Anasayfa /  Güncel

Cübbeli Ahmet Hoca'dan Fatih Nurullah'la ilgili tepkisini dile getirdi

Türkiye'yi sarsan dergahta çocuğa yönelik cinsel istismar olayı gündemdeki yerini korurken, Uşşaki tarikatının lideri Fatih Nurullah'la ilgili daha önce de açıklamalarda bulunan Cübbeli Ahmet Hoca tepkisini dile getirdi.

Abone ol
Abone ol 08 Eylül 2020 22:15

'Sapık müteşeyyihler hakkında açıklama yapmak mecbûriyetinde kalan kurumlara sitem duyurusu' başlığı altında bir yazı kaleme alan Cübbeli Ahmet Hoca bu v.b isimlere yönelik çok önceden beri uyarılarda bulunduğuna dikkati çekerek, yalnızca böyle ahlakdışı bir olay olduktan sonra tepki gösterenlere yüklendi.

İşte Cübbeli Ahmet Hoca'nın konuya ilişkin kaleme aldığı o açıklama;

Maalesef sapık müteşeyyih Fatih Nurullah’ın olayı patlayınca her câmia mecbûren açıklama yapmak durumunda kaldı. Oysa biz bu açıklamayı 2,5 sene kadar önce yapmıştık.

23 sene evvel Ali Kalkancı çıktığında yine insanları uyarmıştım, birçok insanların onun ağından kurtulmasına Rabbim beni vesîle kılmıştı. Tabî o zamanlar şimdiki gibi kayıt olmadığından bu konuyu binlerce şâhidin bilgisine havâle ediyorum.

FETÖ yapılanmasını 2007’lerden bu yana deşifre ettim

Yine böylece dinler arası diyalog şirkini ortaya atan ve kızların başını açmasına hattâ devleti ele geçirmek için savcı ve hâkimlerle zinâ edecek kadar ileri gitmesine fetvâ veren FETÖ yapılanmasını 2007’lerden bu yana deşifre etmeye başladığımdan beri nice tehditlere ve baskılara mâruz kaldım. Birçok İslâmî câmia tarafından fitne çıkarmamam için tavsiyeler aldım ama hakkın hatırını üstün tutarak ve her şeyi göze alarak onlarla uğraşmayı sürdürdüm. Habertürk gibi birçok yayın kuruluşunda bunların şirk içerisinde olduğunu beyân ettim ve nihâyet bu mücâdelem beni 1 sene hapis yatmaya kadar götürdü. Hakkımda 5 dâvâ açılarak ırzım, haysiyetim ve şerefim rencide edildi ama Allâh-u Teâlâ Ehl-i Sünnet’i ve hakkı müdâfaa ettiğim için beni temize çıkardı ve bütün mahkemelerim berâatle sonuçlandı.

Yine o sıralarda Adnan Oktar mehdilik îlan ettiği vakit birçok hacı-hoca ve İslâmî gazeteler ona tepki göstermemiş, Harun Yahya adıyla yazılarını ve reklamlarını vermeye devâm etmişti. Sonra ona da reddiye mâhiyetinde bir kitap yazmak bana nasîb oldu ve bu yüzden bana 5 tâne mahkeme açmışlardı.

Bu işlerin sizdeni bizdeni olamaz

Şu bilinsin ki; ben bu konuda cemâat ayrımı yapmadım, nitekim âilesi tanışım olan, dedeleri tâzim ettiğim kimseler olan Mâsum Bayraktar ismindeki şahıs Fatih Medreseleri adı altında bir oluşuma geçip vahdet-i vücut gibi yanlış îtikatlara, bâtınî fikirlere sâhip olduğu zaman üstâdımız Hacı Mahmud Efendi Hazretleri’nin: “Bunlara talebe vermeyin, yardım yapmayın” dediğini beyân ettim. Bunu birkaç kere tekrarladım, Müslümanları bu hususta uyardım, bu yüzden mahkemelik oldum, hoca geçinen adamları birçok video çekip bana sövüp saydılar, Oda TV gibi bâzı yayın organları bunları benim aleyhime kullandılar ve hâlâ bunlarla mahkemem devâm etmektedir.

Dolayısıyla bu işlerin sizdeni bizdeni olamaz. Kim yanlış îtikat veyâ yanlış amel ya da maddî sömürü yâhut cinsel istismar gibi konularda bir sapma içerisine girmişse, konusuna göre mutlaka insanların çoluk çocuklarını bunlara göndermemeleri ve kendilerinin bu kişilere bağlanmamaları için îkaz edilmesi gerekir.

Ondan sonra Haydar Baş: “Sahâbe-i kirâmın tümü kâfir oldular” deyince yine ona reddiye yapmak ve bâtıl görüşlerini ortaya çıkarmak sâdece bana nasîb oldu. Onun da açtığı dâvâlarla yakın zamana kadar uğraştım.

