İbrahim Kalın'dan İdlib değerlendirmesi!
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Daily Sabah'ta İdlib üzerine değerlendirmeler kaleme aldı. Kalın; ''İdlib ve çevresindeki son gelişmeler durumu iyileştirmek yerine daha da vahim hale getirecektir.'' ifadelerini kullandı.
Abone olİşte Kalın'ın Daily Sabah'ta yayımlanan makalesi;
Suriye Savaşı yedinci yılında kaos, insani dram ve
siyasi çalkantı üretmeye devam ediyor. Sağlam ve sürdürülebilir bir
siyasi çözüm olmadan devam eden siyasi ve askeri çatışmalar,
yalnızca mevcut krizi daha da tırmandıracaktır. İdlib ve
çevresindeki son gelişmeler durumu iyileştirmek yerine daha da
vahim hale getirecektir.
Suriye’yi aşan bir mesele haline gelen bu savaşın Suriye halkına
hiçbir faydası olmadığı ortadadır. Küresel ve bölgesel güçler
arasında yürütülen bir vesayet savaşına tanık oluyoruz. Daha
fazla güç ve nüfuz elde etme isteği ve açgözlü dürtülerin neden
olduğu bu vahşetin kaynağı sadece silahlar değil. Eğer taraflar
farklı bir yaklaşıma sahip olsaydı; sağduyu, erdem ve merhamete
dayalı bir çözüm uzun süre önce mümkün olabilirdi.
Dünya ekseriyetle Suriye halkına sırtını döndü. Suriye halkının
acılarına destek sözde kalırken, esas aktörler savaşı durdurmak
için ya çok az şey yaptı ya da hiçbir şey yapmadı. Herkes savaşın
ikiz canavarları arasında sıkışan Suriye halkını izlemekle yetindi.
Yüzlerce insanını katleden acımasız Esed rejimi ve DAEŞ ile
PKK’ya bağlı PYD-YPG gibi farklı terörist gruplar da Suriye
topraklarındaki ölüm ve yıkımdan sorumludur.
Cenevre ve Astana süreçleri kısmen sonuç verdiyse de hiçbiri akan
kanı durduramadı. Amerika Kuzeydoğu Suriye’deki varlıklarını
meşrulaştırmak için DAEŞ’i kullandı. DAEŞ tehdidinin büyük ölçüde
ortadan kalkmasıyla ABD, Türkiye ile stratejik ortaklığını ihlal
etme pahasına Suriye’deki PKK ile ilişkilerini meşrulaştırmanın
yollarını arıyor. Türkiye’nin bu karanlık ilişkiyi durdurma
konusunda yaptığı çağrılara ABD kulaklarını tıkamış durumda. Rejim
ve destekçileri İran ve Rusya da Levant'ta yeni bir harita çizme
gayelerini haklı çıkarmak için DAEŞ canavarını kullanıyor. Tüm bu
unsurların Suriye’deki ılımlı muhalif grupları siyasi ve askeri
olarak yok ettiğine veya zayıflattığına şahit olduk.
Suriye muhalif güçlerinin son kalesi olarak İdlib kaldı. 3,5
milyon nüfusa sahip bu vilayete yönelik herhangi bir saldırı büyük
bir insani felakete yol açacaktır. Bu ise Türkiye'ye, buradan
da Avrupa'ya ve başka yerlere yeni bir göç dalgasını
tetikleyecektir. İdlib’e yönelik herhangi bir saldırı ölüm ve
yıkımdan başka bir şey getirmeyecek olup hem Cenevre hem de Astana
süreçlerindeki tüm siyasi çabaları baltalayacak, bu da Esed
rejiminin ahlaksız bir zaferi olacaktır. Böylece Suriye'de
istediğini elde etmenin tek yolunun fark gözetmeksizin acımasızca
güç kullanmak olduğu bir kez daha gözler önüne serilecek.
Suriye’deki çatışmanın çözüm yolu elbette bu olamaz.
Dünya İdlib ve çevresindeki çıkmazı önlemek için yine pek az çaba
gösterdi. Uyarı, öfke, endişe vs. gibi açıklamalar ile hiçbir yere
varılamaz. Kimyasal silah kullanması halinde Esed rejimine
saldırı tehditleri şu iki nedenden dolayı anlamsızdır. İlk
olarak rejim geçmişte kimyasal silah kullanmış ve rejimin bu
kapasitesini yok etmek için hiçbir şey yapılmamıştır. Sadece
görüntü vermek için yapılan az sayıdaki saldırı hiçbir anlam ifade
etmemektedir. İkinci olarak, kimyasal silah kullanımını şarta
bağlamak, rejimin konvansiyonel silahlarla katliama devam
edebileceğini söylemenin başka bir yoludur. İşte bu, Suriye
savaşının utanç verici bir ironisidir. Rejim kimyasal silah
kullanmanın yanı sıra konvansiyonel silahlarla çok daha fazla insan
öldürmüştür. Ve rejim halen bu iki tehdide sırtını
dayamaktadır.
Avrupa için savaşın sonlanması öncelik teşkil etmiyor (şimdiye
kadar bu konuda kayda değer bir öneri ya da çaba göremedik). Avrupa
ülkelerinin temel kaygısı 2015 ve 2016’da olduğu gibi yeni bir göç
dalgası ile karşı karşıya kalmayacaklarından emin olmaktır. Bu
konuda Avrupa devletleri Türkiye’nin yanında yer alıyorlar ve bu
dayanışmanın güçlenmesi önemli. Fakat askeri çatışmayı sonlandırma,
siyasi çözüme ulaşma ve mültecilere sahip çıkma yükünü Türkiye
dâhil hiç bir ülke tek başına taşıyamaz. Avrupalılar bir adım daha
öne çıkarak elini taşın altına koymalıdır.
İdlib, Astana anlaşması kapsamında bir çatışmasızlık bölgesidir. Üç
garantör ülke olan Türkiye, Rusya ve İran burada askeri gözlem
noktaları kurdu. Türkiye’nin oniki gözlem noktası bulunuyor. Türk
askerlerinin varlığı, muhtemel bir saldırıyı önlemenin tek
garantisi. Zira Rus savaş uçakları ve rejim kara kuvvetleri, Türk
askerleri oradayken bir saldırı gerçekleştirmeyi göze alamaz
(sivilleri ve meşru, ılımlı muhalif güçleri umursamadıklarını
biliyoruz). Terörist grupların ortadan kaldırılması gerekçesiyle
İdlib’e yapılacak herhangi bir saldırı Astana sürecini
baltalayacaktır.
Kaynak: Superhabertv