İŞTE EN BÜYÜK MESELE: EMEK VERMEK

Hayatın mükemmel bir işleyişi var. Mucizelerle dolu bir işleyiş...

Kainat harika bir düzen üzerine kurulu. Bizler hayata ne verirsek, hayat da verdiğimiz o şeye karşılık olarak eşdeğer bir şey getiriyor önümüze.

Güzel veya çirkin...

İyi yahut kötü...

Sevgi veriyorsak sevgi alıyoruz mesela. Yahut nefret saçıyorsak bakışlarımızla her tarafa, o geri dönüyor bize. İhtiyaç duyduğunda birilerine yardım etmekten asla geri durmuyor ve yardım etmekten vazgeçmiyorsak eğer, bize de en ummadığımız yerden geliyor en büyük yardım ve destek....

Bir yerde çalışıyorsak ve işimizi layıkıyla yapıyorsak, kazandığımız o para bereketleniyor sanki. Ve ayrı bir lezzet veriyor onunla yapılan her şey. Neye, ne kadar emek veriyorsak biz de alıyoruz karşılığını katbekat.

Misliyle....

Fazlasıyla...

Toprağa bir tohum attığımızda atılan bu tohum, günü geldiğinde nasıl da kocaman bir ağaç oluveriyor. Tabii eğer tüm istekleri karşılanabilirse...

Öyle ki zamanı geldiğinde en mükemmel meyveler, sebzeler ve yemişler veriyor bize. Ve ağacın dalından koparıp afiyetle yiyoruz bir güzel. Elbette meyveyi alabilmek için gereken tüm çabayı gösterebildiysek...

Hayattaki her şey emek ister. Diyelim bir üniversite hayaliniz varsa; onun için gerekli her şeyi yapmanız gerekiyor. Ve hayallerinizdeki bölümü kazanmanız, gerektiği gibi çalıştıysanız ancak mümkün olabiliyor.

Bilmelisiniz ki, hayat her şeyiyle emek ister bizden.

Çaba sarf etmek zorunda olduğumuzu hatırlatan ve çoğu zaman hoşumuza gitmeyen “Emek olmadan yemek olmaz” atasözünü duymayan yoktur herhalde. Sahi neden emeksiz yemek olmaz, bunu hiç düşündük mü?

Bir yemeğin meydana gelmesi dahi yabana atılacak bir mevzu değildir bu hayatta. Yemek yapmak da önem ve titizlik ister. Çaba ve emek ister. Bir yemeğin olması için gerekli hazırlıkları yapmalı, malzemeleri uygun şekilde hazırlamalıyız. Ve ondan sonraki süreçleri de titizlikle takip etmeliyiz ki, hakkıyla bir yemek ortaya çıkabilsin. Sadece yemek yapmak istemekle, tencereyi ocağa bırakmakla o yemek olmaz. Önce o çakmağı ateşlemek gerekir ki, pişme işlemi gerçekleşebilsin.

Düşünün ki; emek olmadan bir yemek dahi meydan getirebilmek ne kadar da güç bir mesele. Bu minvalde şunu diyebilir ki; bizim her bir emeğimiz ve çabamız, yemeğe dönüşüyor bizler için bu dünyada. Yeter ki emek verelim. Yeter ki çaba sarf edelim.

Bazen almadan önce vermeyi bilmeliyiz bu hayatta. Bilmeliyiz ki bize bir geri dönüşü olabilsin. Vermenin almak için şart olduğunu anlayarak verelim hatta.

Vermekten korkmayarak...

İsteyerek...

Verirken pişmanlık ve üzüntü duymadan verelim.

