Dedikoducu Temel
Abone olDedikoducu Temel
Temel her gün evine trenle gidip gelmektedir. Yine bir gün
trende giderken karşısında oturan adamın biri pezevenk der.
Temel şaşırır içinden acep bağami dedi diye sağına soluna bakınır.
Adam yine pezevenk der.
Temel yine şaşkınlık içinde sağa sola bakınır; sanırım bağa dedi
der. Olay çıkmaması için ilk durakta iner ve olayı evde karısına
anlatır.
-Fadime bu gün trende adamin biri bağa pezevenk dedi der.
Fadime:
-Hadi ya haçen bak terbiyesize!
Temel ertesi gün aynı adamla tekrar trende karşılaşır. Adam bu
sefer Temel’e bakarak şöyle der:
-Dedikoducu pezevenK…
BONUS FIKRA
NESİ VAR?
Temel, eczane açar. İlk müsterisi gelir:
-Bana bir sinek ilaci verir misiniz?
Temel:
-Tabii, sineğunuzun nesi var?
Münir Özkul’un bilinmeyen hikayesi
“Bizim Aile filminin çekimlerinde idik. Halit Akçatepe ile Münir
Özkul aralarında konuşup gülüşüyorlardı. Tarık Akan da oturmuş bir
köşeye dalıp dalıp gidiyordu. Yanına gittim, çok samimi değildik.
Çorba içme saatiydi, çorba içtik ve ” Hayırdır ” dedim, zor da olsa
anlatmaya başladı;
Tarık Akan:
“Mühendislik fakültesindeyken, okula yakın bir yerde bir matbaacı
arkadaşım vardı. Cebinden kitaplar basar, insanlar okusun diye
uğraşırdı. Bugün gelirken ona rastladım. İşleri bozulmuş, kapatmak
zorunda kalacakmış dükkanı’ dedi.. Çekimler iyi gidiyordu. Münir’in
yanına gittim, durumu anlattım.
Adile Naşit anlatmaya devam ediyor…
“Çekimler iyi gidiyordu. Münir’in yanına gittim, durumu anlattım.
Yevmiye usulü çalışıyorduk, ne yapacağımızı da çok bilmediğimiz
için bekledik. Belki elimizden bir şey gelirdi. Münir bunu epey
dert edindi. Hani o can alıcı sahne var ya; Münir’in o güzel
tiradı. Saim Bey’ in kapısından içeri girer, “sen değil, ben
büyüğüm ben” diye noktalar. İşte o sahnede, herkesin eli ayağı buz
kesti. Yarım saat bir sessizlik oldu.”
“Gün bitti, yevmiyeler dağıtıldı. O gün ne olduysa hepimiz 3’er
yevmiye aldık. Münir 10 yevmiye almıştı. Herkes aldıklarını bir
araya getirdi topladık ve Tarık Akan’a uzattık. Kabul etmedi, zorla
kabul ettirdik. Beraber gidip matbaadaki işler düzelene kadar, her
gün biraz daha destek olduk.
Bugün, Tarık’ın vesilesi ile o matbaa halen çalışıyor ve geçtiğimiz
gün 20 bin adet kitap basıp tüm ülkedeki okul kütüphanelerine
yolladı.” (Adile Naşit’in 21.06.1985 tarihli anısı…)
İşte böyle ustalar, üstadlar kolay yetişmiyor. kazandığı parayı son
kuruşuna kadar ihtiyaç sahibine verecek kadar iyi yürekli bir
insandı.
Hababam sınıfının sert ama öğrencilerini de herşeyden çok seven
“Kel Mahmut”uydu.
Yaklaşık 10 dizi, 20 tiyatro oyunu ve 220 filmde rol aldı.
Uzun süredir demans hastalığıyla yaşayan Yeşilçam’ın usta oyuncusu
Münir Özkul Bugün 93 yaşında bizlere veda etti.
Ruhun şad, mekanın cennet olsun
Genç Doktor
Uzun yıllar küçük bir kasabanın tek ve yaşlı hekimi olan tıp
insanının emeklilik günü gelmiş çatmış. Yerine de okuldan henüz
mezun bir genç doktor atanmış.
