu süren kötü alışkanlıklarla tersine çevrilebileceğini gösteriyor.

‘Yaşlılık bir meydan okumadır’

 “Yaşlılık, insanın doğumu ile başlayan kronolojik bir kavramdır. Aslında yaşlılık bir ayrıcalık, sosyal bir başarı ve daha da önemlisi adeta bir meydan okumadır” diyen İç Hastalıkları, Geriatri Uzmanı Prof. Dr. Berrin Karadağ, aslında Yaşam için yıllardan bahsetmenin tek başına anlamsız olduğunu, esas olanın yaşanan yılların kalitesi ve anlamı olduğunu söyledi. Her nefes alıp vermemizde sağlıklı, huzurlu ve kaliteli bir yaşam hedefi için tabii ki genetik mirasımızın başrolde yer aldığını belirten Karadağ, bunun yanında çok da güçlü bir yardımcı oyuncu kadrosunun olduğunu ve bunun da 'çevresel faktörler' olduğunu belirtti. Karadağ, bu durumu şu örnekle açıkladı:

“Japonya genetik olarak bir deprem bölgesidir, ancak Japonlar kurgulayıp, şekillendirdikleri sağlam yapılarla, genetik yapısına karşı depremde dayanıklı binaları ile zararı en aza indirgerler. Yani ailede kalıtsal hastalık yatkınlıklarımızın olması bizi asla umutsuzluğa sürüklememelidir, değiştirebileceğimiz risk faktörlerini ortadan kaldırarak daha sağlıklı ve uzun bir yaşam geçirmeyi hedefleyebiliriz.”

Omuzlarındaki yüklere rağmen her gün düzenli egzersiz yapması, beynini aktif tutması, hayvanlara ve ailesine olan sevgisi, planlı rutinleri, beslenmesine ve kilosuna dikkat etmesi Kraliçe'yi bu yaşına kadar sağlıklı ve dinç tutmuştu.

KÖPEKLERLE YÜRÜYÜŞ, AT SIRTINDA GEZİNTİLER

Kraliçe 2. Elizabeth katı bir egzersiz programı izlemedi, ancak fiziksel aktivite günlük yaşamının büyük bir parçasıydı.

Buckingham Sarayı’nda, günde iki kez çok sevdiği corgi cinsi köpeklerini gezdiriyordu. Sağlığının bozulmaya başladığı 2021 yılının sonlarına kadar köpekleri ile yaptığı bu yürüyüşlere düzenli olarak devam etti. Yaz tatillerinde konakladığı ve ölmeden önceki son anlarını geçirdiği Balmoral arazisinde de uzun yürüyüşler yapardı.

Geyik avı, kraliçenin en sevdiği aktivitelerden biriydi ve gençliğinde 'Yorulmak bilmeyen bir yürüyüşçü' olduğu söylenirdi.  

Kraliçe, aynı zamanda çok iyi ata binerdi ve olağanüstü yarış atları yetiştiricisiydi. Son aylarında yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle doktorlar tarafından tavsiye edilmemesine rağmen hala Windsor Kalesi çevresinde at sırtında hafif geziler yaptığı biliniyor.  

Yapılan araştırmalar, günlük yürüyüş gibi yapılan hafif egzersizlerin bile kan basıncını ve stres seviyelerini düşürerek insanların yaşam sürelerini uzatabileceğini gösteriyor.

2016'da yapılan önemli bir araştırma, 60 yaşın üzerindeki yetişkinlerde günde sadece 15 dakikalık egzersizin bile erken ölüm riskini yüzde 22 oranında azalttığını buldu. NHS (İngiltere Ulusal Sağlık Sistemi) tarafından önerilen haftada 150 dakika fiziksel aktivite yapan kişilerde risk yüzde 35 daha düşüktü. 

Geçen ay yapılan bir araştırma, 85 yaş üstü günde 10 dakika veya daha fazla yürüyen insanların 5 yıl içinde yüzde 40 daha düşük ölüm riskine sahip olduğunu buldu.
‘Sofradan tam olarak doymadan kalkın’

Bedenimizi zararlı maddelerden mümkün olduğunca uzak tutmaya gayret etmemiz gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Berrin Karadağ, uzun ve sağlıklı bir yaşam için sigara, alkol gibi zararlı maddelerden uzak durmak gerektiğini, fazla ve dengesiz beslenmenin de aynı zararlı etkilere yol açabileceğini belirtti.