Akabinde DAEŞ zındıkları türedi, yine onlara ilk reddiye yapmak ve on binlerce genci onların ağına düşmekten kurtarmak yine bu fakire nasîb oldu. Bu nedenle birçok tehditler aldım ve hâlâ bu tehditler sürmektedir.

Alparslan Kuytul’un tehlikesine karşı da milleti uyarmıştım

Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’deki bâzı âyetleri tahrif eden Yaşar Nuri, Bayraktar Bayraklı, Mustafa Öztürk, Mustafa İslamoğlu vs gibi onlarca bidat ve irtidât ehline isim vererek reddiye yapmak yüzünden nice mahkemelere gidip geldim. Emine Şenlikoğlu gibi talâk âyetlerini inkâr eden ama konjonktür tarafından desteklenen nice insanlara reddiye yapmak yüzünden birçok mahkemelere gidip gelmek yine bana nasîb oldu.

İran ve PKK yanlısı konuşmalarıyla milleti saptıran Alparslan Kuytul’un tehlikesine karşı da milleti uyarmıştım.

Aklıma şu an gelmeyen daha nice bidat ehli ve insanların îtikadını bozan ve yanlış yollara sevk eden insanların tehlikelerine karşı uyarılar yapma görevini yerine getirmeye çalışmıştım ve hâlâ bu görevime devâm etmekteyim.

Hapis yattığım bir sene zarfında Müslümanlara yazdığım yüzlerce sayfalık mektuplarda yine İskender Evrenesoğlu, Cemal Nur Sargut, Ahmet Hulusi gibi bâtınî ekollere mensup olan ve papazlara bile şeyhlik vermeye kalkan nice bâtıl görüş sâhiplerine reddiyelerle uğraştım.

İtikādî sapıklık cinsel mânâda sapıklıktan aşağı değildir

Tabî ki ismi sayılan ve şu anda sayamadığım kadar çok yaptığımız reddiyelerin birçoğu îtikat, Ehl-i Sünnet inancı, hadislere îman vs. konularında idi. Yoksa tabî ki cinsel mânâda yanlışları olması hasebiyle değildi fakat îtikādî sapıklık cinsel mânâda sapıklıktan aşağı değildir. Zîrâ îtikādî kaymalar insanın dînine, îmânına ve kâfir ölmesine sebebiyet verir. Cinsel mânâda sapıklıklar ise ırzına, nâmusuna ve haysiyetine zarar verir. Dolayısıyla İslâmiyet insanların hem îmân yönünü, hem de ırz, haysiyet ve şeref yönünü korumakla bizleri görevli kılmıştır. Bu îtibarla insanları kâfir eden ve dinden çıkaran beyanlarda bulunanları görmezden gelmek ve “O da bir görüştür” demek dalâletin dik âlâsıdır.

Yakın zaman önce Hazreti Muaviye ve on bin sahâbîye FETÖ benzetmesi yaparak onları sapıklıkla suçlayan Fatih Nurullah müteşeyyihine de ağır reddiyeler yaparak milleti uyarmıştım. Bu maddî imkânlarının nereden geldiğini sorgulamıştım ve insanların bunun peşine gitmemesi gerektiğini, zîrâ gerçek mânâda bir şeyh olmadığını beyân etmiştim. Bu nedenle birçok insan onun yanından ayrılarak bu fitnelerden kurtulmuştu.

Peygamberimize gurur isnâd eden ve Bakara Sûresi ile alay eden Efkan Ala ve Egemen Bağış gibilere reddiye yapmak cesâret isterdi. Çünkü insanlar nezdinde îtibârı olan, milletvekilliği yapmış, bakanlık yapmış insanların din adına konuştukları yanlışlara cevap vermek her Müslüman’ın boynunun borcudur velâkin birçok müessese bunlara reddiye mâhiyetinde çıt çıkarmamıştır. Hâlbuki Allah Rasûlü’nün hakkı ve hatırı bütün hakların üstündedir.

Dolayısıyla Diyanet başta olmak üzere bütün dînî kurum ve kuruluşlar, vakıflar ve dernekler bu adamların îtikādî muhâlefetlerini gördükleri zaman veyâ beyanlarından ve yazılarından tespit ettikleri vakit o bidatleri ve bâtılları reddetmek zorundadırlar.

Bu konuda “Ne getirir, ne götürür” hesabı yapmadan, “Beni mahkemeye verir” diye düşünmeden, “Adamları, müritleri bize düşman olur, tehtid eder” diye çekinmeden, sırf Allâh rızası için, dînin hatırı için ve kiminden insanların îtikādını, kiminden malını, canını, kiminden de ırzını, nâmusunu, haysiyetini ve şerefini kurtarmak için İslâmî hassâsiyeti olan kurumların hakkı haykırmaları ve Allâh’ın hatırını, kulların hatırından üste çıkarmaları gerekmektedir.

Mecburen “Bunları kınıyoruz” demenin Allâh indinde hiçbir faydası...

Yoksa “Hele bekleyelim görelim” politikası izleyerek sonunda hakkında kötü bir haber çıkınca mecburen “Bunları kınıyoruz” demenin Allâh indinde hiçbir faydası olmayacağı gibi, insanlara hizmet ve insanların îmânını ve şereflerini koruma bakımından da hiçbir katkısı olmayacaktır.

