Anasayfa /  Keyifli Haberler

Şeytan

Abone ol
Abone ol 12 Aralık 2018 05:10

“Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşmüş.

Keyfi yerinde olan şeytan sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ve ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemiş.

Şeytan kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetmiş.

Buzağı bu, az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış, biraz debelenmiş ve boynundaki ipi çözmüş.

Koşarak annesini emmeye giden buzağı süt kovasını devirmiş. Sağdığı süt ziyan olunca sinirlenen genç kadın eline geçirdiği odunu buzağıya vurunca yavru yere yığılmış.

Yavrusuna saldırılan inek kayıtsız kalamayıp bir tekmede kadını yere serip öldürmüş.

Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin gelinini öldürdüğünü görüp ineği tüfekle vurmuş.

Silah sesini duyan koca, karısını yerde cansız yatar ve babasını da elinde tüfekle görünce silahını çekip babasını öldürmüş.

Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam, bu kadar acıya dayanamayıp intihar etmiş.

Bütün bu olayları bir kenardan izleyen şeytan “Bu felaketi de bana yüklerler şimdi, oysa buzağının ipini gevşetmekten başka ben ne yaptım ki?”demiş.”





Taze Balık





Japonlar taze balığı hep çok sevmişlerdir. Fakat, Japon sahillerinde bol balık bulmak mümkün olmamaktadır. Talebi karşılayamayan balıkçılar, Japon nüfusu doyurabilmek için daha büyük tekneler yaptırıp, daha uzaklara açılmışlar.

Balık için uzaklara gidildikçe, geri dönmesi de daha çok vakit alır olmuştur. Dönüş bir – iki günden daha uzarsa, tutulan balıkların da tazeliği kaybolmaktadır. Japonlar tazeliği kaybolmuş balığın lezzetini sevmemişler.

Bu problemi çözebilmek için, balıkçılar teknelerine soğuk hava depoları kurdurmuşlar. Böylece istedikleri kadar uzağa gidip, tuttukları balıkları da soğuk hava deposunda dondurulmuş olarak saklayabileceklerdi.

Ancak, Japon halkı taze ile donmuş balık arasındaki lezzet farkını hissedebiliyor ve donmuş olanlara fazla para ödemek istemiyordu.

Balıkçılar bu defa, teknelerine balık akvaryumları yaptırdılar. Balıklar içeride biraz fazla sıkışacaklardı, hatta, birbirlerine çarpa çarpa biraz da aptallaşacaklardı, ama yine de canlı kalabileceklerdi.

Japon halkı, canlı olmasına rağmen bu balıkların da lezzet farkını anlayabiliyordu. Hareketsiz, uyuşmuş vaziyette günlerce yol gelen balığın, canlı, diri, hareketli taze balığa göre lezzeti yine de etkilenmişti.





Balıkçılar nasıl olacak da Japonya’ya taze lezzetli balığı getirebileceklerdi? Siz olsaydınız ne yapardınız?

Hedeflerinize ulaşır ulaşmaz, mesela mükemmel bir eş buldunuz veya çok başarılı bir firmaya girdiniz, borçlarınızı ödediniz v.s. Heyecanınız kaybolmaya başlamaz mı? Yoğun çalışmanız gerekmiyorsa rahatlamaz mısınız? Lotoda büyük ikramiyeyi kazananlar parayı savurmaya başlamaz mı?

Japonların taze balık probleminde oldugu gibi çözüm aslında basittir.

1950’lerde L.Ron Hubbart’ın gözlemlediği üzere “İnsanoğlu ancak hırs iddiası içinde bulunursa anormal çabalar sarfeder.” Ne kadar akıllı, uzman, inatçı iseniz, iyi bir problemle uğraşmaktan o kadar zevk alırsınız.

Problem sizi ne kadar zorluyorsa ve siz onu adım adım çözebiliyorsanız, bundan da o derece mutluluk ve heyecan duyarsınız ve enerji dolu, canlı, ayakta kalırsınız.

Japonlar, balıkları yine teknelerindeki akvaryumlarda tuttular, ancak içine küçük bir de köpekbalığı attılar.

Bir miktar balık köpekbalığı tarafından yutulmuştu; ama geride kalanlar son derece hareketli ve taze idiler.

Buradan da görüleceği üzere problemlerden uzaklaşmaktansa içine atlamak, boğuşmak ve onları yenmek gerekir. Probleminiz çok ve çeşitli olabilir.

Ümitsiz olmayın. Onları tanıyın, organize edin, kararlı olun, daha çok bilgi ve yardım desteği ile onlarla savaşın. Beyninize bir köpekbalığı atın ve nelere ulaşabileceğinizi görün…





Sol El





Hacı amcalardan birisi, faizde bekleyen parasından ne kadar kâr ettiğini öğrenmek istemiş. Yüklü miktarda parası olduğu için, özel ilgi görüyormuş bankalarda. Bankaya girince, bayan memur hacı amcaya yer gösterip çay ikram etmiş. Bir yandan bilgisayardan hesap yapmaya başlamış. Hem çayını yudumlayıp, hem de hesap yapmaya çalışan bayan memur, çayından iki yudum çekince, hacı amca parlamış.



“Sen ne yapıyorsun kızım öyle?”



Yanlış bir şey yaptığını sanan bayan memur; ‘Hayırdır amca? Yanlış bir şey mi yaptım?” diye sormuş.

Öfkelenen hacı amca: ‘Kızım sol el ile çay içilir mi? Sen bilmiyor musun, sağ elinle içmen gerektiğini?” demiş.



‘Doğru söylüyorsun hacı amca! Çayı sağ elimle içmem gerekiyor ama sağ elimle senin biriken faizini hesapladığım için çayı sol elimle içmek zorunda kaldım’


Yorumlar