Köylü neden üretmiyor?

Ülkemiz, 24 Ocak kararlarıyla karma ekonomiden liberal ekonomiye geçti. 
Keyfinden mi geçti hiç sanmıyorum. 
Ortak olduğumuz kapitalist ülkeler ve onların çıkarları bizi bu kararların alınmasına zorladı.. 
Elbette ki sistem değişikliğinde küreselleşmeyi benimsemiş ülkeler yeni sömürüler elde etmek için siyasi parti liderlerinden yararlanırlar. 
Olmazsa üst düzey bir veya birkaç bürokratı ikna ederler. 
Geçenlerde eski başbakan yardımcısı Sayın Kaya Erdem’in bir açıkoturumdaki konuşmalardan edindiğim bilgilere göre 24 Ocak kararlarının mimarı Rahmetlik Turgut Özal’mış. 
Çünkü o dönemde ülke 70 sente muhtaç duruma getirilmişti. 
Dünya Bankası ve diğer yabancı bankalar kredi vermiyorlardı. Bu kararlarla para bulunmuş ama ülke borç batağına sokulmuştu. 
Artık IMF kozu ele geçirmiş ve istediği gibi bizi oynatıyordu. 
24 Ocak kararlarının uygulanması kolay olmayacaktı. Yeni vergiler ve yeni kısıtlamalar getirmek zorunluluğu vardı.  
Bana göre 12 Eylül Darbesi 24 Ocak kararlarının uygulanması için belirli güçler tarafından yaptırılmıştır.
Tarım, hayvancılık, madencilik alanlarında ülkemize kısıtlayıcı uygulamalar getirildi. Tekstil çöküm noktasına geldi. 
Dolayısıyla pamuk, haşhaş, fındık, pancar, tütün ve hayvancılık küresel ülkelerin denetimine sokuldu.
 “Sosyal Devlet Milli Devlet” isimli eseri tarım politikamızı detaylı anlatmış ve çözüm yollarını göstermiştir. 
Ben de o yaklaşımdan esinlenerek sorunu sizlere taşımak istedim.
Tarım gibi hassas bir konuda dışa bağımlılık ulusal bağımsızlığın rafa kaldırılması demektir. 
Tarımın bitirilmesi ile verimli topraklarımız, çiftçi eliyle yabancılara satılmakta veya uzun süreli kiraya verilmektedir.
Ülkemiz gerek iklim gerekse arazi yapısı itibariyle her türlü tarıma uygundur. 
Devletin görevi çiftçimizi destekleyerek ulusal ürünümüzün artmasını sağlamaktır. Böylece köylü vatandaş hem toprağını korumuş olacak, hem de köyündeki arazisine sahip çıkacaktır. Şehirlerdeki gecekondular kendiliğinden eriyip bitecektir.
Ülkemiz, tarım alanında da tehdit altındadır. 
Bir taraftan üretim kısıtlanmakta; diğer taraftan da fiyatlar düşmesin diye stok edilmektedir. Kendi köylüsüne ekip biçmesin diye para verilmekte ve ürünün azalmasına neden olunmaktadır. 
Tarıma uygun arazileri tarıma açmak için verilmesi gereken teşvik parasını stoklamaya harcayarak insanların aç gezmesine neden olunmaktadır.
Ülkemizde tarıma uygun araziler, belirli ağaların elinde toplanmıştır. 
Köylü onların yanında ya ücretli çalışmakta veya maraba olarak görev yapmaktadır. 
Bu nedenle tarımsal geliri artırmak için toprak reformuna ihtiyaç vardır. 
Devlete ait araziler, topraksız köylüye dağıtılmalı ve tarımsal ürünler ıslah edilerek daha bol gelir ve kazanç elde edilmelidir.
Ülkemizin zengin ve verimli toprakları, bol su kaynakları ,uygun iklim koşulları   düşünüldüğünde bugünkü elde edilen gelirin kat kat üstünde gelir elde edilir. 
Böylece dışarıdan saman, tohumluk ve kesim hayvanı alınmamış olur. 
Ulusal gelir kendi vatandaşlarımızın refahını sağlar.
Bugün ve geçmişe ait devlet arazilerine, yeni yerleşim alanlarına bakın, hepsi ülkemizin en verimli arazileri üzerinde kurulmuştur. 
Daha az verimli araziler ise boş durmaktadır.
Devlet, üretici vatandaşa sahip çıkmalıdır. 
Üretici kooperatifler kurulmalı ve fiyatları bu kooperatifler belirlemelidir. 
Üreticinin ürettiğinin tefecilerin eline yok pahasına bırakılmamalı ve emeğin karşılığı tam verilmelidir. 
Tarlada 50 krş olan domates tüketicinin eline 3 liradan geçiyorsa devlet kendi çiftçisini aracı firmalara satıyor demektir.
İşte o zaman köylümüz köyüne dönmüyor ve üretmiyor. 
Devlet köylüsüne, çiftçisine sahip çıkarsa köylü gecekondulardan köyüne dönecek ve biz de doğal ürün tüketmiş olacağız.
Güzel olmaz mı?

 

Yorumlar