“Yaşımız ilerledikçe, metabolizmamız yavaşlar. Yani 20-30 yaşında iken tükettiğimiz besinleri, aynı şekilde ve aynı miktarda, ilerleyen yaşlarımızda da yersek, tıpkı yürüme hızımız gibi yavaşlamış olan metabolizma hızımıza bağlı olarak, depolanan yağ miktarında artışa yol açarız. Bu da hem dışarıda fark edilen fazla kilolu olma haline, hem de dışarıdan görülmeyen ancak çok daha tehlikeli olabilen iç organ yağlanmalarına yol açar. Çözüm çok basit, yediklerimizi azaltmak.

Sofradan tam olarak doymadan kalkalım, tokluk hissimizin beynimize ulaşması için, biraz zaman verelim, sofradan kalktıktan 15-20 dakika sonra zaten yeme ihtiyacımızın bastırıldığını fark ederiz. Sadece sakin ve yavaş yemeye dikkat etsek bile yeterli olur. Beslenmede tazelik ve hijyenik kuralları en önde tutmayı ihmal etmemeliyiz. Dengeli tüketim yine çok önemlidir. Tek yönlü beslenme bazen yaptığımız en büyük hatalardan biridir.”

BEYNİNİ SÜREKLİ AKTİF TUTTU 

1952'de Kraliçe olduğundan beri, iki resmi tatil günü olan Noel Günü ve Paskalya bayramı hariç, yılın neredeyse her gününde, büyük bir kırmızı kutu dolusu evrak işi ile uğraşıyordu. Bu kırmızı kutunun içinde meclis raporları, istihbarat belgeleri, hükümetle ilgili diğer dokümanlar vardı ve her sabah üç saat çalışıyordu.

Kraliçe, bu resmi işlerden önce güne birden fazla gazeteye göz atarak ya da kahvaltıda radyo dinleyerek başlardı. 

Kraliçe, kelime oyunu oynayarak ve düzenli kitap okuyarak beynini aktif tutuyordu. Bazı akşamlar eşiyle Scrabble oynardı, bazı akşamlar da kanepede kıvrılmış bir İngiliz televizyon dizisi olan Coronation Street'i izlerdi. Kraliçe normalde saat 11 civarında günlüğüyle ya da bir romanıyla yatağa girerdi.

Beyni aktif tutmak, bunamayı önlemenin en iyi yollarından biri olarak biliniyor. Geçen ay yayınlanan bir analize göre düzenli zihinsel aktivitelerin (zevk için okumak veya yazmak, televizyon izlemek, radyo dinlemek, bir müzik aleti çalmak, bilgisayar kullanmak vb.) hastalık riskini yüzde 23 oranında azaltıyor.

‘Hayallerimiz ve hedeflerimiz olmalı’

Karadağ, zihnimizi ne kadar çok çalıştırırsak, o kadar çok ışıldayacağını, tıpkı vücut kaslarımızı geliştirmek için yaptığımız spor hareketleri gibi, zihnimizi geliştirmek için de egzersizler yapmayı ihmal etmememiz gerektiğini söyledi ve ekledi: “Amaçlarımız tükenmemelidir, hedef yoksa enerji de yoktur. İlerleyen yaşa bağlı olarak, hayalleri ve hedefleri kaybetmemeli, aksine, kendimize yeni amaçlar ve hobiler edinmeliyiz. Böylece hem ruhumuz hem de zihnimizi daha genç ve yaşam arzusu ile doldurabiliriz.” 

Genç kalmanın en büyük sırlarından birinin de yarından pozitif beklentilerimizin olması gerektiğini ifade eden Karadağ, hayatın devam ettiğini, yaş alsak da kendimizin içinde bulunduğu ve hayat akışını yönetebilecek ufak dokunuşlarla, yaşamın daha sağlıklı ve mutlu devam edebileceğini hissetmeyi motto olarak kabul etmemiz gerektiğini belirtti.

BESLENMESİNE VE KİLOSUNA HEP ÇOK DİKKAT ETTİ

Kraliçe, fiziksel olarak yavaşladığı ve daha az aktif hale geldiği sonraki yıllarda bile hiçbir zaman fazla kilolu olmadı. Her gün aynı öğün porsiyonlarını yemesinin bunda etkisi büyüktü.

