Nefse ağır gelen 7 amel
Bazı ameller vardır ki samimi olarak iman etmemiş, kalbini Allah’a teslim etmemiş bedenlere çok ağır gelir. Fakat hakiki bir mümin için yalnızca “Rabbinin” bileceği işler yapmak ona tarif edilemez bir huşu ve zevk verir. Bunlardan bazıları aşağıdaki gibidir:
Abone olBazı ameller vardır ki samimi olarak iman etmemiş, kalbini Allah’a (cc) teslim etmemiş bedenlere çok ağır gelir. Fakat hakiki bir mümin için yalnızca “Rabbinin” bileceği işler yapmak ona tarif edilemez bir huşu ve zevk verir. Bunlardan bazıları aşağıdaki gibidir:
1.Dünyanın Geri Kalanı Uyurken Sabahın Erken Saatlerinde
Namaza Kalkmak
“Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli
vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı
(gece ve gündüz melekleri tarafından) şâhid olunan (bir namaz)dır.
(İsra,78)
Bu ayetten görüldüğü gibi, herkesin mışıl mışıl uyuduğu bir vakitte, uykunun en tatlı yerinde kalkarak Rabbimiz için namaz kılmamız meleklerin şahitliğine vesile oluyor. Ertesi gün düğünü olan, önemli bir iş görüşmesine gidecek olan, çok sevdiği birisiyle buluşacak olan nasıl heyecanla, zorlanmadan kalkıp hazırlanmaya başlarsa bu özel vakit için de neşeyle kalkıp abdest almak, huzur içinde namaza durmak elbette Allah’ın hakiki kullarına nasip olacaktır. Yerlere ve göklere hâkim olan bir Yaratıcı bizler için meleklerini hazır ediyor, bu görüşme kaçar mı?
2.Tartışmaya Devam Edebilecekken Dilini Tutmak
Konuşurken itiraz etmeyene veya haklı olduğu halde, münakaşayı terk edene, Cennette bir köşk verilir. (Taberani)
İçimizden ağzımıza geleni saydırmak, haklı olduğumuzu ispatlamak için yanıp tutuştuğumuz zamanlar olmuştur. Fakat bunun sonucu ne getirecek? Mümin insan anlık hissiyatlarına kapılarak hareket eden bir insan değildir yapacağı her işin sonunu düşünmek zorundadır. Tahmin etmek çok zor olmasa gerek, böylesi bir tartışmanın sonucu birbirini yoktan yere üzmüş, kırmış kalplerdir. Haklı olsak dahi dilimizi tuttuğumuzda “kendini haklı sanacak” diye düşünmek yerine Cennette bir köşk müjdesi veren bu hadisi düşünelim. Burundan ateş soluyarak sarf edilmiş bir sözün ileride ödenemeyecek bedelleri olabilir. Öyleyse en güzeli şeytandan Allah’a sığınıp susmak ve sükûnet telkin etmektir. Unutmayın, kimin gerçekten haklı olduğunu ve kimin buna rağmen sustuğunu Allah biliyor!
3. Kimsenin Olmadığı Yerde Doğrusunu Yapmak
Kolayca kandırılabilecek bir nefse ve her an çalışmaya devam eden bir şeytana sahip insanoğlunun imanı, kimsenin olmadığı yerlerde belli olur. Şu koca kâinatta yalnızca küçük bir frekans aralığını görebilen gözlere sahip olsak da ufak bir incelemeyle “neyse kimse yokmuş” bahanesinin arkasına sığınmaya pek meyilliyiz! Yalnız kaldığımızda toplum içinde işleyemediğimiz günahları işleyebilir miyiz? Kimse görmese bile Allah’ın memnun olması haramdan gözlerimizi indirmeye kâfidir. Utanacağımız, çekineceğimiz kişilerin varlığında günah işlemekten sakınıyoruz da sahi biz kimden sakınıp kimi unutuyoruz? Gözler onu göremez, O ise bütün gözleri görür; O, lütuf sahibidir, her şeyden haberdardır. (Enam, 103)
4. Düşmanlarına Dua Etmek
“İyilik ve kötülük bir değildir. Ey inanan kişi: Sen, fenalığı en
güzel şekilde sav; o zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan
kişinin yakın bir dost gibi olduğunu görürsün.” (Fussilet, 34)
“Neden dua edecekmişim?” dediğinizi duyar gibiyim. Ne kadar zordur
değil mi canımızı yakanlara, kaskatı kesilmiş kalplere dua etmek.
