Anasayfa /  Keyifli Haberler

Siyaset

Abone ol
Abone ol 19 Aralık 2018 14:53

İlkokula giden zeki bir çocuk vardır. Bir gün öğretmeni çocuğa “Siyaset nedir?” diye sorar. Çocuk çok zekidir fakat aklı siyasetin ne olduğuna yetmez. Eve geldiğinde ilk iş kitapları açar, internetten araştırır fakat okudukları çok karışık gelir. Küçük çocuk babasına sormaya karar verir.

-Baba, siyaset nedir?

Babası düşünür ve küçük çocuğa uygun bir dille anlatmaya başlar.

-Oğlum, bu eve para getiren kim?

-Sensin.

-İşte ben kapitalist rejimim.

-Pekala, parayı alıp mutfak alışverişini yapıp, yiyeceğimiz hazırlayan kim?

-Annem..

-Annen de hükümet oğlum.

-Peki senin küçük kardeşinle ilgilenen kim?

-Dadım…

-Dadın işçi, kardeşin ise gelecek, sen de bu durumda halksın.

Küçük çocuk her şeyi güzelce not alır ve yatıp uyur. Gecenin ilerleyen saatlerinde kardeşinin ağlama sesine uyanır. Kardeşinin yanına gittiğinde altının pislendiğini anlar ve hemen annesini uyandırmak için odasına gider. Annesini uyandırmaya çalışır fakat başaramaz. Bu sırada salondan gelen sesleri merak eder ve salona gider. Babasıyla dadısını uygunsuz şekilde gören küçük çocuğun ağzından şu cümleler dökülür…

Babasıyla dadısını uygunsuz yakalayan Alinin ağzından aynen şu kelimeler dökülür:

“Kapitalist rejim işçiyi sömürüyor, hükümet uyuyor, gelecek bok içinde, halk ne yapsın?”



BONUS FIKRA



İntikamın Böylesi



Aşırı sinirli biri, havalimanında check-in bankosundaki ilgili memura hak etmediği halde, etmediği hakareti bırakmamış…





Müşterinin abartılı kabalığı karşısında, banko memuru sakin ve güler yüzlü bir şekilde davranıyor, hiç cevap vermeden işine devam ediyormuş…

Adam işi bitip gidince, bir arka sıradaki müşteri;





“Sizi tebrik ederim…” demiş memura, “Hiç tahrike kapılmayıp nezaketinizi sürdürdünüz. Ama bu kadarı da yanlış… Yapabileceğiniz bir şeyler olmalı…”

“Olmaz olur mu, var efendim…” demiş, memur gülümseyerek; “Şerefsiz New York’a gidiyor, bavulları Berlin’e…”





Fesin Püskülü







Bir çay sohbetinde arkadaşları yeni evli genç adama:

─ Sen evleneli neredeyse bir sene oldu, ama maşallah sizin evden çıt çıkmıyor, siz hiç tartışmaz mısınız? diye sorarlar.

“Hayır” diye cevaplar yeni evli genç ve ilave eder:





─ Akşam işten geldiğimde, kapı açılınca hanıma şöyle bir bakarım. Eğer hanım, eteğinin ucunu belinde topladıysa bilirim ki hanımın günü iyi geçmemiş ve havası yerinde değil.

Hiç ekmek, yemek sormadan usulca mutfağa süzülür, aceleyle birkaç lokma atıştırır ve ortalıktan toz olurum.

Olur ya bazen de benim asabım bozuk olur. O zaman fesin püskülünü her zamankinin aksine soldan sarkıtırım.

O da bunu görür, asabi olduğumu anlar ve hiç sesini çıkarmaz, hemen yemeğimi, çayımı hazır eder. Etrafımda pervane gibi döner. Bu nedenle biz hiç kavga etmeyiz.

Dinleyenlerden biri:

─ Peki birader, kapı açıldı, yenge eteğin ucunu belinde toplamış, sen de fesin püskülünü soldan sarkıtmışsın. İki taraf da asabi, o zaman ne olacak? diye sormuş.

