Anasayfa /  Politika /  Chp

"FETÖ seni kandırdı da, buna sebep olan parlamenter sistem miydi?"

CHP GEenel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Diyarbakır'da 'Halk buluşması'nda konuştu. Kılıçdaroğlu,"FETÖ terör örgütü dediler, bizi kandırdı dediler. Allah’ımız ve milletimiz bizi affetsin dediler. Peki FETÖ terör örgütü seni kandırdı da kardeşim buna sebep olan parlamenter sistem miydi?" dedi.

Abone ol
Abone ol 26 Mart 2017 12:48

Kılıçdaroğlu2nun konuşmasında satırbaşları şöyle: 

"Kadim bir kentteyiz Diyarbakır’da. Doğunun incisi, acıların kenti aynı zamanda, gözyaşlarının aktığı bir kentteyiz. Barışa, sevgiye, huzura özlem duyan bir kentteyiz. Hep birlikte ülkemizi seviyoruz, Diyarbakır’ımızı seviyoruz, insanlarımızı seviyoruz ve kendi ülkemizde barışın ve huzurun egemen olmasını istiyoruz. İstiyoruz ki, herkesin işi, herkesin aşı olsun, istiyoruz ki, tanımasak bile caddelerde birbirimize rahatlıkla güler yüzle selam verelim. Böylesine bir özlemi duyuyoruz. Bu özlemin ana kaynağı demokrasidir. Demokrasi içinde hepimiz düşüncelerimizi özgürce açıklamalıyız.

DİYARBAKIRLI MUTLU DEĞİL, HUZURSUZ, ENDİŞELİ

Diyarbakır, kadim bir kent dedim. Diyarbakır’dan bazı rakamlar vereceğim Diyarbakırlı kardeşlerime. 1930’lu yıllara gidiyorum. Türkiye’nin üçüncü büyük sanayi kentidir 1930’lu yıllarda Diyarbakır. Ama bugün tam tersi bir yerdedir. Yüzde 48.76’lık oranla Türkiye’deki en mutsuz üç kentten birisi Diyarbakır’dır. Diyarbakırlı mutlu değil, Diyarbakırlı huzursuz, Diyarbakırlı endişeli. Dolayısıyla Diyarbakırlı bunu hak etmiyor.

Başka? 1 milyon 700 bin nüfusu var. Ama fakirliği en derinden yaşayan illerden birisi de Diyarbakır. 1 milyon 700 bin nüfus var ama fakirliği en derinden yaşayan illerimizden birisi. Diyarbakır bunu hak etmiyor.

Başka? İşsizlik. Hangi caddeye, hangi sokağa girseniz onlarca, yüzlerce işsizle karşılaşırsınız. Gencecik fidan gibi çocuklar taşı sıksa suyunu çıkaracak. İşsizlik oranı açısından Türkiye’nin ikinci kenti. %18.7’lik bir işsizlik rakamı var. Türkiye’nin çok ama çok üstünde.

Başka? 1 milyon 700 bin vatandaştan 1 milyon 191 bini devletin resmi kayıtlarına göre yoksulluk içinde yaşıyor. Anket yapıyorlar Diyarbakır’da, çalışma yapıyorlar, devletin resmi rakamlarında bu rakam. Yüzde 71.2’si ‘düşük gelir grubundayız’ diyorlar biz. 199 bin 877 hane ‘temel ihtiyaçlarımızı karşılamaktan uzağız’ diyorlar. Ki bu hanelerde kaç kişi yaşıyor artık varın onu siz düşünün. Sosyoekonomik gelişmede Diyarbakır 81 il arasında 67. sırada. 1930’larda üçüncü büyük sanayi kentiyken 2017’lerde 67. sıradadır Diyarbakır. En çok yeşil kart sahibi olan il Şanlıurfa’dan sonra Diyarbakır’dır.

BİR ÜLKEDE DEMOKRASİ YOKSA O ÜLKEDE BÜYÜME ŞANSI SIFIRDIR

Konuşmama başlarken ne demiştim? Kadim bir kent doğrudur. Tarihin derinliklerinden gelen bir kent doğrudur. Güçlü ve zengin bir tarihi var doğrudur. Sevimli, hoşgörülü insanları var doğrudur. Ama bu kadim kentte yaşayan insanlar neden mutsuz, neden huzursuz, neden aç, neden işsizlik var? Bunların oturulup sorgulanması lazım. Siyaseten sorgulanması lazım, birlikte bakılması lazım. Siyaseten sorgulama derken sadece A partisi, B partisi açısından söylemiyorum. Bütün siyasi partilerin ortak hedefi olmak zorundadır neden bu kent huzursuz, neden huzursuzluk var, neden yoksulluk var, neden işsizlik var? Bunun oturulup düşünülmesi lazım. Sağduyuyla düşünülmesi lazım, önyargılardan uzak düşünülmesi lazım. Birbirimizi suçlamanın ötesinde oturulup düşünülmesi lazım.

