Anasayfa /  Yaşam /  Din ve inanç

Mekke'den Medine'ye Hicretin yıldönümü

Hicret, sözlüklerde “terk etmek” “ayrılmak”, “ilgi kesmek” anlamlarına gelen bir terimdir. Kur'an'da ise, sözlük anlamı esas olmakla birlikte, bazı kimselerden veya şeylerden farklı veya uzak olmak ve bu farklılığı veya uzaklığı sürdürmek için bilinçli bir şekilde tavır ve tutum sergilenmek anlamına gelmektedir.

Abone ol
Abone ol 19 Eylül 2017 23:48

Hicret, sözlüklerde “terk etmek” “ayrılmak”, “ilgi kesmek” anlamlarına gelen bir terimdir. Kur'an'da ise, sözlük anlamı esas olmakla birlikte, bazı kimselerden veya şeylerden farklı veya uzak olmak ve bu farklılığı veya uzaklığı sürdürmek için bilinçli bir şekilde tavır ve tutum sergilenmek anlamına gelmektedir.

Hicret günümüzde çoğunlukla 'mekânsal yer değişikliği' olarak bilinmesine karşılık, Kur'an 'Hicret'i daha geniş manada kullanmış ve müminler için olmazsa olmaz şartlar arasında saymıştır.

Hicret denilince, daha çok, Müminlerin Mekke'den Medine'ye veya daha önce Habeşistan'a göç etmeleri akla gelir. Bunlar en yaygın şekilde bilinen ve 'Hicret'in anlamını 'mekansal yer değişikliği' ile sınırlayan Peygamberlik süreci

ndeki bazı önemli göç olaylarıdır. 

İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah, gafur ve rahimdir. (Bakara Suresi; 218)

HİCRET NEDİR?

Hicret, sözlüklerde “terk etmek” “ayrılmak”, “ilgi kesmek” anlamlarına gelen bir terimdir. Kur'an'da ise, sözlük anlamı esas olmakla birlikte, bazı kimselerden veya şeylerden farklı veya uzak olmak ve bu farklılığı veya uzaklığı sürdürmek için bilinçli bir şekilde tavır ve tutum sergilenmek anlamına gelmektedir.

Bir başka söyleyişle, yanlış inanç ve davranışlardan, yanlış inanç ve davranışların sahiplerinden ve tüm bunların egemen olduğu ortamdan bilinçli bir şekilde uzak duruşu ifade etmektedir.

Bu anlamıyla her mümin hicret edendir; yani muhacir olandır. Zira, mümin olabilmek ancak hicret etmekle mümkün olabilmektedir. Çünkü bir kişi, ancak, daha önce değişik nedenlerle mensubu olduğu yanlış inanç ve ortamları terk ederek mümin olabilir.

Yanlış inanç ve davranışlardan, mensuplarından, ortamlardan uzak olan durumuna süreklilik kazandırarak müminliğini devam ettirebilir.

KUR’AN’DA HİCRET KISSALARI

Hicretin, yanlış inançların, hayat tarzlarının ve bunların egemen olduğu ortamın terk edilmesi anlamını ifade edişiyle ilgili olmak üzere, Kur'an, geçmişte yaşamış bazı Peygamberler üzerinden örnekler vermiştir.

Yusuf Peygamberin kıssası Hicret için önemli bir örnektir. Ahlaksızlığa meyletmektense zindanı tercih etmiş ve Hicreti gerçekleştirmiştir.

Allah’ın emrine teslim olmak adına bilinçli bir tercihtir Hz. Yusuf’un tercihi ve Allah’ın yasağını çiğnememiştir. Kur’an’da geçen bir başka örnek İbrahim Peygamberin kıssasıdır.

Hz. İbrahim’e babası  “Ey İbrahim! Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur!” teklif ve teklifinden daha çok tehdidinin karşısında; “Sizden de, Allah'ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yöneliyorum cevabını verir.” (Meryem Suresi; 48)

Baba-evlat ilişkisinin temel alındığı yanlışa uyma çağrısına İbrahim Peygamberin karşı duruşu ve bilinçli tercihi ifade eden bir cevap, bir meydan okumadır. Sadece bununla sınırlı değildir İbrahim Peygamberin hicreti.