Ötekiler de “Hah! Şimdi ne olacak?” demiş.

Genç gülümsemiş.

─ Bundan kolay ne var, fesin püskülünü hafif bir fiskeyle soldan sağa atarım, demiş.





Aynı Bacadan İçeri Düşen İki Adam







Papazın biri, uzun süredir ahbaplık ettiği Haham’a “Bana Tevrat’ı öğretmenizi isterim” der.

Haham “olmaz” der: “Sen Yahudi doğmadın, kafan Yahudi gibi çalışmaz. Tevrat’ın kelamını anlaman mümkün değil.”

Papaz ısrar eder, Haham razı olur, ama bir koşulu vardır. “Soracağım soruya doğru yanıt verebilirsen öğretirim” sözü verir. Papaz “Kabul” diye yanıtlar. “Sor bakalım!”





“İki adam bir bacanın içine düşerler. Biri kirli, öteki tertemiz çıkar. Hangisi yıkanır?”

Papaz, “Bundan kolay ne var?” diye atılır. “Kirlenen yıkanır, temiz kalan yıkanmaz.”

Haham içini çeker, “Sana Tevrat’ın kelamını asla anlamayacağını söylemiştim! Doğrusu tam tersi: Temiz kalan adam ötekinin kirlendiğini görünce, kendisinin de kirlendiğini sanıp yıkanır. Kirlenen adam ise karşısındakini temiz gördüğü için kendisini de temiz sanıp yıkanmaya gerek duymaz.”

Papazın kafasını kaşır. “Bak bu aklıma gelmemişti. Bir soru daha sorar mısın?”

Haham aynı soruyu yeniden sorar: “İki adam bir bacanın içine düşerler. Biri kirli, öteki temiz çıkar. Hangisi yıkanır?”

Papaz, doğru yanıtı artık bildiğinden emin, “Temiz kalan ötekinin kirlendiğini görünce kendisinin de kirlendiğini sanıp, yıkanır.

Kirlenen, ötekini temiz gördüğünden kendisini de temiz sanıp yıkanmaz!”

Haham, başını sallar. “Yine yanıldın! Sana söylemiştim, asla anlamayacağını. Temiz kalan adam aynaya bakar, temiz olduğunu görür, dolayısıyla yıkanmaz. Kirlenen aynaya bakıp kirlendiğini görünce, gider yıkanır.”

Papaz itiraz eder: “Ayna nereden çıktı? Bana ayna var demedin ki…”





Haham, parmağını sallar: “Seni uyardım, bu kafayla Tevrat’ın kelamını kavrayamazsın. Tevrat’ı anlamak için her olasılığı düşünmelisin.”

“Peki, peki” diye inler Papaz. “İzin ver, bir kez daha şansımı deneyeyim. Başka bir soru sor!”

“Son kez soruyorum” der, Haham: “İki adam, bir bacadan içeri düşerler. Biri temiz, öteki kirli çıkar. Hangisi gidip yıkanır?”

Papaz, “Artık her olasılığı biliyorum” deyip, bir solukta sıralar: “Eğer ayna yoksa, temiz kalan ötekini kirli görüp kendisinin de kirlendiğini düşünerek gider yıkanır. Kirlenen temize bakıp kirlenmediğini düşünerek, yıkanmaz.

Eğer ayna varsa, temiz kalan aynaya bakıp temiz olduğunu görür, dolayısıyla yıkanmaz. Kirlenen aynaya bakıp kirini gördüğü için yıkanır!”

Haham başını sallayıp, cık cık yapar: “Hayır, sana söylemiştim, kafan Yahudi kafası değil, Tevrat’a basmaz! Söyle bana, aynı bacadan içeri düşen iki adamdan birinin kirlenip, ötekinin temiz çıkması mümkün müdür?


Yorumlar