KAVGA BİTMEZ ÖLDÜĞÜNDE

 “Bir üyemizi, sevgili yoldaşım Helin Bölek’i 3 Nisan günü, ölüm orucunun 288. gününde toprağa verdik. Bayrağı ben devraldım. Diyeceksiniz ki, “bir müzik grubunun üyeleri ne uğruna ölüyor? Neden ölüm orucu gibi insanı dehşete düşüren bir yöntemi tercih ediyor?”

Cevabımız, Helin’in 28 yıllık ömrünü feda ettiği, benim ise gün be gün erimeyi göze aldığım yakıcı gerçekte: Biz Türkiye’de 1980 sonrası verilen haklar ve özgürlükler mücadelesinin içinden doğduk. Halk kültürünü sosyalist düşünceyle buluşturan 23 albüm çıkardık. Albümlerimizin toplam satışı 2 milyonu aştı. Anadolu’da ve dünyada ezilen halkların türkülerini söyledik. Bu  ülkede hakkını arayanlar, muhalifler, özgür ve demokratik bir ülke düşleyenler ne yaşadıysa, onların şarkılarını söyleyen bizler de aynısını yaşadık: Gözaltına alındık, tutuklandık, konserlerimiz yasaklandı, polis kültür merkezimizi bastı, enstrümanlarımızı parçaladı ve ilk kez, AKP Türkiye’sinde, başımıza ödül konarak ‘aranan teröristler’ listesine eklendik. Bugün tam da sizi şaşırttığını tahmin ettiğim bu durumdan dolayı yemek yemeyi reddediyorum. “ diyor mektubunda İbrahim Gökçek

 2019 Mayısı’nda, ‘konser yasaklarının kaldırılması, kültür merkezimizin basılmasına son verilmesi, tutuklu grup elemanlarının bırakılıp haklarındaki davaların düşürülmesi, isimlerimizin terörist listesinden çıkarılması’ talebiyle açlık grevine başlamışlardı. sonra Helin Bölek’le birlikte eylemi ölüm orucuna çevirmişlerdi. Bu, talepleri kabul edilene kadar aç kalmaktan vazgeçmeyecekleri anlamına geliyordu. Snu ölüm bile olsa…

 Grup Yorum'un taleplerinden hangi biri gerçekleşti de ölüm orucu son buldu? İbrahim'in kamuoyu tarafından sahiplenilmesi ve muhalif partilerin grup yorum için mücadele sözü vermesi sonucunda ölüm orucuna son verilmiş. Peki ama Grup Yorum'un sesi başka yollardan duyurulamaz mıydı ya da muhalif partiler zaten destek olmuyor muydu? Elbette ki kamuoyu gücü çok önemli, başka bir yolu yoktu demek ki, bilmiyorum... Ben bu tarz eylemlere bir süredir şöyle yaklaşıyorum:  enim yaşama anlam verdiğim şey elimden alınırsa ben de artık yaşamayı tercih etmem, kafama vurulunca uslu çocuk olmam çünkü zaten haksız yere cezalandırıldım ve suçsuzum, cezalandırılmaların bir yerde işkenceye varacağını öngörüyor ve aklımı kaybetmektense bedenimi açlığa yatırıyorum. Neden intihar etmiyorum? çünkü umutluyum, taleplerimin yerine geleceğinden umutluyum, ölene kadar umudum devam edecek. Peki, talepler kabul edilebilir mi? Devlet şu anki pozisyonda bu talepleri neden kabul etsin? Bu eylemler kamu vicdanını harekete geçirebiliyor mu? Kamu vicdanı, devlet karar mekanizmalarını ne derece etkileyebiliyor? Kamu vicdanı mı kamunun akıllanması mı?

Gelelim Grup Yorum'a. Evet sadece bir müzik grubu değil. Ama talepleri sadece müziklerini yapmaktı. Herhangi bir müzik grubunun, bunu söylemek benim için zor ama isterse faşizan olsun, müzik yapma hakkını sonuna kadar savunurum. Biliyorum ki kötü olan zaten tarihin çöplüğünde yer alacak. Müziğin yapılmasını engellemektense, kötü olduğunu anlatmayı tercih ederim.

Bu noktada iktidar yanlış yapıyor. Mesela ben bir grup yorum konserine gider miyim? Evet, giderim bana hitap ediyor çizgileri, Bir çok grup yorum şarkısını ezbere bilirim. Gerçi bana sorarsanız “gitmem” diyen de bilir çünkü orası ayrı, orası gelenek. Adı yasak, şarkıları yasak, konserleri yasak… Ama ciddi ve akılcı bir biçimde siyasi çizgilerini ele alırsak, LGBT'den kadın haklarına, edebiyattan sanata kadar kimi zaman bambaşka kimi zamansa aynı yerlerde buluyorum kendimi. Ama biliyorum ki hepimiz güzel bir dünya istiyoruz.
İbrahim için, iyi ki yaşıyor diyorum. Helin içinse, bir kırmızı karanfil bırakıyorum buraya.

Yorumlar