Sorun nedir arkadaşlar ona da değineceğim. Eğer bir ülkede demokrasi yoksa, o ülkenin büyüme şansı kocaman bir sıfırdır. Biz bütün bu sorunları bildiğimiz halde çözüm üretiyor muyuz, siyaset kurumu çözüm üretiyor mu? Hayır. Ama Diyarbakırlı kardeşlerime şunu söyleyeyim, işsizlik sadece Diyarbakır’da değil, gidin Bursa’da da var, Trabzon’da da var, Hakkari’de de var, Muğla’da da var. Yoksulluk sanmayın ki sadece Diyarbakır’da var. Doğru burada derinden hissediyorsunuz, ama gidin İstanbul’da da var, Ankara’da da var. Şu soruyu acaba kendimize sorduk mu? Hükümet edenler ne diyorlardı? ‘Kişi başına geliri üç kat artırdık.’ 15 yıl önce fakir ailelere kömür dağıtılıyordu, 15 yıl sonra aynı fakir ailelere yine kömür dağıtılıyor. O zaman bu geliri kim aldı, bu parayı kim aldı, kimin için çalıştılar ve kimin için geliri aldılar birilerine tahsis ettiler? Bunu hepimizin düşünmesi lazım. Önyargılardan uzak akılcı politikalar üreterek hepimizin oturup düşünmesi lazım.

HEPİMİZ VATANSEVERİZ, HEPİMİZ ÜLKEMİZİ SEVİYORUZ

Sevgili Diyarbakırlılar, değerli kardeşlerim, bu ülkede Milli Kurtuluş Savaşını beraber verdik. Çanakkale’yi dedelerimiz çok iyi bilirler. Orada Diyarbakırlısı da, Vanlısı da, Tekirdağlısı da, Giresunlusu da bir arada kardeş kardeş kendi mezarlarında yatıyorlar. Ortak mücadele verdiler. Çanakkale içinde aynalı çarşı türküsünü dinleyip de duygulanmayan bir insan var mıdır? Ölmeden mezara koydular beni diye annesine ağıt yakan bir şehit, bir asker, bunu duyduğumuz zaman duygulanmayan var mıdır? Türkiye Cumhuriyeti beraber kurduk, birlikte kurduk, Erzurum’da beraberdik, Sivas’ta beraberdik, Amasya’da beraberdik, 23 Nisan 1920 Ankara’da beraberdik, birlikte kurduk cumhuriyetimizi. Bayrağımızın altında özgürce yaşamak istiyoruz, kardeşçe. Kimse kimliğinden ötürü sorgulanmamalı, kimse kimliğinden ötürü ötekileştirilmemeli, kimse inancından ötürü sorgulanmamalı, kimse inancından ötürü ötekileştirilmemeli, kimse yaşam tarzından ötürü sorgulanmamalı, ötekileştirilmemeli. İnsan mıyız? Evet. O zaman birlikte yaşayacağız. Farklı görüşlerimiz olabilir, farklı kimliklerimizde olabilir ama biz kendi ülkemizde, bayrağımızın altında huzur içinde birlikte yaşamak istiyoruz. Birlikte yaşama irademizi ortaya koymak istiyoruz. Eşit yurttaşlığı istiyoruz. Birisi üstün yurttaş, birisi alttaki yurttaş olmasın. Hepimiz eşit yurttaşlarız bu ülkede. Hepimiz vatanseveriz. Efendim Ali fazla vatansever, Veli daha az vatansever. Hayır. 80 milyon bu ülkenin birliği, bütünlüğü, bir arada yaşama iradesi içinde eşit yurttaşlarız, hepimiz vatanseveriz, hepimiz ülkemizi seviyoruz.

Diyarbakırlılar sadece Diyarbakır’ı mı seviyor? Hayır. Buyurun İstanbul’a gidelim, buyurun İzmir’e gidelim. Diyarbakır’ı da seviyoruz, Hakkari’yi de, Muğla’yı da seviyoruz, İstanbul’u da. Bütün Türkiye’yi seviyoruz. Her şeye rağmen bugün Türkiye dünyanın 20 büyük ekonomisinden birisidir. Her şeye rağmen kör topalda olsa İslam ülkeleri içinde demokrasisi en çok gelişmiş ülkelerden birisidir. Her şeye rağmen tarım toplumundan sanayi toplumuna geçtik. Bütün bunları demokrasi içinde yaptık. Güçlü bir parlamenter demokratik sistemin içinde bir şeyler yapmaya çalıştık. Eksiğimize rağmen, yanlışımıza rağmen bir şeyler yapmaya çalıştık.

BÜTÜN BUNLARIN SEBEBİ PARLAMENTER SİSTEM Mİ?

Şimdi önümüze bir tablo koyuyorlar. Diyorlar ki, milli iradeyi bir kişiye teslim edelim, bir kişi karar versin, 80 milyon ona uysun. 80 milyonun aklı yok mu, 80 milyonun düşüncesi yok mu? Farklı görüşler bir ülkeyi zenginleştirmez mi? Akıl akıldan üstündür diye benim babalarım bana söyledi, dedelerim bana söyledi. Herkesin babası, dedesi aynı şeyi söyledi. Akıl akıldan üstündür, beşer şaşar, bir araya gelirsek, oturur konuşursak ne yanlıştır, ne doğrudur tartışarak buna karar veririz. Belki ben yanlış düşünüyorum, belki bir başkası benden daha iyi düşünüyor. Ben hatamı görmeyebilirim ama bir başka vatandaşım benim hatamı görebilir ve bana hatırlatabilir. Şimdi bundan vazgeçelim diyorlar. Yetkiyi bir kişiye verelim. Demokratik parlamenter sistemden vazgeçelim, tek adam rejimine geçelim.

