BOŞLUKLAR…

Bazı bekleyişler vardır. Adı vefa olur, özlem olur, hasret olur, dava olur, aşk olur ve bir gün gelir  bu ayrılık vuslat bulur. İşte 24.07.2020 tarihinde müslüman kesiminde yaşadığı ruh buydu. Fatih Sultan dedemizin bizlere emaneti olan Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifin, 86 yıl süren esaretinin sonunda inanlarla kucaklaşması. Yüksek bir maneviyatın fethiydi. Gönüllerdeki coşku daha bir hafta öncesinden kaynamaya başlamıştı bile. Bu tarihe yazılan köklü kalemin devrinde yaşamış olmamızda bize sunulan en büyük armağandı Rabbi’mizden. Kaç kişi bu olaya şahit olmak için nelerini vermezdi ama ömürleri kifayet etmedi. Ruhları şad olsun.

Esaret dedik. Çünkü öyle bir zulüm çağındayız ki, duvarlara, yollara, beldelere dahi zincirler  vuruluyor. Canlılara yapılan işkence ne yazık ki dağlara taşlara da yapılıyor. Peki ne için ?  Her gün kara deliğe doğru sürüklenen zavallı Dünya’ya hakim olup, düdüğünü öttürmek için mi? Ölüm zinciri boyunlardayken bu hırs, bu gözü dönmüşlük nedendir?   ‘Canım öyle istiyor’ cevabından başka verecekleri cevapları da olduğunu sanmıyorum. Karanlık ruhlarının siyah noktaları ne yazık ki bizlere de dokunuyor. Bu da dünyanın bir başka imtihan cilvesi.

Gelelim bizim tarihinden, kimliğinden habersiz imanlı gençliğimize, bunları eleştirmiyorum. Eleştirdiğim eğitim sistemi. Yanlış tarihle büyüyen, kendi tarih kahramanlarına hayranlık yerine nefret dolu yüreklere sahip olan nesil. Dini bilgilerini oradan, buradan dolma kulakla bilip, hocaya hacıya ters düşen gençlik. Tamamen Avrupa özentili kendi mücevheratından bîhaber olan delikanlılar. Halbuki bilseler o kendilerinde olan değerli madeni dünyaya ışık saçarlardı. Ama bilmediler, bildirilmediler..

Böyle kutlu bir günü sevinçle karşılayacakları yerde, Diyanet reisi Ali Erbaş hoca efendinin Cuma hutbesini elinde kılıçla irad etmesi üzerine bir sürü eleştirel yorumlar yağdırdılar. Daha tarihinde kılıç sembolünü bilmeden, yapılan sözlü saldırılar notumuzu ve bizi ele veren en bariz ataktır. Buna dertleniyorum biraz okumak gerekmez mi? Araştırmak ve bilginin doğrusuna ulaşmak. Halbuki o  kılıç, dosta güven düşmana korku vermesi gerekirdi. Yunanların bayraklarını indirip yas tutmasını ve diğer devletlerin propagandalarını anlıyorum. Peki biz bu işin neresindeyiz? Niye  güven hissedemedik? Bu kadar verilen tepki niye? Anlaşılıyor ki, tarihle aramızda boşluklar var. Ve bunun mutlaka dolması gerekir ki, burada  anneye, babaya, eğitmenlere ve tüm büyüklere önemli bir iş düşmekte. Tarih kitapları artık gerçekleri yazma konusunda hassas olmalı, Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi gibi daha nice olaylara vakıf olup, gözleri parlamalı gençliğimizin. Ve bilmelidirler ki Dünya’ya adalet, huzur,  hak ve dava konusunda düşmana kılıç sallayıp, zulmü vurup kıran, hangi dine mahsus olursa olsun tüm mazlumlara kol, kanat geren kahraman dedelerimiz var. Onları iyi okuyup, tanımalı ve anlamalıyız. Rabbim ruhlarını şad eylesin..  Sevgi, sağlık ve huzurda kalın..

 

 

 

 

 

 

Yorumlar