KİME KALMIŞ BU DÜNYA ?

Gerek özel, gerek iş veya sosyal hayatımızda tenkit edilmek hiç birimizin pekte hoşuna gitmez. Kendimizle de yüzleşmeyi pek sevmeyiz.. Aynaya bakıp, kendimizdeki kusurları görmek hele hiç istemeyiz. Bazılarımız ise; Yaptığı bariz hataları söyleyecek cesurluktaki insanları; “İnsafsız ve acımasız düşmanlar olarak” algılar ve bu algıya da herkesi inandırmaya çalışır.

Çünkü insanoğlunun yaradılışının verdiği değişmez zaafları, hayata gerçekçi bakmasını engeller.Biz insanoğlu eleştirilmeyi pek sevmeyiz. Hatalarımızın yüzümüze vurulmasını hele hiç istemeyiz.Hep duymak istediklerimizin söylenmesini bekler, olmadığı gibi gösterilmekten, yüceltilmekten ve hak etmediği değerin gösterilmesinden keyif alırız.İnsanoğlunun doğasında ki beğenilme egosundan kaynaklı, hep duymak istediklerinin kendimize söylenmesini isteriz. Bu bilimsel olarak da tespit edilmiş bir gerçektir.

Olmadığı gibi tarif edilse de, etmediği değer verilse de, çıkar için her soytarılık yapılsa da, yüzüne yalandan gülünse de bu aldatmacanın esrarengizliğinden, kendinimizi alıkoyamayız.


Ancak doğrulardan ve gerçeklerden kaçılır mı? 

Altın çamura düşse de bir nebze değerinden kaybeder mi?

Tenekeyi parlatsanız, değerinden beş kuruş fazla eder mi?

Aslında insanoğlu da, kendi karakterini ve iyi mi kötü mü olduğunu çok iyi bilir. Yanlış mı yaptığını, doğru mu yaptığını da çok iyi bilir.

Bilir, bilir de yaptığı yanlışları, kendine itiraf edebilir mi?

Önce çuvaldızı kendine batırabilir mi?

Kendisini; “Halı” gibi kabul ederek, “Vur; vur ki; üzerimdeki tozlar silkinsin” diyerek, gerçek dostlarından hatalarını özellikle yüzüne vurmasını isteyecek erdemi gösterebilir mi?

Kendisiyle dalga geçebilir mi?

Kabahati hep karşıda arayarak kendini sorgulamayanlar ve sürekli suçlayanlar; kendisini mantık ve vicdan terazisine koymayanların karakterleri, yüzüne de yansır.

Yüzlerindeki meymenetsizliği hemen fark edilir ve yüzlerinde okursunuz.

Yüreğinde “sevgi ve iyilik” olanların ise, yüzlerine öyle bir nur çöker ki, yüzünü değil gönlünü okursunuz.

Sürekli başkasını suçlayarak, birilerini aşağılayarak ve insanları küçümseyerek bilgiçlik taslayanların, belli yaşa geldikten sonra değişmesi ve düzelmesi mümkün müdür?

Can çıkmadan huy çıkar mı?

“Köpek tüyünü atar huyunu atmazmış”.

Eleştirilmeyi ve hele yaptığınız yanlışların yüzümüze vurulmasını kazanç saymalıyız.

Saymalıyız ki bizden çekinerek ve , söylenemeyen yanlışlarımızı öğrenme fırsatı bulduğumuz için, karşımızda ki ne teşekkür bile etmeliyiz.

Çünkü her babayiğit hatalarımızı yüzümüze çarpacak kadar cesur olamaz.

Kendisiyle barışık olan insanlar, suçu öncelikle kendisinde arar, her eleştirel sözde art niyet duygusunu hesaplamaz ve hırçınlaşarak,”acaba nasıl kama çıkartırım? duygusuna kapılmaz.

 Bu biriken öfkeler de, ileride karşınıza nefret olarak geri dönecektir.

 İşte o zaman; Selam verilmeyen, arkanızdan kötü sözler söylenen ve bizim şahsen olmadığınız ortamlarda her adımız anıldığın da  “Bırak şunu densizi” sözünün kulaklarımızda çınlayacağı istenmeyen adam olmaya doğru giden yolda devam mı edeceğiz? Yoksa imkânsızı başarıp, şu geçici dünyada kırdığınız gönülleri ve hırpaladığınız yürekleri kazanma yolunu mu seçeceğiz?

Bu herkesin kendi değerlendirmesine kalmış özel bir karardır.

Aslında kötülüklerden zarar hep kendimizedir...

Gönül kırıp düşman kazanmaya değer mi?

Hele birilerini kırıp dökmeye, intikam almak için silip yok etmeye hiç gerek varmıdır ? Kimseye kazanç sağlar mı?

Arkasına saklandığınız egolarınızın verdiği cesaretle; “gönüller mi yıkarsınız”? Yoksa “gönüller mi yaparsınız? bu size kalmış.

Aslında en büyük güç sevgidir,

Kendisiyle dost olan, tüm insanlarla da dost olabilir.

“Kin ve kibir”; insan içindeki “kötü huylu tümör” gibidir.

Yıllar sonra adınız bir toplum arasında geçtiğinde  kötü’lerin içinde anılmamak için iyi olmak zorundayız..


Unutmayın iyi olmak her daim bizi kötülerden ayrı mertebeye mutlaka oturtacaktır. 

Şunu da unutmamamak lazım kötüler olmadan da iyilerin kıymeti anlaşılmayacaktır. Varsın kötüler olsun ki iyilerin kıymeti bilinsin.


Varsın bu iyilik cephesinde de korkumuz kurşun yemek olsun. Kalleşçe arkadan vuranlar düşünsün, dünyada ki kırılan kalplerin hesabını onlar versin...

Gönül tokmağını onlar yesin mahşerde. Kötülerin tasmasını mahşerde Allah mutlaka iyilerin eline verecektir.


Daima kendimize bakıp asıl kusru "BEN" de görelim, görelim ki huzur-u mahşerde iyilik kazansın.


Bilirim ki öldükten sonra cenaze namazımız da kimse secdeye varmaz. Diyeceğim o dur ki geç olmadan kötü huyumuzdan can çıkmadan tevbe istifar ederek kurtulalım. Kırdığımız gönüllere beyaz bir bayrak uzatalım. Hatalarımızdan Af dileyelim, dileyelim ki huşu içinde bu dünyadan gidelim...


Yakında yeni kararlar verdiğimi de hep birlikte göreceksiniz inşallah. 


Kime kalmış ki bu dünya ?

Sevgi ve selametle kalın.

 

Yorumlar