2015 yılında arttırdığım spor dozu ve pek de değişmeyen kilomla (95 kg) koşu yaparken ani ve şiddetli bir sağ baldır ağrısıyla yere yığıldım. Acil çekilen MR' da uzunlamasına 17 cm'lik ve yanlamasına 5 cm'lik iki adet kas yırtığı saptandı.  Benim için 4 aylık hareketsiz dönem başlamıştı. Bu sürede verdiğim kiloları fazlasıyla geri almıştım. Tamamen ayağa kalkıp aktif yaşama geçtiğimde artık 102 kiloydum. Kan şekerim, HbA1c ve kan yağlarımda değişiklik yoktu. Sadece insülin düzeyim 20 seviyesine inmişti. Herkesin yapacağı gibi pek de değişiklik yapmadan eski sporsuz hayatıma ve yeme alışkanlıklarıma döndüm, hayatıma devam ettim.

2016 yılında bir yemek esnasında sağ dizim aniden şişti. Çekilen MR'da sağ dizde efüzyon (sıvı toplanması) saptandı. Acilen romatolojiden randevu alıp gittim. Yaklaşık 12 tüp kan alındı ve böylece çok çok ileri tetkik edildim. Sonuç yoktu. Tanı seronegatif artritti ve ürik asidim 9, 2 olduğu için atipik gutta olabilirdi. Tedavi 6 ay ağrı kesici ve ödem sökücü (kolşisin) ve ürik asit düzeyini düşüren bir ilaç (allopurinol) kullanımı önerildi. Eğer ataklar tam tedavi olmazsa steroid ve daha ileri baskılayıcı tedaviler sırasını bekliyordu. Bu ilaçların hepsinin yazılı olduğu raporlarım vardı artık ama hastalığımın adı yoktu. İşin kötüsü başka bir öneri de yoktu.  Aynı eklem şişliğini aslında ben 2013 yılında hiçbir neden yokken sağ el bileğimde de yaşamıştım. Ben o zamanlar bu efüzyonu aşırı kullanma, üzerine yatma gibi çok da tıbbi olmayacak nedenler bularak geçiştirmiştim. Nasıl olsa ağrı kesicilere yanıt veriyor ve en geç üç haftada geçiyorlardı. Acaba bu sıvı toplamaları gerçekten bende gizli kalmış bir romatolojik rahatsızlığa mı işaret ediyordu? Bir kez daha moralim allak bullak olmuştu ve yine çözüm yoktu.

2017 yılında sol ayak bileğim şişti. Bunu sağ kas yırtığım nedeniyle sol ayak bileğinin aşırı yüklenmesi ve kullanılmasına çok çabucak bağladık ortopedist arkadaşımla. Biz doktorduk bu tür hastalıklar bize yakışmazdı ve gerçekten de kendimize yakıştırmadık bu hastalıkları. Bu dönemde bana birisi gelip bu şikayetlerin gluten hassasiyeti ve geçirgen bağırsağa bağlı olabilir deseydi sanırım bu kişinin aklından zoru var derdim ve hızlıca yanından uzaklaşırdım.

Hastalığım ağlarını örmeye devam ediyordu. 2018 yılında şiddetli bel ağrıları yaşamam nedeniyle çektirdiğim bel MR'ında bel fıtığım yoktu ama gelin görün ki sakroiliak (kuyruk sokumu bölgesi) eklemimde sıvı toplaması oluşmuştu. Yavaş yavaş romatolojik hastalığım kendini tamamlıyordu. Herhalde romatoloji artık bir tanı koyabilecekti. Ama tanı yine seronegatif artrit ve tedavi yine kolşisindi. Belki biraz daha beklersek ve ben kendimi zorlamaya devam edersem ankilozan spondilit tanısına nail olabilecektim! Bu ataklar üç veya dört haftada tedavi oluyor fakat bir zaman sonra yine nüks ediyordu. 2019 yılında yeni bir eklem tutulumu daha meydana geldi bu sefer sağ ayak baş parmak eklemi tutulmuştu. Artık yeni bir tanı daha konuldu, o da guttu. Zaten bu kadar et yersem olacağı buydu diyordu yakın çevrem.

Aktif acil servis çalışmalarım, nöbetlerim, meslek hayatım, sosyal hayatım, gündelik hayatım alt üst olmuştu ve ben sağlık durumu nedeniyle depresyonun eşiğindeydim. Ve mensubu olduğum tıp, ileri tıp, harika tıp ve doktor olan ben, bana çare olamıyordum.  Herkese kızgındım başta kendime, hekim arkadaşlarıma, genetik olarak hastalıkları bana geçirdiğine inandığım aileme ve bana çözüm bulamayan tıp bilimine. Aklımda tek bir soru vardı beni kim ve ya ne hasta etmişti ve neden kimse buna çözüm olamıyordu..

Obezite, metabolik sendrom, gezici artrit ataklarım, astım ve gut tanılarım ve elimde raporlarımla, şikayetleri geçici olarak azaltan semptom giderici “tedavi”lerim ve ben baş başa her ay 5 poliklinik dolaşıp duruyorduk ta ki ben fonksiyonel tıpla tanışana kadar…

 

 

Yorumlar