Şimdi değerli kardeşlerim, şu soruları kendimize sormak zorundayız. Bugün işsizlik var mı? Var. Her 4 gençten birisi işsiz mi? İşsiz. Üniversite mezunlarında bu daha da yüksek. Peki bu işsizliği yaratan demokratik parlamenter sistem mi? Ne ilgisi var? Kim yaratıyor bu işsizliği? Bu sorunun cevabını bekleyeceğiz hep beraber. Kafamızda da bu soruyu soracağız. Başka? Çiftçiyi düşünün ektiği ürünün karşılığına alamıyor, alın terinin karşılığını alamıyor, iki Trakya büyüklüğünde alan Türkiye’de son 15 yıldır ekilmiyor, ekmiyorum diyor. Eksem kazanamıyorum diyor. İlaç pahalı, gübre pahalı, su pahalı, mazot pahalı nasıl ekiyim diyor. Peki çiftçi tarlasını ekmiyorsa bunun sebebi demokratik parlamenter sistem mi? Bu soruyu da kendimize sormamız lazım. Çiftçi kardeşimin de kendisine sorması lazım bunun sebebi ne? Başka? Taksi esnafı eminim her yerde var, burada da var. Türkiye’nin 81 ilinde taksi esnafı var. Buyur kullandığı mazota bakın. Emin olun taksi esnafı şunu söylüyor, neredeyse müşteri bulamaz hale geldik. Kendi sigorta primimi yatıracak kadar para kazanmıyorum diyor, kazanamıyorum diyor. Mazot fiyatı aldı başını gitti diyor. Eskiden turist gelirdi, şimdi turistte gelmiyor diyor. Nasıl geçineceğim diyor. Peki bunun sebebi demokratik parlamenter sistem mi? Bu soruyu da kendimize soracağız sebebi ne bunun?

Başka? Tutturdular Fethullah Gülen terör örgütü, FETÖ terör örgütü dediler, bizi kandırdı dediler. Allah’ımız ve milletimiz bizi affetsin dediler. Peki FETÖ terör örgütü seni kandırdı da kardeşim buna sebep olan parlamenter sistem miydi? Bu soruyu da kendimize soracağız. Niye seni kandırıyor? Gelip meclisi mi kandırdı? Hayır meclis dik yerinde durdu, onurlu yerinde durdu. Peki kim kandırdı ve niçin kandırdı, hangi gerekçeyle kandırdı? Bunu da bilmemiz lazım.

Dolar almış başını gidiyor, frenleyemiyorlar. Kayıt dışı para, kara para Türkiye’ye gelmese dolar uçup gidecek. Dünyada nerede kaçakçıların parası varsa, uyuşturucu parası varsa Türkiye’ye geliyor. Kanun çıkardılar Türkiye’ye geliyor. Ona da net hata, noksan diyorlar. Bir devlet 10 milyar dolar para gelecek nereden geldiğini bilmeyecek böyle bir akıl olur mu arkadaşlar? Böyle bir şey olur mu? 20 milyar dolar, 10 milyar dolar, 5 milyar dolar para gelecek bu paranın nereden geldiğini biz bilmiyoruz diyecekler. Peki buna sebep olan parlamenter sistem mi? Bu soruyu da sormamız lazım.

Başka? Enflasyon çift haneye çıktı, yüzde 10’u aştı. Fatura kime çıkıyor? Fatura vatandaşa, ücretliye çıkıyor. Peki buna sebep olan ne? Parlamenter sistem mi? Bu soruyu da kendimize sormamız lazım. Başka? Hapishaneler. Tıka basa dolu hapishaneler, sırayla uyuyorlar. Sen 3 saat uyu yataktan kalk, sıra bana geldi şimdi ben uyuyacağım. Yaşlı, genç, ihtiyar, hasta hiç demeden. Tıka basa Türkiye’nin hapishaneleri dolu. Peki tıka basa dolu olan bu hapishanelerin sebebi parlamenter sistem mi? Bunu da sormamız lazım neden dolu bu hapishaneler.

Başka? İcra daireleri, icra dairelerinde dosya koyacak yer kalmadı. Türkiye nüfusunun yarısı icralık. Vatandaş borcunu ödeyemiyor. Peki bunun sebebi parlamenter sistem mi? Sormamız lazım bunun sebebi parlamenter sistem mi, nedir bunun sebebi?

Başka? 4 milyon Suriyelimiz var. Kendi çocuklarımıza iş bulduk, o kadar iş sahası var ki, eleman bulamıyoruz. Böyle bir hava. 4 milyon Suriyeli var. 4 milyon Suriyeli Türkiye’ye parlamenter sistem dolayısıyla mı geldi? Kim getirdi bunları Suriye’den? Şimdi diyorlar ki, hele şu “Evet” çıksın ondan sonra 4 milyon Suriyeliye vatandaşlık hakkı vereceğiz. Hepimizin oturup düşünmesi lazım.