Eski bir kraliyet şefi olan Darren McGrady, 2020’de “Eşinin aksine Kraliçe bir yemek meraklısı değil” demişti.

Kraliçe güne bir bardak Earl Grey çayı ve yanında bisküvi ile başlıyordu. Daha sonra Buckingham Sarayı'ndaki özel Yemek salonunda kahvaltılık gevrek, yoğurt, kızarmış ekmek ve marmelatla kahvaltısını yapardı. Kahvaltıda ara sıra çiroz balığı yemeyi de severdi.

Kraliçe’nin öğle ve akşam yemeklerini basit tuttuğuna ve genellikle bir tabak sebze ve kırmızı et, kümes hayvanları veya balıktan hoşlandığı söyleniyor. Ayrıca Elizabeth yemek yerken makarna ve patates gibi basit karbonhidratlardan da kaçınırdı. Bu düşük kalorili yemekler sayesinde Kraliçe fazla kilo almadan ikindi çayı ile bir dilim kek veya çörek tüketebiliyordu.

Aktif bir yaşam için, bedenimiz ve yapabilme gücümüz ile uyumlu egzersizlerin de sağlıklı ve uzun yaşam sırlarının içinde yer aldığını belirten Karadağ, açık ve temiz havada yapılan, derin ve dengeli nefes egzersizleri ile desteklenen yürüyüşlerin, hem beden hem de ruha birçok pozitif katkıda bulunduğunu, kişinin kendi bedenine ve benliğine saygı duymasına yol açtığını sözlerine ekledi. 

 PLANLI RUTİN BİR YAŞAMI VARDI

2020'de hükümdarın günlük rutini hakkında yazan Bryan Kozlowski'ye göre, kraliçenin günlük rutinleri vardı ve bir günü şöyle geçiyordu:

• Kraliçe 7.30'da uyanma.
• Bir fincan Earl Grey çayı.
• Kahvaltı öncesi banyo.
• Kahvaltıda birkaç gazeteye göz atma.
• Kırmızı evrak kutusu ve toplantılar.
• Öğleden sonra Saray dışında ziyaretler ve ikindi çayı için dönüş.
• Daha fazla meclis raporu okuma. 
• Akşam, bir kokteyl veya halka açık akşam yemeği, kelime oyunu oynama ya da TV.
• Günlük ve kitabıyla saat 11’de yatağa girme.

ABD'deki Illinois'deki Northwestern Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre, günlük bir rutine bağlı kalmak, stres ve kaygı düzeyinin azalmasına neden oluyor. Bu da iltihap oluşumunun durmasına yardımcı oluyor.Endişelendiğinde, vücut yabancı istilacılarla savaşmak için tasarlanmış kimyasalları serbest bırakır. Zamanla, iltihaplanma sağlıklı hücrelere, doku ve organlara zarar verebilir. 

2018'de yapılan bir araştırma, erken kalkmanın ve günü yakalamanın, depresyon ve diğer duygudurum bozuklukları riskini beşte bir oranında azaltabileceğini öne sürüyor. Kronik depresyonun, daha yüksek demans riski ile bağlantılı olduğu bilinir. Ayrıca depresyonun vücuttaki iltihabı arttırdığı düşünülür.

Aynı saatte uyanmak, aynı saatte yatmak gibi günlük bir rutine sahip olmak bizi kaliteli bir uykuyu teşvik eder ve bu uzun ömür için kesinlikle gereklidir.

‘Güneş doğunca uyan, güneş batınca uyu!’ 

Mümkün olduğunca doğanın saatine uyum sağlamaya dikkat etmemizi tavsiye eden Karadağ, vücudumuzu yönlendiren hormonlarımızın da güneşe ve geceye göre hareket ettiklerini, sabah salgılanan hormonlarımızın bizi güne hazırlayıp, gece salgılanan hormonlarımızın ise dinlenip, enerji ile depolanmasına yaradığını belirtiyor. Karadağ, “Biz bu doğal döngüyü ne kadar çok bozarsak, bedenimizin ve ruhumuzun o kadar negatif bir şekilde etkilenmesine neden oluruz” sözleri ile uyku saatlerimize özellikle dikkat etmemizin çok faydalı olduğunu vurguladı.