“Sana yapılanın beterini sen de onlara yap” şeklindeki şeytani
fısıltıların tavan yaptığı bir zamanda ellerimizi açarak onlar için
dua etmek ancak temiz ve İslam’ı özümsemiş bir kalbin yapabileceği
bir iştir. Bakın, Allah farkında size yapılanın, iyilikle kötülük
bir değildir diyor ve fenalığı güzellikle savmamızı emrediyor.
Sizler de bir zamanlar yanlış işler yapan insanlar olabilirsiniz,
belki de birilerinin duası hürmetine Allah sizlere rahmet etmiş
olabilir. Bunu aklımızdan çıkarmadan Peygamberî bir tavırla
düşmanlarımıza dua ettiğimizi Allah’ın bilmesi yeterlidir.
5. Anne Babayla Haklı Olduğu Halde Tartışmamak
Tartışmadan haklıyken bile geri çekilenlerin
mükafatlandırılacağı bir dine inanıyoruz. Peki ya, “Öf” bile
denilemeyecek kadar değerli tutulan anne babamıza karşı tutumumuz
nasıl olacak? Bir anlık “Öf”ün dahi hoş görülmediğini bilenler
karşısında arkadaşı varmış gibi anne babasıyla münakaşa etmenin
hesabını nasıl verecek? Sonuna kadar haklı da olsanız, sizi hep
yanlış da anlasalar onlara karşılık vermeyin. Çok zor, hele ki bu
zamanda ailenizin sizi anlaması çok zor olabilir ancak sabredin,
Rabbinizin rızası için sabredin, inanın buna değecek.
Ve Rabbin, kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi ve ana-babaya
iyilik etmeyi emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi, senin
yanında ihtiyarlığa erişirse, sakın onlara ‘öf!’ bile deme! Onları
azarlama ve onlara güzel söz söyle! (İsra, 23)
6. Dedikodu Yapacakken Vazgeçmek
Ağzımızın ucundan çıkmak için yanıp tutuşan birkaç zehirli
kelamdan sonucunda ödenecek bedelin hatıra gelmesiyle vazgeçmeyi
hiç denediniz mi? Evet, bu zehir gıybettir, dedikodudur, kıyamet
günü boyuna dolanacak bir Müslüman hakkıdır. Ancak Allah size
rahmet etmiş ki böylesine bir belanın neticesinde ne getireceğini
bir yerlerden sürekli duyuyorsunuzdur, etrafınızda hatırlatan
birileri olmuştur. Olmadıysa da şimdi olacak;
Ey inananlar! Zannın çoğundan sakının, zira zannın bir kısmı
günahtır. Birbirinizin suçunu araştırmayın; kimse kimseyi
çekiştirmesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten
hoşlanır? Ondan tiksinirsiniz; Allah’tan sakının, şüphesiz Allah
tevbeleri daima kabul edendir, acıyandır. (Hucurat, 12)
O halde bundan sonra konuşmanın en tatlı yerinde, neydüğü belirsiz
bir zevk uğruna bir başkasını çekiştirmekten vazgeçin, bu yalnızca
siz ve Rabbiniz arasında olsun. Tadılası bir mutluluk..
7. Aşık Olup Harama Düşmemek
Hiçbir özel çaba sarf etmeyen bir müminin bile haramla burun buruna geldiği bir dönemde bir de âşık olmak şüphesiz şeytana en yakın cephelerden birinde savaş vermek demektir. Size karşı helale giden yollar sanki tıkanmış da haramdan başka çareniz kalmamış gibi hissettirmeye bayılacaktır. Küçük küçük hamlelerle hedefine ulaşmaya çalışan bir şeytanın karşısında yalnızca Rabbinin rızasını arzulayarak nefsini dizginlemek ne kadar ağır bir iştir! Ancak sabredip, hem kendini hem karşındakini ateşe atmaktan koruyanlar için ümit dolu şu ayet akıllardan çıkmamalıdır.
“Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.” (Duha,5)