Başka? Bulamaç Adası var burnumuzun dibinde Aydın’ın Bulamaç Adası var. Hem İngiliz belgelerinde, hem Amerikan belgelerinde Bulamaç adası Türkiye’ye ait. Ama o ada şuanda Türkiye’ye ait değil. İşgal altında. Bu adanın işgal altında olmasının sebebi parlamenter sistem mi? Değil arkadaşlar. Bir daha söylüyorum, bütün bunların sebebi parlamenter sistem değil. Bütün bunların sebebi kötü yönetim.

TÜRKİYE’Yİ YÖNETEMİYORLAR

Şu soruyu kendi vicdanınıza sorun, 15 yıldır iktidardalar 15 yıl, ya arkadaş 15 yılda hangi kanunu çıkarmak istediniz de çıkaramadınız? İstediğiniz kanunu çıkarıyorsunuz. 15 yılda bir karar almak isteyip de alamadığınız bir karar var mı? Hayır bütün kararları alıyorsunuz. Peki bu işsizlik neden, bu yoksulluk neden, bu fakirlik neden, bu mazot niye böyle füze gibi fiyatı yükseliyor, bu dolar niye yükseliyor böyle? Türkiye neden itibarı yerle bir edilmiş konumunda? Bütün devletler bize düşman, niye düşman? Niye bütün devletlerle kavga ediyoruz, hangi gerekçeyle ediyoruz? Suriye’yle kavga ettik, Irak’la kavga ettik, Mısırla kavga ettik, Libya’yla kavga ettik, İran’la kavga ettik, Rusya’yla kavga ettik, Bulgaristan’la kavga ettik şimdi sıra geldi AB’ye onlarla kavga ediyoruz. Niçin, hangi gerekçeyle? Parlamenter sistem mi bunu zorluyor? Yok arkadaşlar. Söylüyorum, yine söyleyeceğim diline hakim olamayan devleti iyi yönetemez. Bunun sebebi parlamenter sistem mi? Hayır efendim kötü yönetim, yönetemiyorlar Türkiye’yi. Ceplerini düşünüyorlar vatandaşı değil. Kendi geleceklerini düşünüyorlar vatandaşı değil.

GENÇLERE DEĞİL, AYRIMCILIĞA KARŞIYIM

Getirmişler düzenleme 18 yaşında çocuk ne olacak? Milletvekili olacak. Sonra ömür boyu askerlikten muaf olacak, sonra efendim işte 2 yıl milletvekilliği yaparsa milletvekilliği emeklilik haklarından yararlanmış olacak. Herhalde Diyarbakırlılar çok memnundur, çok sayıda genç var, hepsi işsiz demek ki bunlar milletvekili olacak 18 yaşında. Çocuklarınız ne zaman hem milletvekili olacak, hem askere gitmeyecek daha bundan ballı iş olabilir mi? Kendi çocuklarına ikbal hazırlıyorlar. Sizin çocuklarınız askere gidiyor değil mi? Eksi 35, 40 derecede terörle mücadele ediyor. Başka? El Bab’a gidiyor, orada şehit düşüyor. Peki bu Ankara’daki beylerin çocukları? 18 yaşında milletvekili olacak, ondan sonra ömür boyu askerlikten muaf olacak. Birde diyorlar ki, Kılıçdaroğlu gençlere karşı. Ben gençlere karşı değilim, gençler benim başımın üstünde. Bütün gençler benim başımın üstüne. Ben bu ülkenin umudu olarak görürüm gençleri. Bu ülkenin geleceği olarak görürüm gençleri. Bu ülkede barışın güvencesidir, kardeşliğin güvencesidir bizim gençlerimiz. Ben öyle bakarım. Ama gençler arasında ayrım yapılmasını ben istemem. Ankara’daki beylerin çocukları 18 yaşında milletvekili olacak, hiç askere gitmeyecek, gariban Mehmet’in, Ahmet’in oğlu hadi yavrum doldurdun yaşını hadi bakayım doğru seni askere gönderiyim. Ben buna karşı çıkıyorum ve bunu doğru bulmuyorum, ayrımcılık olmaz. Gençler askere gitsin mi? Gitsin. 18 yaşında milletvekili olsun hiç itirazım yok. Ama hem 18 yaşında milletvekili, hem ömür boyu askerlikten muaf. Olmaz. Benim çocuğum askere gidiyorsa o Ankara’daki beylerin çocuğu da askere gidecek. Benim çocuğum El Bab’a gidiyorsa onun çocuğu da El Bab’a gidecek. Benim vatandaşımın çocuğu gidip eksi 35 – 40 derecede terörle mücadele ediyorsa onun çocuğu da gidip mücadele edecek. Eşit. Ne dedik? Eşit yurttaşlık. Haklarda eşitlik olacak. Birisi için fazla avantaj, diğeri ikinci sınıf vatandaş bunu kabul etmiyoruz ve doğru bulmuyoruz.