Prof. Dr. Berrin Karadağ, “Sadece nefes alıp vermek, yaşamak değildir. Yaşamak, aynı zamanda hayattan keyif almaktır, sosyalleşmektir, sohbet etmektir, zihnimizi her an yeniden geliştirme isteğidir” dedi ve dostların, arkadaşların, akrabaların, yaşımız ilerledikçe en büyük gençlik ilaçlarımız olacağını, özellikle torunlar ve gençlerle yapılan sohbetlerin, planların her açıdan tazelenmeye neden olduğunu sözlerine ekledi.

2010 yılında Ohio'daki araştırmacılar, altı saatten az uyumanın bağırsak kanseri riskini yüzde 50 artırdığını ortaya attı. Case Western Reserve Üniversitesi araştırması da kısa uykunun bir ‘halk sağlığı tehdidi’ olduğu sonucuna vardı.

Gece 6 saatten az uyuyan 45 yaş ve üstü yetişkinlerin, yaşamları boyunca kalp krizi veya felç geçirme olasılığı, 7-8 saat uyuyanlara kıyasla yüzde 200 daha fazla.

HAYVANLARA VE AİLESİNE ÇOK BAĞLIYIDI

Kraliçe Elizabeth’in geçen yıl 99 yaşında hayatını kaybeden eşi Prens Philip’e olan sevgisi onu hiç şüphesiz, olduğu yaştan daha genç tutuyordu. Eşinin ölümünden sonra Kraliçe, fiziksel sorunlar yaşamaya başladı. Bu durum görevlerinin çoğunu yüz yüze yapamamasına ya da etkinliklerden çekilmesine neden oldu. Araştırmalar mutlu bir evliliğin fiziksel ve zihinsel sağlığınız için iyi olduğunu gösteriyor.

Psychological Science dergisinde 2019 yılında yayınlanan bir araştırma, evliliklerinde mutlu olan kişilerin sekiz yıllık bir süre içinde ölme olasılığının daha düşük olduğunu buldu.

Araştırmalar, sevdiği birini kaybeden kişinin kalp kırıklığının, onun sağlığının hızla bozulmasına yol açabileceğini gösteriyor.

Kraliçe'nin atlara ve köpeklere, özellikle de corgi cinsi köpeklere karşı bir tutkusu vardı. 

Kraliçe'nin bu sevgisi, babası VI. George'un, Prenses Elizabeth ve küçük kız kardeşi Prenses Margaret için yedi yaşındayken satın aldığı Dookie adını verdikleri Pembrokeshire Welsh Corgi'ye dayanıyor. 96 yıllık ömrü boyunca 30’u aşkın corgisi olan kraliçe ardında dört köpek bıraktı. Corgi cinsi iki köpeği Sandy ve Muick; Corgi ve Dachshund kırması Candy ve Kraliyet ailesine 2022 yılbaşında katılan ödüllü Cocker Spaniel’i Lissy.

BBC’de yer alan habere göre ‘Muick’ ve ‘Sandy’ adlı corgi’ler Prens Andrew ve eski eşi Sarah Ferguson’a emanet. Bu iki köpek prensin kızları tarafından geçen yıl babaannelerine hediye edilmişti.

2019'da İsveç’te yapılan bir araştırmaya göre, evde tüylü hayvan besleyen kişilerin kalp krizi geçirdikten sonra ölme olasılığı dörtte bir oranında daha azdı.

Günümüzde beklenebilecek en uzun yaşam süresi 125 yıl

Karadağ, geçmişe gittiğimizde, ilk insan yeryüzünde görüldüğünde ortalama ömrünün 18-20 yıl arası olduğunu, özellikle 1950'li yıllardan sonra bu beklentinin kat kat artış gösterdiğini, burada değişen faktörün insan genetiği değil, çevresel faktörler ve teknolojinin etkisinin olduğunu söyledi. Karadağ, günümüz için beklenebilecek en uzun yaşam süresi olarak 125 yıl hedef konulduğunu, insan ömrünün ortalama yaş beklentisi ve oranında artış olmasına karşın, bu artışın 100 yaş üzeri için pek de değişmediğini sözlerine ekledi.

Yorumlar