Nitekim bugün yaşanan bundan ibârettir. Sahâbe-i kirâma söven, hakaret eden, sahâbeyi sevmediğini söyleyen birçok insanlara îtibarlı oldukları için ve bugün akademik kariyerleri olduğu için veyâ bürokrasi nezdinde îtibarları olduğu için ses çıkarmayanlar maalesef insanların îmânıyla oynayanlara müsâmaha göstermiş olmaktadırlar.

Fakat birçok câmiada bulunan hoca efendilere bu konuyu sorduğum ve “Niçin isim vererek bunlar hakkında açıklama yapmıyorsunuz?” dediğimde bana: “Bize mahkeme açıyorlar, arkamızda mahkeme masraflarımızı ve avukat tutmak için gereken harcamaları ödeyecek kimsemiz yok, onun için bu işe giremiyoruz, biz de çok muzdarip oluyoruz. Velâkin bu gibi bâtıl ehlinin maddî imkanları olduğu için bizlere açacakları mahkemelere karşı bir cemiyet kurulsa da bize destek çıksalar ve biz de böylece sahaya çıkıp doğruları söyleyebilsek” diye cevap veriyorlar. Ama tabî ki bu cevap Allâh indinde ve kulları nezdinde mûteber bir mâzeret sayılamaz.

Hülâsâ; burada aslâ kendimi methetmek ve diğerlerinden üstün görmek gibi bir niyetim ve ifâdem yoktur. Ben kendimin ne mal olduğunu en iyi bilen bir insanım ama insanların dînine, îmânına kast eden veyâ malına, canına, ırzına ve haysiyetine dokunan kimseler hakkında toplumu uyarmak ve binlerce, on binlerce insanın bunların ağlarına düşmemesi için gayret göstermek İslâmî kurum ve kuruluşların birinci vazîfesi olduğunu bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Hâl böyleyken bu vazîfelerin ihmâl edilip netîcede büyük bir fesat meydana çıktıktan sonra “Biz bunları kınıyoruz” demenin halka yardım ve hizmet bakımından hiçbir kıymet-i harbiyesi olmadığı da ortadadır.

Fatih Nurullah gibi sapık cemâatlere menfî mânâda zerre kadar temâs edilmemiştir!

Kendisi reddetse de bizce Mehmet Görmez döneminde hazırlandığı sâbit olan Diyanet raporunda para ve kadın işlerinden tamâmen uzak, insanlara gayr-i meşrû bir uygulama öğretmeyen İhsan Şenocak gibi hocalara ve İsmailağa gibi birçok İslâmî câmiaya ne iftiralar atılmış ve sayfalar dolusu reddiyeler yapılmıştı. Özellikle benim hakkımda herkesten fazla beş buçuk sayfa dolusu hezeyanlar ve uydurmalarla dolu raporlar hazırlanmışken Fatih Nurullah gibi daha yüzlercesi mebzul miktarda mevcut olan sapık cemâatlere menfî mânâda zerre kadar temâs edilmemiştir!

İşte bu da hakkı bâtıl, bâtılı da hak göstermek için kurgulanan dinler arası diyalogcu ekibin bir ürünüdür. Ama şimdi kalkıp “Biz uyarmıştık” diye milletin gözüne bakarak yalan söylemek de böyle bir müesseseye hiç yakışmamaktadır. Özellikle Diyanet özeleştiri yapıp önceki dönemlerde olanları sâhiplenmemeli, bunların hakkı yansıtmadığını beyân etmeli ve “Bundan sonra biz daha dikkatli bir çalışma yapacağız” diye halkımızı rahatlatmaları îcâb etmektedir. Şu andaki yönetimi biz bunlardan aslâ sorumlu tutamayız ama geçmiş dönemi de tezkiye edemeyiz.

Bu yüzden bundan sonra Ehl-i Sünnet dışı îtikat veyâ insanların malı, canı, ırzıyla alâkalı ifsat içinde olanlarla ilgili bir şey bildikleri zaman bütün dînî kuruluşları kamuoyuna önceden açıklama yapmaya ve insanları uyandırarak gerçek mânâda halka hizmete dâvet ediyorum.

Allâh Teâlâ beni de, İslâm’a hizmet etme gayretinde bulunan diğer bütün kardeşlerimizi de, kurumlarımızı da Kendi yolundan, Ehl-i Sünnet yolundan kıl kadar dahi ayrılmaktan muhâfaza eylesin. Gözden, nazardan, şerlerden korusun. Büyük konuşmaktan muhâfaza eylesin. Sapmaktan ve saptırmaktan, kaymaktan ve kaydırmaktan, insanlara kötü örnek olmaktan muhâfaza eylesin ve ölmeden evvel gerektiği şekilde tebliğ vazîfemizi îfâya beni de, onları da muvaffak eylesin. Âmîn!

 

Yorumlar