ANAYASALAR TOPLUMSAL UZLAŞMA BELGELERİDİR

Değerli arkadaşlarım, düzenleme geliyor. 16 Nisan’da sandığa gideceksiniz. Bir kişiye OHAL uygulama yetkisi veriliyor. Bir kişiye OHAL’i ilan edebilirsin diyoruz. Başkan seçilecek, istediği zaman OHAL’i ilan edecek. Niye bir kişiye bu yetkiyi veriyoruz, hangi gerekçeyle veriyoruz? TBMM yok mu? Var. Şimdiki uygulama nasıl oluyor? Milli Güvenlik Kurulunda görüşülür, bakanlar kuruluna tavsiye edilir, bakanlar kurulunda görüşülür, TBMM’ye gelir 550 milletvekili oturur düşüncesini açıklar OHAL ilan edilir veya edilmez. Hükümete yetki verilir. Şimdi bu süreçler yok. Bir kişi oturacak ben OHAL ilan ettim diyecek. Başına buyruk. Dünyada örneği var mı? Dünyada örneği yok. Niye veriyoruz ve bizim hangi derdiğimiz çözecek bu? Bir Allah’ın kulu çıkıp şunu bana açıklasın bir kişiye bu kadar yetki veriyoruz şu derdinizi çözecek bende biliyim. Ben öğrenemedim şuana kadar bu bizim hangi derdimizi çözecek? Tam tersine vatandaşları bölecek, ayrıştıracak. Oysa anayasalar nedir? Anayasalar toplumsal uzlaşma belgeleridir. Doğusu, batısı, güneyi, kuzeyi olmaz anayasaların. Anayasaların kimliği olmaz. A kimliği, B kimliği olmaz. Anayasaların yaşam tarzı olmaz. Anayasalar bir toplumda bütün vatandaşların haklarını güvence altına alır. Benim haklarım anayasal güvence altında olmak zorundadır.

“EVET’ DİYORSAN ÖNCE GİT TAŞERON İŞÇİSİ OL

Şimdi aramızda işçi kardeşlerim de var. Bir kişiye yetki veriyoruz, istiyorsa kıdem tazminatını kaldırabilir. Çünkü ekonomik ve sosyal konularda kararname çıkarma yetkisi veriyoruz. Asgari ücret dondurabilir, dondurdum asgari ücreti, artırmıyorum. İşçilerden ses çıkıyor mu? Kimse korkudan konuşamıyor. Sendikalardan ses çıkıyor mu? Kimse korkudan konuşamıyor. Birisi yarım yamalak bizde evet diyeceğiz dedi. Evet diyeceksen kardeşim git sende taşeron işçisi ol niye sendikanın başkanı oluyorsun? Git bak taşeron işçisi hangi sıkıntıyı yaşıyorsa ol. Hem sendika başkanı olacaksın, altında Mercedes olacak, işçilerin aidatından para keseceksin, krallar gibi yaşayacaksın iktidara yağcılık yapmak içinde evet diyeceksin. Evet diyorsan önce git taşeron işçisi ol. Onun çektiği durumu, ıstırabı yaşa kardeşim. Yaşayacaksın. İşçi kardeşim bu anayasa değişikliğine evet diyorsa taşeron işçisi olmayı baştan kabul ediyor demektir. Çünkü birisi gelir der ki, A kişisi yapmayabilir, A Başkanı çok iyi adamdır yapmayabilir. Ama bugün seçim olur B Başkanı gelir der ki, bütün işçileri taşeron işçisi yapıyorum ne demek sendika, nereden çıktı bu sendika? Yetki veriyor muyuz? Yetki veriyoruz. Peki bir kişiye bu kadar yetki vermek doğru mudur? Doğru değil arkadaşlar. Neden diyorum sandığa giderken herkes düşünsün. İşçisi de düşünsün, işvereni de düşünsün. Bir kişi çıkacak gene diyecek ki ne grevi kardeşim, nereden çıktı bu hak arama işi? Sana asgari ücret veriyorum 1300 lira otur oturduğun yerde. Geçinemiyorum. Sesini çıkarma ne demek geçinemiyorum. Dışarıda bu kadar işsiz var birde diyorsun bin 300 lirayla geçinemiyorum. Baskıya kuracaklar, kimseyi konuşturtmayacaklar. Bir kişiye bu kadar yetki verirseniz anlamı şudur; demokratik parlamenter sistemle tek adam rejimi arasındaki fark şudur; demokratik parlamenter sistemde siyasi partiler vardır, vatandaş gider oyunu kullanır, vatandaş düşüncesini özgürce dile getirir, medyanın özgürlüğü vardır, o ülkenin hapishanelerinde gazeteciler yoktur, tek adam rejiminde bir kişi vardır, elinde bir sopa vardır, birisi aykırı bir düşünceyi söyleyince kafasına sopayla vurur sus kardeşim der. Bu tercihten birisini yapacağız. Birisi bizi sopayla mı terbiye etsin, yoksa biz düşüncelerimizi özgürce ifade edelim mi? Demokrasiden yana tavır alalım. Olay budur arkadaşlar. Bu kadar basit bir olay.

DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKACAĞIZ

O nedenle diyorum herkes elini vicdanına koyup sandığa öyle gidecek. Evet demenin vebali ağırdır. Kimse çocuklarına hesap veremez. “Hayır” dediğimiz zaman Türkiye’nin itibarı dünyada artacaktır. Şu söylem dünyanın her tarafında yankılanacaktır. Türkiye’de 80 milyon demokrasiden vazgeçmedi ve demokrasiye sahip çıktı. Evet demokrasiye sahip çıkacağız.