Hepimiz günlük hayatımızı devam ettirmek için bir şeylerin mücadelesini veriyoruz. Kimimiz belirli bir işte çalışıyoruz. Kimimiz ise okullarına devam ederek derslerinde başarılı olmak için belli bir çabanın içinde. Ama hepimizin bir amacı ve gayesi var; başarılı olmak. Amacı olmayan bir insan zaten yaşayamaz. Herkesin kendince türlü türlü sorun ve sıkıntıları var. Derdi ve sorunu olmayan insan neredeyse yok gibi. Bu sorunları aşmak için de emek harcamak gerekiyor. Emek olmadan üstesinden gelinmiyor tüm bunların. Amacımız doğrultusunda harcadığımız enerjiye emek adını veririz bizler. Bir işte başarılı olmanın olmazsa olmaz yolu, o iş için gerekli olan emeği harcamaktan geçer. Zira zahmetsiz, çabasız ve emeksiz, kazanılmış bir başarı söz konusu bile olmaz. Kaldı ki; emeksiz bir yemek dahi yapmak mümkün değilken...

Çok nadir görürüz, sadece şans eseri başarıyı yakalayabilmiş kimseleri. Ne olursa olsun emek vermeden erişilen şey her ne ise, emek verilen o şey kadar tat vermez. Bir anlam da ifade etmez bizim için. Oysa bir insan, bir amaca ulaşmak istediğinde o işi için çaba harcayıp, emek verirse şayet, başaramayacağı hiçbir iş olmaz neredeyse. Her şeyin üstesinden kolaylıkla gelir. Bununla birlikte emek verilerek kazanılan her bir başarının lezzeti bambaşka olur. Bize verdiği hazza da öyle...

Emek ve çaba sarf edilmeyen yerde, yapılmış bir işten de söz edilemez zaten. Yan gelip yatan,  aylaklık yapan, boş duran bir insan, başarıya asla ulaşamaz. Zira tarihe adını altın harflerle yazdıran, başarılı kimselerin hayatları incelendiğinde bu kişilerin hep bir mücadele içerisinde olduklarını, çok çalışıp çabaladıklarını görürüz. Bir şeylere ulaşmak için verildikleri emekler saymakla bitmez. Bu kişiler, gösterdikleri bu emek ve mücadele sayesinde hedefine ulaşmış olan kişilerdir çoğu kez.

Hepimizin hayatı çeşitli sorun, sıkıntı ve çilelerle doludur aslında. Oysa önemli olan bu sorunların karşısında sağlam ve güçlü bir duruş sergileyebilmektir. Kararlı olmaktır. Emek vermektir. Unutmamalıyız ki; çıkmaz bir sokağa girdiğimiz zaman, pes etmeyip yolumuzu aydınlatabilmeyi başarabilirsek o yolun sonunda hedefimize erişebilmemiz de kaçınılmaz olur. Zira ne olursa olsun sorunlar karşısında çözüm yollarına odaklanabilmeliyiz. Sorunun ve çözümün ne olduğunu anlamayarak başarının ardından gitmeyen kişiler, hayatın zorluklarını aşamayanlardır.

Biz insanların sahip olmak istedikleri, arzuladıkları ve bizim olsun dedikleri şeyler ne kadar da çok. Öyle ki hiçbir zaman bitmez bu istekler. Bir şeye sahip oldukça, tadını aldıkça daha da fazlasını isteriz. Bu başarılı olduğumuz konular için de öyledir. Mesela, başarılı oldukça yenisini isteriz. İstedikçe emek verir, emek verdikçe hep kazanırız. İşte tarifsiz bir mutluluk...

Böylesi bir mutluluğu yaşamak için kendimize çeşitli hedefler belirlemeliyiz en önce. Belirlediğimiz bu hedefler doğrultusunda da çalışıp emek harcayarak başarıya ulaşmalıyız. Unutmamalıyız ki; verilen emeklerin hiçbiri, hiçbir zaman boşa gitmez. Zayii olmaz. Yeter ki isteyelim ve daima çalışalım...

İşte o zaman, kendi emeğimizle kazandıklarımız daha güzel bir yer haline getirecek dünyayı, emin olun...

 

Yorumlar