O hakikati egemen kılma mücadelesinde bir çok engelle karşılaştığında ve dahası durumlarını düzeltmek yerine kendisine karşı zorbalığı seçenlere; “Ben Rabbime hicret ediyorum. Şüphesiz O, mutlak güç ve hikmet sahibidir” (Ankebut Suresi; 26) cevabını vermiştir. Bu cevabıyla da emrolunduğu yolda dosdoğru yürüyeceğini, hakikatten taviz vermeyeceğini göstermiştir.

Kuran bu kıssalardan örnekleri neden verdi?

Peygamberliğin, Mekke yıllarında gelen vahiylerde istenilen kıssaların örnek alınması ve gereğinin yerine getirilmesidir. İlk ayetlerden itibaren anlatılan ve emredilen ilke ve ölçülerdir.

Müminler, Mekke döneminde, iman ve hayat tarzlarıyla, yaşadıkları ortamlarla şirkten, müşriklerden ve şirkin belirlediği hayat tarzlarından ayrılıp, hicret etmişlerdi, inanç ve hayat tarzıyla hicretlerinin tehlikeye girdiği, zorla, zorbalıkla ayrılıkları yok edilmeye ve tekrar şirke, şirkin belirlediği hayat tarzına dönmeye çağrıldıkları ve zorluklar tahammül güçlerinin aşma noktasına yaklaştığı zaman hicretin bir başka aşamasını da gerçekleştirip Medine'ye göç ettiler.

HİCRETİN SOSYOLOJİSİ

Bunlar da gösteriyordu ki, inanç ve hayat tarzında hicret etmeden fiziksel hicret olmaz. Fiziksel hicret, ilk iki hicretin yeterli olmayıp, 'pisliklerden tamamıyla kurtulunamadığı durumda devreye girmesi gereken bir aşamayı temsil etmektedir.

Esasen, coğrafi göç biçiminde gerçekleşen hicret, bir yemden yapılanmadan, olumsuz şartların hakim olduğu ortamdan sıyrılıp güç toplama sürecine geçişten başka bir şey değildir.

En zor şartlarda Mekke'de yaşayan müminler Medine'ye hicret ederek hem olumsuz şartlardan kurtulmuşlar ve hem de bu arada kötülüğün, şirkin yurdunu fethedecek güç birikimini sağlayıp, sonun da küfrün saltanatını sona erdirmişlerdi.

Ancak, Medine'ye hicret örneğinde olduğu gibi, müminlerin bu tür durumlarda hicret edip etmeme hakları yoktur. Orada bireysel kararlar terk edilir ve verilen toplu karara uyulur. Zira, hicret edip mekan ayrılığını gerçekleştirmemek, inanç ve hayat tarzıyla ayrılığı gerçekleştirmemiş olmak veya gerçekleştirilen ayrılığın iptaline razı olmak anlamlarına gelir.

Bu nedenle Müslümanlar Resûlullah'ın 'hicret edin' talimatına tereddüt etmeden uydular; hatta çocuklarını, eşlerini ve mal varlıklarını Mekke'de bırakarak hicret ettiler. Böylesi bir durumda bireysel tercihlerde bulunmak ve hicret etmemeye açık kapı bırakmak hicretin amacıyla; imanla çelişirdi.

“Bir mazeretleri olmaksızın mücadeleden kaçınan müminler ile Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla çaba gösterenler bir olamaz.” (Nisa Suresi; 95)

Peygamber Efendimizin hayatındaki bütün olaylar biz Müslümanlar için şüphesiz büyük önem taşımaktadır. Fakat Hicret, bu olaylar içerisinde önemi ve içerdiği dersler bakımından çok daha önemlidir. Her çağda Müslümanların Hicret hadisesinden alacakları dersler ve ibretler mevcuttur.

Hicret; cemaatten devlete geçiştir. Devletini, saltanatını, gücünü, birliğini ve beraberliğini kaybeden asrımız Müslümanlarının Hicret olayını ve Hz. Peygamber'in bu olayda takip ettiği taktik ve stratejiyi iyi okumaları gerekiyor.

Bu olayda hem müşrikler hem de Müslümanlar, canlarını dişlerine takmışlar ve son kozlarını oynamışlardır. Müslümanları ve özellikle Hz. Peygamber'i ellerinden kaçırmak istemeyen ve dolayısıyla Medine İslâm Devleti'nin kurulmasını engellemeye çalışan müşrikler, olanca gayretlerine karşı mağlup olmuşlardır.