Milletvekili sayısı 550 yetmedi, vatandaşın yükü de zaten yok 600’e çıkaralım. Bir Allah’ın kulu çıkıp desin ki, biz 600’e şunun için çıkardık niye 600? Hangi gerekçeyle 600? Kimin için bu 600? 550 bile fazla arkadaşlar, makulü 450. 187 trilyon liralık yük geliyor vatandaşın sırtına. Vatandaş zaten inim inim inlemiş yeniden milletvekili, yeniden maaş vereceğiz onlara. Niye veriyor arkadaşlar, bu millet niye veriyor, hangi gerekçeyle? Ne yapacak 600 milletvekili Ankara’da, ne yapacak bunlar? Hepimizin düşünmesi lazım. Elimizi vicdanımıza koyup sandığa öyle gideceğiz.

Bakın bu işin partisi yoktur arkadaşlar. Sevgili Diyarbakırlılar, bu işin partisi yok. Bu bir anayasa. Dolayısıyla AKP’ye oy veren vatandaşlarım, MHP’ye oy veren vatandaşlarım, HDP’ye oy veren vatandaşlarım, Saadet Partisine oy veren vatandaşlarım, hangi parti olursa olsun bütün vatandaşlarımın düşünmesi lazım. Benim haklarımın anayasal güvence altında olması lazım, her partiden vatandaşımın da haklarının anayasal güvence altında olması lazım. Bugün A partisinden birisi gelir, yarın B partisinden birisi gelir. Neyi yaratıyoruz bu anayasa değişikliğiyle? Parti devletini yaratıyoruz. Cumhurbaşkanı partili, bakanlar partili, başkan yardımcıları partili, vali partili, kaymakam partili, hakim partili, Anayasa Mahkemesi üyeleri partili, herkes partili. Ya partiye üye olmayan? Onlar ikinci sınıf vatandaş. İlk kez bu anayasa değişikliğiyle üstünlerin hukuku oluşturuluyor, hukukun üstünlüğü değil. Biz üstünüz, biz her şeye muktediriz, biz istediğimiz kararı alırız ne demek vatandaş? Vatandaşı da takmayız. Bizim gibi düşündün düşündün, bana oy verdin verdin, vermediysen seni ezer geçerim. Hukukun üstünlüğü bitiyor.

BAŞKANLIK SİSTEMİYLE YOLSUZLUK MEŞRULAŞTIRILIYOR

İş dünyasına sesleniyorum. Hiçbirinizin can ve mal güvenliği yok. Son 2,5 yıldır fiili Başkanlık sistemini yaşıyoruz zaten. Anayasaya uymuyorlar, hem anayasaya uymuyorlar, hem anayasa değişikliği getiriyorlar. Önce mevcut anayasaya uyun, anayasaya saygı gösterin ki, bizde diyelim ki bunlar hukukun üstünlüğünü savunuyorlar. Anayasaya uymam. Niye getiriyorsun o zaman bu değişikliği? Yarın bir başkası gelecek diyecek ki, bende buna uymuyorum arkadaş. Hukuk hepimiz için geçerli. İş dünyası şunu unutmasın, kapısı çalındığı zaman her an malvarlıklarına el konulabilir. Örnek görüyoruz, yaşıyoruz. Hangi fabrikalara, nerelere el konulduğunu hep birlikte gördük. Yarın beğenmeyebilirler, bir işadamını beğenmeyebilir, senin malvarlığına el koydum arkadaş der. Hakkını nerede arayacaksın? Mahkemede değil mi? İyi de o hakimi kim tayin etti? Başkan. Partili Başkanın tayin ettiği bir hakim benim hakkımı savunur mu, adalet dağıtır mı? Denetimsiz bir sistem getiriyorlar. Her şeyi yapacaksın ama hesap vermeyeceksin. Efendim diyorlar ki, hesap verecek. Nasıl hesap verecek? 400 milletvekili evet derse hesap verecek. İyide 400 milletvekilini nereden bulacağız? Ne demek bu? Yolsuzluğun meşrulaştırılması demek. Başkanlık sistemiyle, bu sistemle yolsuzluk meşrulaştırılıyor. Kimsenin hesap soramayacağı bir düzen getiriyorlar. Hani kul hakkı yemek günahtı? Müslümanlıkta en büyük günah. Rabbimiz ne diyor? Her türlü günahla gel affederim ama karşıma kul hakkıyla gelme. Öyle bir düzen getiriyorlar ki, istediğini yapabilirsin.

