Anasayfa /  Keyifli Haberler

Adam nereye koşuyor

Adamın biri berberin kapısını aralamış ve; – Saçımı ne zaman kestirebilirim. diye sormuş. Berber sırada bekleyen insanlara bakarak; – İki saat kadar sürebilir. demiş. Daha sonra adam dışarıya çıkıp koşmaya başlamış.

Abone ol
Abone ol 24 Kasım 2019 15:35

Adam nereye koşuyor

Adamın biri berberin kapısını aralamış ve;

– Saçımı ne zaman kestirebilirim. diye sormuş.

Berber sırada bekleyen insanlara bakarak;

– İki saat kadar sürebilir. demiş.

Daha sonra adam dışarıya çıkıp koşmaya başlamış.

Birkaç gün sonra aynı adam kapıyı aralayıp tekrar sorar;

– Ne zaman saçımı kestirebilirim.

Berber etrafına bakar ve sıra çok uzun olduğundan;

– İki saat kadar sürebilir. der.

Bir hafta sonra aynı adam gelerek yine aynı soruyu sormuş ve bereber kalabalık olduğundan dolayı yine iki saat sonra diye cevap vermiş.

Berber bu olaylar üzerine çok meraklanmış ve berberde oturan bir arkadaşına onu takip etmesini söylemiş.

Bir müddet sonra arkadaşı gülerek gemiş.

Berber merakla sormuş;

– Adam nereye koşuyor.

– Senin evine

 

BONUS FIKRA

 

Akşehir Kadı’sı keyfine düşkün bir adammış.

Akşehir’de halkın gözü önünde, uluorta şarap içmesinin devlet erkanınca hoş karşılanmayacağı iyi bilen Kadı Efendi,

canı içmek isteyince; şarap şişesini alıp, bağlara gidermiş.

Kadı Efendi bir gün yine şarap şişesini alıp bağlara gitmiş, kuytu bir köşe bulup başlamış ufak ufak demlenmeye.

Sıcak havanın etkisinden midir, şarabın sertliğinden midir bilinmez, kadı bir güzel kafayı bulmuş.

Kafayı bulunca da sarığı bir yana, cübbeyi bir yana savurup gölgelik bir yerde sızıp kalmış.

O civardan geçen Nasreddin Hoca’nın da bir cübbeye ihtiyacı varmış.

Üstündeki epey eskiymiş. Yerlere atılmış cübbeyi görünce hemen alıp sırtına giymiş

Kadı Efendi akşama doğru ayılmış, bir bakmış ki; cübbe yok.

Cübbesini arayan kadı efendi, bulamayınca; çalındığını sanmış.

O halde evine gelen Kadı Efendi, adamlarına emir vermiş:

– Yarın sabah kimin sırtında benim cübbeyi görürseniz; hemen yakalayıp getirin!..

Ertesi gün çarşıyı pazarı dolaşan Kadı’nın adamları, bir bakmışlar ki;

Kadı’nın cübbesi Nasreddin Hoca’nın sırtında.

Bunu gören adamlar, Hoca’yı apar topar yakalayıp Kadı’nın huzuruna getirmişler.

Kadı cübbeyi tanıyınca sormuş:

– Hoca efendi, bu cübbeyi nereden buldun?

– Dün bazı arkadaşlarla bağda dolaşıyorduk. Bir de ne görelim?

Saçı sakalı ağarmış, şöyle sizin gibi kelli felli bir adam, zil zurna sarhoş olmuş yatmıyor mu?

Yanında da içilmesi haram olan koca bir şişe şarap da var.

Cübbesini sarığını çıkartıp atmış. Bu halde oralardan bir hırsız geçecek olsa cübbeyi çalacak.

Buna meydan vermemek için cübbeyi aldım.

Sahibi çıkınca hemen çıkarıp vereceğim. Hem şahitlerim de var.

Kadı şöyle sakalını bir sıvazladıktan sonra biraz düşünmüş ve demiş ki:

– Sen o cübbeyi sağlıkla giymeye devam et Hoca efendi, o cübbenin sahibi çıkmaz!

 

Genç Kız

 

kadının biri bir gün işten eve erken dönmüş.

bir bakmış ki kocası yatak odasında genç bir kız ile birlikte.

öfkeden deliye dönmüş tabi.

“şerefsiz pislik herif. bunu bana nasıl yaparsın?” diye öfkeyle karışık ağlayarak bağrınmış.

“her zaman sana sadık bir eş oldum, çocuklarının anası oldum. karşılığı bu muydu?

seni terk ediyorum ve hemen boşanacağım senden.”

adam panik halinde:

“bir dakika hayatım açıklayabilirim, durum sandığın gibi değil.”

“hadi anlat. ama bunlar bana söyleyeceğin son sözler olacak.” demiş karısı.

adam başlamış anlatmaya:

“eve gelirken arabaya binerken bu kıza rastladım. çok utangaç ve savunmasız duruyordu.

acıdım ve arabaya aldım. çok zayıf olduğunu fark ettim.

kıyafetleri de eski ve kirliydi. 2 gündür bir şey yemediğini söyledi.

ben de eve getirip sana dün yaptığım yemekten ısıttım.

hani senin kilo almamak için yemediğin yemekten.

zavallı kız dakikada sildi süpürdü yemeği.

temizlenmeye de ihtiyacı vardı.

duş alabileceğini söyledim ve o duştayken kıyafetlerini çöpe attım,

hepsi kirli ve yırtık pırtıktı. tabi yeni kıyafetlere ihtiyacı vardı.

dar diye birkaç senedir giymediğin kot pantolonunu,

yıldönümümüzde sana hediye ettiğim ama zevksiz olduğumu söyleyip giymediğin iç çamaşır takımını,

kardeşimin sana hediye ettiği ama onu gıcık etmek için giymediğin bluzu verdim.

ayrıca geçen sene o pahalı mağazadan alıp işyerinde de birisi aynısını giyiyor diye giymediğin çizmeleri verdim…”

kadın, kollarını bağlamış ve kocasına “eee?” bakışı atmış.

adam bir nefes almış. ve anlatmaya devam etmiş:

“kız, duyarlılığım ve yardımlarımdan ötürü çok minnettar kaldı.

uğurlamak için kapıya doğru gidiyorduk,

sonra birden dönüp ‘karınızın kullanmadığı başka bir şey var mı?’ dedi.”

 

kurabiyeler

 

yaşlı adam ölüm döşeğindeydi…

artık son dakikalarını yaşıyordu…

hasta yatağında yatarken birden mutfaktan gelen kokuyu duydu, en sevdiği çikolatalı kurabiyelerin kokusu…

birden gözleri aralandı,

kendini ayağa kalkacak kadar güçlü hissetti…

bu şaşılacak bir şeydi, ölmek üzere olan adamı ayağa kaldırmaya kurabiyelerin kokusu yetmişti…

duvara tutunarak merdivenlere kadar yürüdü…

basamakları ağır ağır inerken sanki mutfağa değil hayata yaklaşıyor gibi heyecanlıydı…

nihayet mutfak kapısına kadar geldi…

işte masanın üzerindeki tepside onlarca çikolatalı kurabiye,

tam karşısında duruyordu…

son gücüyle masaya yaklaştı, o kurabiyelerden bir tane ağzına atabilse sanki ömrüne ömür katılacaktı…

bir tane almak için elini uzattı…

ama birden karısı yetişti ve eline vurdu.

“çek elini bakayım…

onlar senin cenazen için…”

 

Yorumlar