Hicret konusu eskiden beri İslam tarihi kitaplarında detaylıca anlatılan bir konudur. Bu anlatımlarda genelde hicretin sebepleri sonuçları üzerine detaylı bilgiler verilir. Birçok uydurma ve gizem dozu yüksek hikayelerinde karıştırıldığı tarihsel verilerin yanı sıra herkesçe kabul edilen gerçeklikler mevcuttur.

MEKKE’DEN MEDİNE’YE HİCRET

Müslümanların birer birer Mekke'den ayrılıp Medine'ye gitmesini önceleri pek önemsemeyen ve onların bir müddet sonra geri döneceğini düşünen Müşrikler, işin ciddî olduğunu görünce Daru’n-Nedve’de toplanırlar ve konuyu müzâkere ederler.

Toplantıdan Peygamber Efendimizin susturulmasının zorunluluğu çıkar ve bunu her ailenin önde gelen isimleri toplanarak yapacaklardır.

Rivayetlere göre; Mekke’nin ileri gelen müşriklerinin suikast kararından, Hz. Peygamber’in haberi olur. Burada haber verenin Cebrail olduğu Rahmani bir uyarının geldiği anlatılmaktadır.

Fakat sonraki yaşananlar Peygamberin kendi bilinçli adımlarıdır ve günün realitesine uygundur. Ayrıca toplantı da alınan kararı Hz. Peygamber’e birilerinin haber vermiş olması da ihtimaller dahilindedir.

Daha önceden hazırlıklarını yapmış olan Peygamber Efendimiz yanına yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir’i de alarak Mekke’den bir gece Medine’ye doğru yola çıkar.

Hz. Peygamber, mücadelesini mucizeler üzerine değil, hayatın gerçekleriyle uyumlu, makul ve mantıklı bir takım tedbirler alarak gerçekleştirir; Hicret planını ona göre yapar.

MAHZUN OLMA ALLAH BİZİMLE BERABERDİR

Peygamber (as) yanında yol arkadaşı Ebu Bekir Sıddık ile Mekke’den ayrılır. Meşakkatli geçecek böyle başlar. Planları ters yüz olan Mekkeliler iki kutlu yolcunun yakalanması için ödül ilan ederler: 100 deve. O günün şartlarında bu ödül önemli bir servettir.

Böylece Peygamber ve yol arkadaşı önde, arkalarında gözleri dönmüş müşrikler, Mekke’den Medine’ye doğru yola çıkmışlardır. Medine’ye doğru gitmezler öncelikle Yemen tarafına doğru çevirirler rotalarını. Çünkü düşman hemen arkalarındadır. Keramet değil strateji.

Yolda Sevr Mağarası’nda dinlenir Hicret Yolcuları. Kur’an bize şöyle anlatıyor Tevbe Suresi’nde; “hatırlayın o zamanı ki kâfirler, onu yurdundan çıkardıkları zaman yardım etmişti O’na. O, iki kişinin ikincisiydi ancak ve hani ikisi de mağaradaydılar, arkadaşına, mahzun olma demişti, şüphe yok ki Allah, bizimle beraberdir.

Yolda mahzun olan ye’se kapılan arkadaşına moral veren bir peygamber. Keramet gösteren işleri bir parmak şaklatmasıyla halleden Peygamber değil. Strateji kuran, plan ve programını var olan gerçekliklerden hareketle kuran bir insan.

İşte bu yüzden Hicret sadece bir yolculuk değil, bizlere dersler veren, doğruyu gösteren Peygamber (as)’ın güzel bir örnekliğidir.

AY DOĞDU ÜZERİMİZE - MEDİNE’YE VARIŞ

Hicret sonunda Peygamber ve Ashabı, kutlu yolculuğun gereklerini yerine getirmekle kalmadılar, Onlara Allah’ın emrettiğini yaptılar. Yesrib’i Medine’ye çevirdiler. Medine yani; şehir, medeniyet.

İslam Devletini ve nizamını burada inşa etti Peygamber Efendimiz. Burada Allah’ın emir ve yasaklarını hayatlarına uyguladılar ve bütün Müslümanlara bu kutlu emaneti, Hicret sonunda geldiği Medine’den bıraktı. Mekke’yi fethettikten sonra dahi geri döndü Medine’ye Allah Resulü; çünkü Hicret bunu gerektiriyordu.


Yorumlar