EĞER BU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ GEÇERSE TÜRKİYE ÜÇÜNCÜ LİGE DÜŞER

Bütçe hakkı; istiyorsa 20 yıl parlamentoya hiç bütçe getirmeyebilir. 30 yılda getirmeyebilir. Niçin? Bir bütçe getirdi ertesi yıl bütçe getirmez. Ne olur? Enflasyon oranında yeniden değerleme oranında bütün değerler artar aynı bütçe gene uygulamaya devam eder. Böyle bir düzen olur mu? Bütçe hakkı parlamentonun en güçlü olduğu haktır. Çünkü toplanan her kuruş verginin hesabını meclise vermek zorundadır. Öyle bir düzen getiriyorlar ki, başkan yardımcısı seçilen, bakan seçilen kişiler milletvekili değil. Eğer milletvekilleri içinden alınmışsa milletvekilliğinden istifa etmek zorunda. Yani siz Ankara’da meclise gelip bir milletvekilini bulup ya şu derdim var acaba bu derdimi çözebilir misiniz diye sorduğunuzda diyecek ki, iyi de kardeşim bakan milletvekili değil, meclise gelmiyor, sözlü soru bile soramıyoruz biz. Onu da kaldırıyorlar. Diyelim Lice yolu yapılacak, bir sorun çıktı Lice yolunda, ne olur? Milletvekili kalkar bir sözlü soru sorar kime Bayındırlık Bakanlığına bu yol niye yapılmıyor çık bize anlat. Bugünkü düzende bakan TBMM kürsüsüne çıkar Lice yolu niye yapılmıyor diye hesap verir meclise. Yeni düzende ne milletvekili bu soruyu sorabilir, ne de bakan gelip böyle bir cevap verecek. Kaldırıyorlar tamamen. Gensoru? Gensoru da olmayacak. Malı istediğin gibi götür, yok gensoru. Güvenoyu? Meclisten güvenoyu istemeye de gerek yok. Peki bu meclis niye var? Birde sayıyı 600’e çıkarıyoruz. Hepimizin oturup düşünmesi lazım.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye üçüncü lige düşer. Eğer bu anayasa değişikliği geçerse Türkiye üçüncü lige düşer. Demokrasisi olmayan, zaten bize hibrit demokrasi diyorlardı, demokrasisi olmayan bir devlete dönüşmüş oluruz.

KORO HALİNDE SALDIRIYORLAR, CEVAP VERMEYECEĞİM

Peki bir ülke kendi sorunlarını nasıl çözer? Parlamentoda çözer, mecliste çözer. Eşit yurttaşlığın güvencesi nedir? Meclistir, parlamentodur. Her görüşten milletvekili var mı? Var. Oturulup tartışılıyor mu? Evet tartışılır. Efendim bu meclis çalışmıyor, ayağımızda pranga. Bu meclis sizin arzu ettiğiniz kanunlardan hepsini çıkardı. Sadece geçen ay 100’ün üstünde kanun meclisten çıktı. 2000 maddelik kanunlar geçti meclisten hem de uzlaşarak. 4 parti oturdular uzlaştılar kanunların hepsini çıkardılar. Demek ki çalışıyor. Ama hep suçlu birilerini bulacaksınız birilerini. Şimdi bu süreçte Türkiye’de arıyorlar suçlu yok kimi suçlayacak, bir düşman bulamıyorlar. Bir düşman bulmamız lazım saldırmamız lazım. Koro halinde bana saldırıyorlar, ben de diyorum ki eyvallah saldırın kardeşim. Saldırdılar da ne oldu? Arıyorlar acaba Kılıçdaroğlu’nun bir açığını bulabilir miyiz diye. Yok kardeşim yok ya, haram yemedik, kul hakkı yemedik istediğiniz kadar araştırın. Koro halinde saldırıyorlar acaba Kılıçdaroğlu bize cevap verecek mi? Vallahi vermeyeceğim, vermeyeceğim. Mesele anayasa konusu arkadaşlar. Sen, ben kavgası değil mesele. Ben niye bütün vatandaşlarıma sesleniyorum, AKP’li vatandaşlarıma sesleniyorum, MHP’li vatandaşlarıma sesleniyorum, CHP’li vatandaşlarıma sesleniyorum, HDP’li vatandaşlarıma sesleniyorum, BBP’li, Vatan Partili, Saadet Partili, Anavatan Partili, Doğruyol Partili vatandaşlarıma da sesleniyorum. Çünkü bu anayasa hepimizin anayasası. Sadece onların değil, sadece benim değil ki. Hepimiz bu ülkede huzur içinde yaşamak istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz, barış içinde yaşamak istiyoruz, kardeşçe yaşamak istiyoruz. Kimse kimliğinden ötürü ötekileştirilmesin, inancından ötürü ötekileştirilmesin, yaşam tarzından ötürü ötekileştirilmesin. İnsana insan olarak bakalım ve insanı baş tacı yapalım biz bunu istiyoruz. Ama onlar olayı alıp başka bir yere götürmek istiyorlar. Sanki partiler arasında bir kavga var. Yok kardeşim. Seçim yok ki, seçim olsa tamam oturalım tartışalım. Seçim yok. Sonra ne diyorlar? Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor diyorlar. Onların bir kaba ifadesi var burada kullanmak istemiyorum o kaba ifadeyi, doğruları söylemiyor diyorlar. Ben de kendilerine çağrı yaptım daha iyi ya ben doğruları söylemiyorsam sizin televizyonlara çıkalım, sizin gazetecileriniz olsun, çıkın beni mahcup edin. Böyle bir fırsatı size kim verir? Elinizde fırsat. 18 madde, hani böyle olurda binlerce madde dersinki şunu atladık. Topu topu 18 madde. Bana sorarsın, ben cevabını veririm. Ama ben de sana sorarım sende cevabını ver. Millette baksın kim doğruyu söylüyor, kim yanlışı söylüyor. Gelirler mi? Gelemezler. Ben de biliyorum gelemezler. Çünkü onlar da çok iyi biliyorlar ki, ben doğruları söylüyorum. Doğrulardan yanayım ben. Ben vatandaşlarım arasında ayrım yapmam. Hangi siyasi partiye üye olursa olsun, hangi partiye oy verirse versin her vatandaş benim başımın üstünde yeri vardır. Biz onlar gibi değiliz. Onlar gibi bakmamda zaten. Çünkü ayrımcılık yapmak, toplumu ayrıştırmak doğru değildir, toplumu kutuplaştırmak doğru değildir. Gerilimden nemalanmak doğru değildir. Doğru olan nedir? İnsanların huzur içinde, demokrasi içinde, hukuk içinde, hukukun üstünlüğü içinde görev yapmalarını, çalışmalarını, gezmelerini, konuşmalarını, bayram yapmalarını sağlamaktır. Olay budur. Eğer biz bunu yaparsak büyük ülke oluruz. Biz bunu yaparsak hızla büyürüz, gelişiriz.