Yaşlı doktor, genç meslektaşını karşısına alarak kısaca kasabayı
kısmen tanıtmaya çalışmış. Sonra da, o gün için evlerinde muayene
olmak talepleri olan birkaç hastayı birlikte gezerek muayene etmek
kararını almışlar.
İlk gittikleri evde nispeten yaşlı bir kadın yatağında yatıyormuş.
Şikâyeti sorulan kadın hasta, sindirim sistemi ile ilgili
yakınmalarını anlatmış. Her ikisi de hastayı kısaca muayene
etmişler. Muayene sonrası yaşlı doktor hasta kadına hitaben
konuşmuş;
– “Senin sorunun bolca çiğ meyve tüketmenden kaynaklanıyor. Bu
nedenle çiğ meyveleri azaltmalı ve kısmen komposto halinde
tüketerek sindirimlerini kolaylaştırıcı önlemi almalısın!”
Yaşlı kadın bu tavsiyeden memnun olmuş ve teşekkür ederek
önerildiği gibi davranacağını ifade etmiş. Bu evden çıkar çıkmaz,
genç doktor kıdemli doktora nasıl kolayca bu tanıya varabildiğini
sormuş. Yaşlı doktor;
– “Dikkat etti isen elimdeki stetoskobu bilerek yere düşürdüm ve
yatağın altına göz attım. Yatak altında bolca taze soyulmuş meyve
kabukları vardı”, demiş.
İki doktor, birlikte ikinci adrese gitmişler.
Burada da hasta olan genç bir kadın varmış ve yatakta yatıyormuş.
Kadının şikâyeti ise; şiddetli halsizlik ve yorgunluk hissi ve
nerede ise yataktan hiç çıkmamak arzusu imiş. İki doktor ayrı ayrı
kısaca muayene etmişler. Yaşlı doktor teşhisini bildirmek üzere
genç doktora öncelik tanımış ve ‘buyurun’ diyerek geri
çekilmiş.
Genç doktor, yatakta yatan genç kadın hastaya yönelerek;
– “Anladığım kadarı ile kendinizi ruhani dünyaya terk etmiş ve
yaşamınızı nerede ise kiliseye koşut kılmışsınız. Yataktan kalkarak
biraz da dünyevi meşgalelerle oyalanın”, demiş.
Her iki doktor dışarı çıktıklarında, yaşlı doktor genç arkadaşına
dönerek tebrik etmiş ve kendisinin de bu hasta kadını nerede ise
her gün kiliseye giderken gördüğünü anlatmış. Ve eklemiş;
– “Merak ediyorum, bir defada nasıl bu tespite varabildiniz?”.
Genç doktor;
– “Siz kadını muayene dereken ben de geçen defa sizden öğrendiğim
gibi stetoskobumu kasten yere düşürdüm ve çaktırmadan yatağın
altına baktım. Orada, rahibi gördüm, yatağın altında büzülmüş
yatıyordu”.
Psikoloğa giden bir adam derdini
anlatıyordu.
─ Geceleri uyuyamıyorum efendim. Sürekli yatağın altında biri var
gibi geliyor. Yatağın altına girip orada uyumayı deniyorum. Bu defa
da yatağın üstünde biri var gibi geliyor…
Adamı dikkatle dinleyen psikolog;
─ Hallederiz bu saplantıyı, demiş. Bana haftada iki kere
geleceksiniz. 6 aylık bir tedavi sonunda sizi iyileştireceğimi
umuyorum.
Adam sormuş;
─ Her viziteye ne kadar ödeyeceğim?
─ Her vizite 200 TL. Bu hesaba göre 6 ayda 9.600 TL
ödeyeceksiniz.
Adam gitmiş, o gidiş…
Psikolog, birkaç ay sonra adama sokakta rastlamış ve sormuş;
─ Ne oldu, hastalığınız?
─ 10 TL’ye hallettim…
─Nasıl oldu?
─ Sizden çıktıktan sonra, ilerideki bara uğradım. Biramı içerken,
barmene hastalığımı anlattım. ‘Karyolanın bacaklarını kes’ dedi…
Kestim, mesele halloldu!