KENDİ GÖBEĞİMİZİ KENDİMİZ KESECEĞİZ

İçerde düşman bulamadılar şimdi dışarıda düşman yaratıyorlar. Nerede düşman bulacağım. Dün söyledim Hollanda’yla kavga ettiler. Karadenizli işadamları geldi Kemal Bey dertliyiz. Niye dertlisiniz? Biz fındığı Avrupa’ya satıyoruz şimdi bu Avrupa’yla da kavga ettiler fındığı kime satacağız. Doğru mu? Doğru. Kime satacaklar? Rusya’yla kavga ettik. Ne oldu? Turist gelmiyor. Sonra ne yaptılar? Putin’in ayağına gittiler el, etek öptüler, özür mektubu gönderdiler bizi bağışlayın dediler. Bir arada Trump’a gittiler. Daha gitmediler de bekliyorlar araya bir sürü adam koyuyorlar acaba Trump bizi kabul edecek mi diye. Onu kurtarıcı olarak görmeye başladılar. Bir devleti yönetenler bir ülkeyi ya da öbür ülkeyi kendileri için kurtarıcı olarak göremezler. Bir ülkenin asıl kurtarıcıları o ülkenin milletidir. Biziz, halkıdır. Oy kullanan biziz. Umudu oraya bağlıyor acaba oradan bana bir şey olur mu diye. Sonra bir dönüyor plağı değiştiriyor umudu oraya bağlıyor. Bunlar yanlıştır. Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Erzurum Kongresinde öyle yaptık, Sivas Kongresinde öyle yaptık. Gazi Mustafa Kemal’in Amasya tamimi çok ama çok önemlidir. “Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracak” demiştir. Onlar ne diyorlar biliyor musunuz? Milletin istiklalini demiyorlar, istikbalini diyorlar. Kendi istikballerini kastediyorlar, istiklallerinden bahsetmiyorlar.

İşin özeti değerli arkadaşlarım, biz doğusu, batısı, güneyi, kuzeyiyle biz güzel bir ülkeyiz. Birlikte yaşamayı, huzur içinde yaşamayı özledik. Kavgadan bu millet bıktı, gerilimden bu millet bıktı, terörden bu millet bıktı. Bir arada huzur içinde yaşamak istiyoruz. Evimize huzur içinde gitmek istiyoruz. Bir akşam yemeğini ailece huzur içinde yemek istiyoruz. Demokrasimiz olsun, adalet olsun, hak olsun, hukuk olsun, bu memleketin hapishaneleri insanlarla dolmamalı. Bu ülkede gazeteciler oturup rahatlıkla yazı yazabilsinler. Eğer biz her itiraz edeni hapishaneye gönderirsek, her yanlış yaptın diyeni alır bir şekliyle en ağır cezalarla suçlarsak bunlar doğru değildir. Hata insana mahsustur hepimizin hataları olabilir. Ben hiçbir zaman çıkıp benim hiçbir hatam olmadı demedim. İnsanız hata yaparız. Dediğim gibi hata insana mahsustur. Aslan gidip bir ceylanı yakalayıp yediği zaman biz aslana sen hata yaptın der miyiz? Demeyiz. Akrep birimizi ısırdığında akrep hata yaptı der miyiz? Demeyiz. Çünkü o aklıyla değil içgüdüleriyle hareket eder. Biz aklımızla hareket ederiz, hayatı sorgularız. Dolayısıyla hata bize mahsustur. Hatayı azaltmanın yolu nedir? Hatayı azaltmanın yolu da ortak aklı egemen kılmak, meşveret etmek, istişare etmek. Bütün bunları düşünerek hareket etmemiz lazım.

Bu güzel ülkede hepimiz huzur içinde, barış içinde yaşayabiliriz. Bu imkan var. Bizi ayrıştıran siyasetin keskin dilidir, siyasetin sorumsuzluğudur. Gelin hep beraber bu anayasa değişikliğine “Hayır” oyunu verelim ve dünyanın en hayırlı işini yapalım. Çocuklarımıza, torunlarımıza ben anayasa referandumunda 16 Nisan’da gittim “Hayır” oyunu verdim Türkiye’de demokrasiye sahip çıktım diyebilmeliyiz.

Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum.


Yorumlar